| Konu: | AK PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 96 |
| Tarih: | 01.06.2016 |
HALUK PEKŞEN (Trabzon) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; evet, enerji piyasasıyla ilgili yasa düzenlemesinin Anayasa'nın açık düzenlemesiyle çeliştiğini hepimiz biliyoruz. Ne yazık ki, yargı ilamına bağlanmış birçok hususta da yargı ilamının güçlü etkisini ortadan kaldırmak için yeni bir yasa çalışması yapılıyor yani anayasal bir düzenlemeyi ortadan kaldırmak için yeni bir yasal prosedür öngörülüyor. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti devletinde ne yazık ki olmaması gereken ve giderek mutat uygulama hâline dönüşen vahim hukuksuzluklardır. Elbette bunlara karşı Cumhuriyet Halk Partisi yapması gereken yasal mücadeleyi, yasal başvuruları tereddütsüz yapacaktır.
Arkadaşlar, buna bir örnek verelim. Bakın, bu sene turizmle ilgili sıkıntıda da benzer bir durumla Türkiye karşı karşıya kalacak. Hava meydanları işletmelerinde de turist sayılarına ilişkin devlet garantileri vardır. O yolcu sayıları yakalanamadığı zaman tıpkı bugün enerji piyasasında karşılama yükümlülüğünde olacağınız, bu yoksul insanların vergileriyle holdinglerin cebine koyacağınız paralar orada da aynen söz konusu olacaktır. Bu doğru bir yöntem değildir. Bugün anayasal düzeni askıya almaya yönelik bir yasa çalışması hiçbir haklı gerekçeye yaslanamaz. Elbette bununla ilgili de hukuki süreci takip edeceğiz.
Saygıdeğer milletvekilleri, biraz önce burada son derece ilginç bir tartışmaya da tanık olduk. 27 Nisan bildirgesi, 27 Nisan darbesi diye ifade edilen o bildirgeye ilişkin Parlamentonun geçmişine bir baktığınızda aslında partinizin de o dönemde aynı söylemleri söylemediğini görebiliyoruz. Nasıl? Bakın, bu Parlamentoda Anayasa'ya rağmen, Anayasa'nın 138'inci maddesine rağmen yargılamalar devam ederken darbe ve muhtıraları araştırmakla ilgili komisyon kuruldu. Anayasa'ya göre böyle bir komisyonun kurulması mümkün değildi ama kurdunuz. Onların içerisine bir taneyi koymadınız, 27 Nisanı koymadınız. Niçin koymadınız? Çünkü 27 Nisan gerçekten çok iyi planlanmış, çok iyi senarize edilmiş, uygulanmış, AKP'ye anayasa değiştirme gücünü veren gerçek bir darbedir. Bu çok iyi kanalize edilmiş, çok iyi planlanmış bir darbeydi ama onu yargılamadınız. Niçin? Niçin yargılayasınız? O dönemde 27 Nisan e-bildirgesiyle yüzde 46,80'lik, yüzde 47'lik bir oy oranına ulaşarak Anayasa'yı değiştirebileceğiniz bir yere geldiniz. Evet, Anayasa'yı değiştirmekle nereye ulaştınız? Asıl yer de burası.
Şimdi, bugünlerde Yargıtay ve Danıştayda son derece sıkıntılı bir süreç konuşulmakta. Yargıtay hâkimleri de Danıştay hâkimleri de bir şehir efsanesinin endişesini yaşıyorlar. Bu, endişe değil aslında, olası bir durum olabilir ama buna karşı, hiç tereddüdünüz olmasın, Anayasa Mahkemesine gidip bununla ilgili pilot dava açacağımızdan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Şimdi, öyle bir Yargıtaydan bahsediyoruz ki 46 tane dairesi var, 516 tane yargıcı var. Dünyada bu kadar çok yargıcı, bu kadar çok dairesi olup adalete güvenin de yüzde 22 olduğu başka bir ülke yoktur. Yani yargıç sayısının fazla olması, daire sayısının fazla olması hiçbir anlam ifade etmiyor. Niçin? Çünkü siz, o 27 Nisan bildirgesiyle ele geçirdiğiniz anayasal üstünlüğü, o tuzağı hazırlamış olan -daha sonra da onlara ne diyorsunuz, "paralelci" mi diyorsunuz, "cemaat" mi diyorsunuz, "terör örgütü" mü diyorsunuz, ne diyerek tanımlıyorsanız tanımlayın- onlara teslim ettiğiniz yargıyı dehşet bir hâle getirdiniz. Şimdi, o yargıdan adalet çıkmıyor. O yargıdan korkuyorsunuz. Bence de korkmalısınız. Son derece de haklısınız. Evet, böylesi bir yüksek mahkeme, içtihat mahkemesi dünyanın hiçbir yerinde yok, olmaz da. E, Danıştay da öyle. Orayı da öyle hâle getirdiniz, adalet üretmiyor ama bilin, bugün üretilmeyen adaletin gelecekte sizin için de üretilmemesi tehlikesi var. Toplumu öylesine bir hâle getirdiniz ki birbirine sırt sırta dönen bir toplum hâline getirdiniz. Buradan adaleti çıkarabilirsiniz. Eğer bu toplumu Danıştayda, Yargıtayda adalet temeline yaslayabilirseniz, orada gerçekten yargıçların tarafsızlığına, gerçekten yargıçların bağımsızlığına ve vicdani kanaatlerine göre bir yargı, bir adalet mekanizması düzenlemesini Türkiye başarabilirse, belki oradan sırt sırta dönen toplumu yeniden yüz yüze bakar ve kucaklaşır hâle getirebiliriz. Ama umutlu muyuz? Sizin bunu başarabileceğinize inanıyor muyuz? Asla böyle bir inancımız yoktur.
Bence hem Yargıtaydaki hem Danıştaydaki mevcut durum ve Türkiye'deki adalete olan inancın kaybı sizin eserinizdir. Bu eserden kurtulmak için yapmanız gereken temel değer demokratik devlet düzenini işletmektir, hukuk düzenini yeniden hâkim kılmaktır, hukukun üstünlüğünü hâkim kılmaktır. Hukukun üstünlüğü sizin iktidarınız döneminde çakılmıştır, yerlerdedir, işleyeceğine inanç da sıfır noktasına kadar inmiştir.
Bakın, az önce, burada, bir grup başkan vekili, saygıdeğer grup başkan vekili buradaki konuşmacılara ilişkin rüşvet ve yolsuzlukla ilgili değerlendirmesini yaptı. Rüşvet, Ceza Kanunu'nda tanımlanmış bir suçtur sayın grup başkan vekili, sizin tanımladığınız şekilde değildir. Rüşvet bir suçtur, yüz kızartıcı bir suçtur. Rüşvet işleyenler dünyanın her yerinde yüz kızartıcı suçtan dolayı yargılanırlar ve yargılanmalıdırlar.
Rüşvetten, yolsuzluktan, yoksulluktan bahsederek iktidar oldunuz ama o iktidarınızdan sonra ne yazık ki bu yolsuzlukların hepsinin altında kaldınız.
Rüşvet, yolsuzluk yapanlar aklanma haklarını kullanmadıkları sürece toplum onları yargılamaya devam eder ve belki hak ettiklerinden daha ağır bir cezaya çarptırılırlar çünkü yüz kızartıcı suçların özelliği insanların, toplumun vicdanına, toplumun hukukuna, toplumun nefsine müdahale etmesidir. Onun için yüz kızartıcıdır bunlar. Ve bunlara ilişkin tedbir niteliğinde dahi olsa hiçbir hamle yapmamaktasınız.
Başbakanlık ve bakanlıkların hepsinin -ilgili, bağlı kuruluş, her neyse- teftiş kurulları var. Teftiş kurulları raporlarını sümen altı ettiğinizi artık sağır sultan biliyor, dünyada bilmeyen hiçbir ülke yok.
Sayıştay raporlarını, yolsuzluk belgelerini, Sayıştayda süzgeçten geçirip onları da sümen altı ettiğiniz malum ve meşhur. Sayıştay raporlarına baktığınız zaman, bunların hepsi orada kayıtlı ve yazılı.
Peki, bütün bunlara ilişkin, iktidarınızda sonsuz mu olacağını sanıyorsunuz, bunun böyle devam edeceğini mi sanıyorsunuz? Hiç böyle değildir. Devlet otoriteleştiği anda emin olun artık onarılmaz bir hastalığa tutulmuş demektir ve toplum o otoriteleşen devletin hastalığını çok kısa süre içerisinde tedavi eder noktaya gelir. Bugün Türkiye'de AKP iktidarının geldiği yer burasıdır.
Bakın, bu topluma AKP iktidarı dürüstlükle ilgili bir söylem ileriye süremiyor artık. AKP iktidarı hakkı konuşamıyor, adaleti konuşamıyor. Oysa gelirken toplumun değerlerini, az önce söylediniz. Burada az önce bir konuşmacı "Bu toplumun değerleriyle barışın." dedi. Ben size bir toplum değeri söyleyeyim. Ne diyordu Hazreti Ömer: Rüşt ve takva yani hak ve adalet. Hazreti Ömer'i diğer halifelerden ayıran en önemli özellik hakka ve adalete olan vurgusudur, hakka ve adalete yaslanması gerekçesidir. Rüşt ve takva, hak ve adalet var mı iktidarınızda, var mı uygulamalarınızda? Yok. O hâlde, siz bu toplumun hangi değeriyle barışıksınız?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Ya, sen bilemezsin onu, millet biliyor, millet! Sen boş ver onu! Millet değerlendiriyor onu.
HALUK PEKŞEN (Devamla) - Bu toplumun değerleriyle örtüşen hangi uygulamanız vardır? Hakka yaslanmıyorsunuz, adalete yaslanmıyorsunuz, yasanın suç saydığı eylemleri kayırıyorsunuz, onların hepsini örtbas ediyorsunuz, sonra da toplumsal değerlerle barış içerisinde olma mücadelesi veriyorsunuz.
Yok, dürüstlük, erdem, hakkaniyet, adalet, vicdan, tarafsızlık, bağımsızlık, özgürlük, eşitlik, bu tür kavramlarla herhangi bir ilginiz var mı? Bu kavramları biliyor musunuz?
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Var tabii ya! Trabzon'da 5 oldu, 5! Trabzon 5 oldu!
HALUK PEKŞEN (Devamla) - Bu kavramlarla söyleyeceğiniz bir cümleniz var mı?
Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen efendim, lütfen... Sayın Bak, lütfen.
Sayın Pekşen, devam edin efendim.
HALUK PEKŞEN (Devamla) - Evet, anlıyorum sizi, sataşmakta çok haklısınız. Gerçekten, ben konuştukça bence siz de üzülüyorsunuz, "Adam doğru söylüyor." diyorsunuz. Evet, ben doğruları söylemeye devam edeceğim. Bence siz sataşmaya devam edin.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Devam et sen, 6 olacak, devam et!
HALUK PEKŞEN (Devamla) - Ben doğruları söylemeye devam ettikçe bu Parlamentodan iyi şeyler çıkacak.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)