| Konu: | Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 98 |
| Tarih: | 03.06.2016 |
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 312 sıra sayılı Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Teklif'in 14'üncü maddesiyle ilgili önerge üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
Biz, burada yasalar çıkarırken enerji şirketlerine rant çekilmesinin yasal olanaklarını yaratıyoruz. Yalnız, kendi bölgelerinde, kendi yaşam çevresinde bu nükleer projelere muhatap olacak bölge yaşayanları hiçbir şekilde kendilerini ifade edemeyeceklerdir. İşte, binlerce yıllık yaşam döngüsü içerisinde kendisine bir yaşam alanı yaratmış olan insanların bu konuda fikirleri, düşünceleri ve iradeleri olmayacak mı? Herkesin bu çevreye ciddi anlamda etki edecek faaliyetlerde söz ve yetkisi olacak, ancak o bölgede yaşayan yurttaşlarımızın tek bir söz hakkı olmayacaktır.
Biz seçim bildirgemizde de söylemiştik. Yerellerin, bölgelerin doğal varlıkları ve kaynakları üzerinde doğrudan söz, yetki ve karar sahibi olduklarını ve olmaları gerektiğini ve bunun için mekanizmaların oluşturulması gerektiğini belirtmiştik.
Karadeniz'e Yeşil Yol'un, HES'lerin, İstanbul'a üçüncü köprünün, yeni bir havalimanının ya da bir boğazın, Gezi Parkı'na Topçu Kışlasının, Sinop ve Mersin'e nükleer santralin, Yırca veya Soma'ya elektrik santralinin yapılıp yapılmayacağına Ankara değil, o bölge insanları karar vermelidir. Biz, bu nedenle, birkaç enerji şirketinin rant ihtiyacını sağlamaktan ziyade, tabii ki halktan ve emekten yana olan enerji politikalarını destekleyeceğiz.
Doğayı, suyu, ormanı, dereleri, meraları, sahilleri, tarım alanlarını, su ekosistemini koruyacak ve sermaye birikim sürecinde kâr ve rant alanı olarak kullanımını önleme yolunda mücadele edeceğiz.
Bakın, bildiğiniz gibi bir enerji ve sulama kaynağı olarak düşünülen Atatürk Barajı yapıldı. Atatürk Barajı nedeniyle Adıyaman ilinin bir ilçesi, Samsat ilçesi sular altında kaldı, onlarca köy haritadan silindi. Ancak, bugün Adıyaman'ın dört bir tarafı sularla çevrili olmasına rağmen, Adıyaman'da bugün tarım susuz olarak yapılmaktadır. Çok fazla bir maliyet gerektirmeyen ve Adıyaman'ın neredeyse bütün ova köylerini sulu tarıma dâhil edecek bir projeyi bile hayata geçirememiştir. Enerji şirketlerini bu kadar kollayacağınıza, bakın, bu sene Adıyaman'da kuraklık var, çiftçi perişan durumda. İşte, enerji politikalarınız biraz halktan ve emekten yana olsaydı Atatürk Barajı'nın yarattığı "göl" demeyeceğim, denizle Adıyaman'ın hepsini sulu tarıma dâhil edebilirdiniz. Ancak, hâlihazırda çok ciddi bir su potansiyelini ve maliyetsiz Bebek-1, Bebek-2 projelerini hayata geçireceğinize, Adıyaman'ın dağ köylerinde çok geniş bir alanın, yaşamın kaynağı olan pınar ve çayların önünü keserek, set yaparak hem bölge halkını yerinden, yurdundan, yaşamından ediyorsunuz hem de dünya iklim verileri dikkate alındığında yarın kuruyabilecek maliyetli bir projeyi hayata geçirmeye çalışıyorsunuz.
Atatürk Barajı'nın, neredeyse bir tatlı su denizinin hemen yanı başında insanlar su kuyularıyla, elektrikle tarlalarını suluyorsa, bu nedenle borçlarını ödemekte zorlanıyorsa; bu, o insanların ayıbı değil yürüttüğünüz enerji politikalarının ayıbıdır. Niye ayıbıdır? Siz oraya gittiğinizde tek bakış açınız tahsildar bakış açısıdır. "Bu elektrik borçlarını nasıl tahsil ederiz? Bu elektrik şirketleri nasıl zarar etmez, daha doğrusu nasıl daha fazla kâr eder?" gibi bir mantıkla, bakış açısıyla çalışıyorsunuz. Bu çiftçimiz niye bu kadar borçlanıyor, niye borçlarını ödeyemiyor, ona baksanız belki bir çözüm bulursunuz.
Her şeyde yerli ve millî istiyorsunuz, hatta yerli ve millî vekil istiyorsunuz, en azından halka böyle gidiyorsunuz ancak uyguladığınız bu enerji politikaları ise yerli ve millî olması bir yana, tamamen yerelde halkı mağdur eden, gelecekte çevre sağlığı dâhil, halkın vücut sağlığını yok edecek "Paranın dini, imanı yoktur." anlayışının klasik bir tezahürüdür.
Sanki bu ülkenin bütün enerji açığını Diyarbakır, Şanlıurfa ve bölge illeri yaratıyormuş gibi, orada yaşayan insanları hırsızlıkla suçlayabilecek kadar ayrımcı ve duyarsız bir dille Meclis içinde karşılaşmanın, hem oralarda yaşayan insanları hem de tüm duyarlı insanları rahatsız ettiğini belirtmek istiyorum. Büyük şehirlerin organize sanayilerinde harcanan kayıp enerji miktarı ile firmaların silinen vergi borçlarını karşılaştırdığımızda enerji hırsızlığını kimlerin yaptığını net olarak söyleyebiliriz.
Az önce, Sayın Bakana Cengiz Holdingi sormuştum, "Cengiz Holdingi takip etmiyoruz." dedi. Sayın Bakanım, ben bunu Sağlık Bakanına sormuyorum, ben bu Cengiz Holdingi size soruyorum çünkü sizin faaliyet alanınızda iştigal ediyor. Halkın üç kuruşluk kayıp kaçak bedelinden bahsediyorsunuz, bu şirketlerin âdeta tahsildarlığını yapıyorsunuz. Bu kadar vergi borcu silinen, bu piyasada bu kadar ihale alan, iş yapan bir şirketi nasıl takip etmiyorsunuz? İsterseniz daha kapsamlı da sorabilirim, Cengiz Holdingin kaç tane kamu ihalesi aldığını sorabilirim, bugün bir çevre felaketiyle sonuçlanabilecek Mersin Nükleer Santrali'yle ilgisini sorabilirim. Bu holding ve ortaklıkları Cerattepe'de varsa, Mersin Akkuyu'da varsa, üçüncü havalimanında varsa sizin bu halk adına bunu takip etmenizi öneririm. (HDP sıralarından alkışlar)