GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:96
Tarih:01.06.2016

AYHAN BİLGEN (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu usulen aleyhte alınmış sözü nasıl kullandığımı biraz sonra herhâlde herkes görmüş olacak.

Öncelikle galiba bütün bu tartışmalardan bir konuda netliğe ulaşmamız gerekiyor. Demokrasiler elbette temsilî demokrasi niteliğindeyse sadece sandık üzerinden yani şeklen bir seçimin yapılıp yapılmaması üzerinden demokratikliğine dair bir niteleme, bir tarif yapabilirsiniz. Ama, artık, dünyada temsilî demokrasi, tam da Türkçedeki Osmanlıcadan geçmiş hâliyle temsilî -tırnak içinde- yani biraz gösteri kabilinden kalmış bir demokrasi olmamasının teminatı başka özgürlüklerin varlığı ya da yokluğuyla ölçülür. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin arka arkaya 3 maddesi -9, 10, 11- aslında birbirinden ayrılmaz özgürlükleri tarif eder. Düşünce ve vicdan özgürlüğü ancak bir sonraki maddedeki ifade özgürlüğü varsa anlamlıdır, yoksa herkes zaten vicdanen düşünce olarak sonsuza kadar özgürdür, onu ifade edebiliyorsa özgürdür. Aslında "Düşünce ve ifade özgürlüğü vardır." denir ifade özgürlüğü kullanılabiliyorsa.

Arkasından gelen madde toplantı özgürlüğüyle ilgilidir. Burada da aslında ifade özgürlüğünün kurumsal yapısı tarif edilir. Toplantı gösteri yürüyüşleriyle ilgili düzenlemeler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde çok net tarif edilmiştir. Göstericilerin barışçıl nitelikteki yani şiddete başvurmayan her türlü etkinliği, her türlü protestosu önceden izin alma ihtiyacı da olmaksızın, net biçimde bir haktır. Ya bu hakkı tanıyıp demokrasinizi, yargı mantığınızı bunun üzerine kurgularsınız ya da buna tahammül göstermiyorsanız o zaman o ülkede düşünce özgürlüğünden, toplantı gösteri özgürlüğünden, ifade özgürlüğünden söz etmek çok mümkün değildir. Türkiye'nin yüzlerce davada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 11'inci maddesinden dolayı tazminata mahkûm edildiğini burada herkes, hepimiz çok net biçimde biliyoruz. Demek ki Türkiye'nin bu sözleşme maddesini uygulama konusunda yapısal ciddi sorunları var. Bu sorunlar güvenlik görevlilerinin uygulamasından kaynaklanıyor ama sadece ondan kaynaklanmıyor, galiba onun ötesinde siyasi iradenin bu konuya yaklaşımından da ciddi biçimde etkileniyor.

Şimdi, Rabia Meydanı'nda Esma hayatını kaybettiğinde "ama"lı, "ancak"lı cümle kurmak nasıl kabul edilemezse hiçbir gerekçeyle, gösteri hangi niyetle yapılmış olursa olsun, kimi devirmeye yönelik yapılmış olursa olsun orada bir çocuğun hayatını kaybetmesi, bir göstericinin keskin nişancı tarafından vurulması nasıl bizim insani değerlerimizle, vicdanımızla bağdaşmazsa Gezi eylemlerinde, gösterilerde bir kişi ister yasa dışı slogan atmış olsun, ister siyasal talepleri hukuki açıdan savunulamaz olsun öldürülmesi asla ve asla meşru görülecek bir durum değildir. Yargılama ya da cezalandırma yollarının denenmesine dair zaten 5.500 civarında bir rakamdan söz ediyoruz yani Gezi eylemlerine katıldığı için yargılanan insan sayısı bu ülkede 5 binin üzerinde. E şimdi, bir tarafta, eylemlere katıldığı için yargılanan sayısı 5 bin rakamının üzerinde olacak yani Çarşı taraftarları bile darbe yapma iddiasıyla yargılanmış olacak ama öbür tarafta, Ali İsmail dışında -ki çok medyatik olduğu için- artık hani vicdan elvermeyecek bir linç eylemi, açıkça bir nefret suçu olması dışında hayatını kaybedenlerle ilgili neticeye varmış bir dava olmayacak. Yani, diğer kişiler, ister 7 sayın, ister 11 sayın, sonuç itibarıyla bir kısmının davası devam ediyor, bir kısmında hâlâ polislere ulaşılabilmiş bile değil yani tespit bile yapılabilmiş değil. E şimdi, insanların can güvenliğini sağlamakla sorumlu muhatap eğer devletse, orada suç işleyenler varsa galiba suç işleyenlerin -yasal olarak suç işlemiş bile olsalar- faturasını birilerinin hayatıyla ödemesini hiçbir hukuk devletinde, hiçbir demokraside normal görmek, olağan görmek mümkün değildir.

Çok açık biçimde, aslında siyaseten böyle gösterilerin hangi noktaya vardığını bulunduğumuz coğrafyada daha önce defalarca gördük. Bunun en somut örneklerinden biri aslında Suriye'dir. Yani burada, Seattle'da başlayan küreselleşme karşıtı gösterilere Amerika'da ya da başka ülkelerde, Brezilya'da, İspanya'da nasıl müdahale edildiği, ne olduğuyla ilgili tartışmalar çok uzun vakit alır ama bir örnek bence Suriye'yle ilgili okumamızı doğru bir mantık üzerine kurmak açısından önemlidir. Daha önce Diyarbakır'daki gösterilerde çevreye zarar verilmiş olması dolayısıyla yani camların kırılmış olması, binaların zarar görmüş olması dolayısıyla bugünkü İçişleri Bakanı, dönemin Diyarbakır Valisi "Cama gelen cana gelmesin." diyerek aslında kamuoyunun da olumlu tepkisini almıştı. Hiçbir maddi zarar o gençleri geri getirmeyecek ve hiçbir gerekçe o yaşananların -siyaseten eleştirisi yapılsa bile- asla hukuki izahı olamayacak.

Toplumsal gösterilerin bir büyük infiale dönüşmesi ve ister isyan ister ayaklanma ne derseniz deyin, o düzeye ulaşması genellikle bu gösterileri organize edenlerin başarısından çok -buna özellikle dikkatinizi çekmek isterim- gösterilere müdahale biçiminden kaynaklanır. Suriye, bundan beş yıl önce de aynı rejime sahipti, aynı anayasası vardı; İhvan mensubu olmanın kendisi idam nedeniydi, nitekim o tarihlerde 2008-2009 yıllarında 80 yaşında ihtiyar, 15 yaşında genç İhvan üyesi olduğu için idam edilmişlerdi. Ama, kimse Suriye'deki rejimi otoriter, baskıcı bir rejim olarak tarif etmiyordu, nitekim sokağa çıkılamıyordu. Sokağa çıkılmadığı için de sokaklara nasıl müdahale edildiğine dair bir fotoğraf, bir gösterge yoktu önümüzde. İddialar tabii farklı yani rejim yanlıları Suriye'deki gösterilerin başlamasını başka türlü tarif ediyorlar, başka türlü anlamlandırıyorlar; işte "Öldürülen polisler göstericiler tarafından öldürüldü." diyorlar. Ama, ne olursa olsun sonuç itibarıyla Suriye'de bugün yaşanan iç savaşın başlaması toplumsal gösterilere müdahale biçiminin bir sonucudur, isterseniz komplo teorileriyle "Bu göstericileri başkaları organize etti." falan gibi analizler yapabilirsiniz. Bugünlerde Hükûmete yakın bir gazetede yayın yönetmeni buna dair birtakım görüşmeler aktarıyor, Orta Doğu'daki bazı yönetimler ile -Türkiye'nin de dâhil olduğu- Batılı kimi ülkelerin de Suriye'deki rejimi devirmek üzere kimi temaslar kurduğuna, gösterileri başlattığına dair bazı paylaşımlarda bulunuyor ama bunu ben onun yorumu olarak orada bırakıyorum.

Sadece şuna dikkat çekmek istiyorum: Bakın, gösteriler dünyanın farklı ülkelerinde farklı biçimlerde bastırılmıştır. Tiananmen Meydanı'nda -hatırlarsınız 1986-1987 yıllarıydı- gençlerin üzerine doğrudan ateş açıldı, gösteri bastırıldı. Daha yakın bir örnek: Özbekistan'da, Orta Asya'da, Kafkasya'da toplumsal gösteriler başladığında halk Parlamentonun önüne geldi, Parlamento binasının üzerinden göstericiler tarandı, onlarca insan hayatını kaybetti, gösteriler bastırıldı. Evet, böyle istikrarı sağlayabilirsiniz, bu şekilde iktidarınızı devam ettirebilirsiniz ama bu rejimlere "demokratik rejim" denmiyor. Bir rejimin demokratik olmasının en önemli ölçütlerinden biri, toplantı gösteri yürüyüşleri konusuna nasıl yaklaşıldığı konusudur.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz hafta partimizin miting düzenleyeceği bütün şehirlerde valilikler, bir ay süreyle her türlü basın toplantısını, yürüyüşü, mitingi yasakladı. Şimdi, bu yasağın nasıl konulabileceği ve yasağın özgürlüğün özüne dokunmaması gerektiği ve yasak...

ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) - İdare mahkemesine yürütmeyi durdurma...

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Bir gün kala bunu bildiriyor yani idare mahkemesinin yetişip yetişmeyeceğinin siyasi iradeyle ilgili, yürütmeyle ilgili bir şey olduğunu siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum. Önümüzdeki hafta etkinlikler var, bir siyasi parti miting yapamazsa bunun siyasal sonuçları nasıl olur? Yani, toplumu bastırırsanız, yasaklarsanız, ifade özgürlüğünü, toplantı özgürlüğünü engellerseniz toplum başka patlamalara, başka tepkilere, başka kırılmalara gider. Siyasetin önünü açmazsanız, demokratik gösterilere karşı tahammülkâr olmazsanız, bunu anlayışla karşılayan bir rejimin karakterini ortaya koymazsanız toplumda sadece şiddeti, çatışmayı körükleyen işler yapmış olursunuz.

Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)