GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:96
Tarih:01.06.2016

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gezi direnişiyle ilgili vermiş olduğumuz grup önerisi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bundan tam üç yıl önce mayısı hazirana bağlayan günlerde Türkiye, siyasi ve toplumsal tarihinin en büyük halk direnişlerinden birisine şahit oldu. Gezi direnişi, aslında AKP iktidarına karşı, AKP iktidarının baskıcı, otoriter ve antidemokratik uygulamalarına karşı Türkiye siyaset tarihinde ortaya konulmuş en onurlu ve en haysiyetli direnişlerden birisini ifade ediyordu. AKP iktidarının, İstanbul'la ilgili, Gezi Parkı'yla ilgili sermayeyi ve rantı kayıran, halkın karar alma süreçlerini tamamen dışlayan, Taksim'de Gezi Parkı'nda hangi amaca hizmet ettiği belli olmayan Topçu Kışlası ya da AVM yapımıyla ilgili dayatması o dönem büyük bir halk itirazıyla karşılaştı. Bu projenin hayata geçmesi için Gezi Parkı'ndaki ağaçların kesilmesiyle birlikte oradaki ağaçların, karıncanın, kuşların, oradaki yaşam hakkına sahip olan bütün canlıların hakkını savunan başta kadın ve gençler olmak üzere halk kitleleri tarafından çok büyük ve çok değerli, çok onurlu bir itiraz ortaya konuldu.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Mesele ağaçlar mıydı Sayın Vekil, ağaçlar mıydı mesele? Yapmayın ya, az gerçekçi olun.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Ancak maalesef, bu itirazı anlaması gerekenler, bu itirazla doğa ve insan yaşamına sahip çıkılmasını isteyen bir halk gücünün açığa çıktığını anlaması gerekenler, bunu anlamak yerine, şafak vakitlerinde zabıta ekipleriyle, kolluk güçleriyle Gezi Parkı'na büyük bir baskın gerçekleştirdiler.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Niye desteklemediniz o zaman?

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Başından beri biz destekledik.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Niye desteklemediniz o zaman?

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Başından beri biz içindeydik, başından beri destekledik.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Yalan söylüyorsun!

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Kürsüye çıkar konuşursunuz.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Biraz dürüst ol, dürüst!

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bakın, başından beri Gezi Parkı'ndaki direnişi bu şekilde tanımlayan bir partinin grup başkan vekili olarak konuşuyorum ve özellikle yapılan baskınla birlikte çadırların yakılması, gençlere, oradaki kitlelere orantısız müdahalelerin yapılmasıyla birlikte maalesef süreç başka bir yere evrildi ve AKP Hükûmetinin baskıcı, otoriter uygulamalarına karşı rahatsızlık duyan bütün toplumsal kesimlerin kendisini alanlarda, sokaklarda ifade edebileceği büyük bir direniş hattı örüldü.

Biz, özellikle AKP'nin devreye koyduğu bütün bu uygulamaların bardağı zaten doldurduğunu, Gezi Parkı'ndaki baskınla da birlikte aslında bardağı taşıran son damlanın devreye konduğunu, ortaya çıktığını biliyoruz.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Kendini rezil ediyorsun!

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bakınız, "Gezi direnişinde aslında alanlarda bulunan kimlerdi?" ya da "Amaçları, talepleri nelerdi?" diye bir göz gezdirecek olursak sanırım o günkü direnişin ruhunu hepimiz daha rahat anlarız diye düşünüyoruz. Gezi direnişinde alanlara çıkan milyonlar, ücretleri AKP tarafından kuşa dönmüş, emeği tamamen rantın, sermayenin sömürü alanına peşkeş çekilmiş işçilerdi, AKP iktidarının yanlış politikalarıyla işsiz bırakılan kesimlerdi; açlığa, yoksulluğa mahkûm edilen geniş halk yığınlarıydı; tacize, tecavüze, erkek egemen bir sisteme maruz bırakılan kadınlardı; bir güvenlik sorunu olarak algılanan ve geleceksiz bırakılan gençlerdi, inancı yok sayılan Alevilerdi; sadece muhalif oldu diye, sadece farklı düşündü diye darp edilen, gözaltına alınan, tutuklanan üniversite öğrencileriydi; dili, kimliği, kültürü yasaklanan Kürtlerdi. Yani kısacası Gezi direnişinde alana çıkan Türkiye'nin bütün ezilenleriydi. Peki talepleri neydi? Talepleri kentleri sermayeye peşkeş çekilmesin, doğaları talan edilmesinin üzerine kuruluydu. Yine kendi hayatları ve yaşam alanlarını kendilerinin yönetmesi, karar alma süreçlerine halkın doğrudan katılmasıyla ilgili aslında Türkiye'yi de mevcut kaotik süreçten çıkaracak, antidemokratik uygulamalardan çıkaracak çok büyük, çok onurlu bir demokrasi teklifiydi. Ancak dediğim gibi bunu anlaması gerekenler bunu anlamak yerine, demokratik reformlarla bu itirazlara cevap vermek yerine daha fazla baskıcı uygulama, daha fazla polis şiddeti ve ortaya çıkan yıkım tablosunu maalesef halklarımızın gündemine getirdiler.

Gezi, bir yönüyle bu otoriteye karşı itirazı içinde barındırırken diğer taraftan Türkiye'deki halklar arasında kurulan diyaloğun en önemli köprülerinden biriydi. Gezi, aslında halkların eşitliği talebiydi. O dönem, hatırlarsanız, partimizin bayrağını taşıyan ve yine, Mustafa Kemal'in posterinin olduğu bayrakları taşıyan, ideolojik olarak birbirine çok zıt kutupta olan gençlerin el ele tutuşması aslında bu coğrafyada halklar arasında kurulmuş en önemli diyalog köprüsünü tarif ediyordu. Parkta çekilen halaylarda ideolojik, siyasi düşünce ayrımına bakmadan, inanç, etnik ayrımına bakmadan ezilen Türkiye halkları bir araya gelinebileceğini Gezi'de ortaya koydu.

Yine, Gezi Parkı'na giden Türkiye halkları özellikle o dönem penguen belgeselleri gösteren medyayı işaret ederek "Yıllarca bu medya, bu penguen belgeselleri gösteren aygıt, Kürtlere ne yapıldığını bizlerden saklamış." diye büyük bir sorgulama içerisine girdi. Yine o dönemde, hatırlarsanız, özellikle Lice'de karakol yapımına karşı yapılan bir protestoda Medeni Yıldırım'ın katledilmesiyle birlikte İstanbul'da, İzmir'de, Ankara'da bir araya gelen yüz binler, milyonlar, "Her yer Lice, her yer direniş." sloganlarını atmaya başladı. "Bize bunu yapanlar kim bilir yıllardır Kürtlere ne yaptılar?" şeklinde belki de doksan yıllık ezberleri altüst edecek bir gönül teline dokunma işlevi Gezi sürecinde gerçekleşti. İşte, Gezi'nin ruhu buydu ve Gezi'den hâlâ AKP'nin bu kadar korkmasının sebebi de budur. Devleti var eden baskıcı, otoriter politikalar tek tek halk yığınları tarafından yıkıldığı için AKP belki de Türkiye siyaset tarihinin en ağır polis müdahalelerini Gezi direnişi sırasında halkımız üzerine, halklarımız üzerine uygulamayı reva gördü.

Uygulanan o polis müdahaleleriyle 8 canımızı yitirdik. Eskişehir'de Ali İsmail Korkmaz katledildi. Öyle dramatik bir ölüm şekliydi ki, Ali İsmail'in annesi, o yaşadığı acı içerisinde, "Alişim'i tekmelediler, döverek öldürdüler. Keşke kurşunlanarak ölmüş olsaydı da bu kadar acı çekmeseydi." şeklinde, ölümden ölüm beğenen tarihî bir trajediyi tarihe not düştü. Yine, Ankara'da Ethem Sarısülük katledildi, Antakya'da Abdullah Cömert. "Büyük adam olamadık ama hayallerimizi satmadık." diyen Ahmet Atakan'ı öldürdüler. Lice'de Medeni Yıldırım katledildi, İstanbul'da Mehmet Ayvalıtaş, Hasan Ferit Gedik ve Berkin Elvan katledildi. 16 yaşındaki Berkin son nefesini verirken 16 kiloydu. Ve bütün bu tablonun üzerinde, AKP'li yetkililer ve Erdoğan çıkıp Gezi'de polisin destan yazdığını söylediler. Sonrasında, müteakip süreçte de Gezi'de 5 bine yakın insan gözaltına alındı. Yapılan müdahalelerle 11 kişi gözünü kaybetmek suretiyle 100'ün üzerinde insan kafa travması geçirecek şekilde yaralandı, 10 bine yakın insan hukuksal süreçlerle karşı karşıya kaldı ve bütün bu baskıyı uygulayan, bu devlet terörünü uygulayan kolluk güçleri de âdeta cezasızlıkla ödüllendirildiler. İşte, hâlâ devam eden bu süreçle ilgili bütün Türkiye halklarının, bütün Türkiye toplumunun itirazını bugün bir kez daha Meclise taşımayı, Mecliste kurulacak bir komisyonla birlikte Gezi'nin öncesiyle, sonrasıyla, bütün sonuçlarıyla birlikte araştırılmasını son derece önemli görüyoruz. Bu konuda bütün milletvekillerinin desteğini istiyoruz.

Hepinize saygılar sunarım. (HDP sıralarından alkışlar)