| Konu: | MHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 96 |
| Tarih: | 01.06.2016 |
MEHMET ALİ ASLAN (Batman) - Sayın Başkan, değerli Genel Kurulu ve Sayın Divanı saygıyla selamlıyorum.
Tabii, her ne kadar usulen biz aleyhte söz hakkı almışsak da az önceki hatip arkadaşın bütün değerlendirmelerine bir eğitimci olarak katıldığımı beyan etmek istiyorum.
Geçtiğimiz hafta Mıhellemilerin millî ve kültürel ve inançsal festivali olan, Barbunus köyünde kutlanan, Şeyh Abdülkerim ve Şeyh Ahmed ve Tafo köyünde kutlanan Şeyh Talip Festivali'ni kutluyoruz.
Az önce de değinildi ama hemen şuna değinelim: On üç yıl gibi kısa bir sürede 6 Millî Eğitim Bakanı değiştirilmiştir. Bu, eğitim ahlakı açısından kesinlikle doğru değildir, bilimsel değildir, yanlıştır. Ve işin daha da vahim bir kısmı, 6 Millî Eğitim Bakanından sadece biri eğitim kökenlidir, diğer bakanlar farklı meslek gruplarına mensuptur. Böyle olunca, eğitim ve öğretimdeki aksaklıklar kaçınılmaz olacaktır.
Örneğin, yeni Millî Eğitim Bakanı Sayın İsmet Yılmaz iki gün önce Sivas'ta "Öğretmenlerin kalitesini artıracağız. Öğretmen kaliteli olursa ürünü de kaliteli olur." demiştir. Bu tam bir ayıplanma vesilesidir. Bundan dolayı, bir eğitimci olarak, Sayın Millî Eğitim Bakanını ben kınıyorum. Öğretmenlerin kalitesini, niteliğini, seviyesini bilebilmek için eğitim fakültelerinde, öğretmen okullarında öğretmenlerin hangi aşamalardan geçtiğini bilebilmek lazım ama bu aşamalardan geçmeyen birinin öğretmenleri bu şeklide aşağılayıcı bir üslup kullanmasını doğru bulmuyoruz. Öğrenciler de ürün değil, bireydir, bu da yanlıştır. Bu konuda gerek eğitim camiasından, öğretmenlerden gerek öğrencilerden büyük bir tepki vardır. Bu konuda bir düzeltme ya da özür beklenmektedir.
Yine, öğretmenlerin belli başlı sorunlarından biri ve bir türlü çözülemeyen, formalite olarak duran seminer çalışmaları var, gerek yıl sonu gerek eğitim ve öğretim yılı başı. Tamamıyla bir formaliteden ibaret olup tamamıyla öğretmeni zorla tutma, hapsetme olayıdır. Ben on üç yıl boyunca öğretmenlik yaptım ve on üç yıl boyunca o seminerlerin hiçbir faydasını görmedim çünkü sadece imza atmak için zorunlu olarak orada bekliyorduk, bekletiliyorduk.
Dolayısıyla, öğretmenlerin aslında eğitim öğretim yılı başında ve sonunda bir seminere değil, bir tatile ihtiyacı vardır. İlgili Bakanlığın, Hükûmetin öğretmenleri tatile göndermesi gerekiyor. Zaten sekiz ay boyunca sürekli eğitim öğretim içinde oldukları için o seminerin de ve şu anda düşünülüyor olan akademinin de görevi görülmüş oluyor, ayrıca öğretmenlere yük getirecek ve formalitelere boğacak bir sisteme ihtiyaç yoktur.
Yine, Sayın Millî Eğitim Bakanı, Sivas'ta, bir açılıştan sonra öğretmenlerle yaptığı görüşmede "Siz kendinizi iyi yetiştirirseniz Türkiye'nin önü açılacak." diyor. On iki yıl lise, dört yıl eğitim fakültesi, KPSS, YGS, LYS vesaire, yani eğer bütün bunlardan sonra hâlâ kalkıp "...kendinizi iyi yetiştirirseniz..." diyebiliyorsanız buna gülelim mi, ağlayalım mı biz de şaşırdık ve maalesef, bu ülkede öğretmen olmak bakan olmaktan daha zor bir hâle getirilmiş durumda.
Yine, öğretmenlerin "yıpranma payı" adı altında erken emekliliğe hak kazanması gibi bir yasal düzenlemeye gidilmelidir çünkü öğretmenler gerçekten yıpranmaktadır. Öğretmen sadece sınıftaki mesai saatine bağlı olarak çalışmıyor, mesai saatinin dışında da eğitime öğretime, derse bir hazırlık süreci vardır. Bu da saatleri bulmaktadır. Yani, bir öğretmen günde altı saat ya da sekiz saat derse giriyorsa evde de en az üç dört saat hazırlık yapmaktadır. Normal bir memurla kıyaslanamaz. Yani, öğretmenin yirmi yıllık çalışma süresi aslında otuz yıllık bir memurunkine eş değerdir. Dolayısıyla, gerek polise gerek askere gerek itfaiyecilere -ve birkaç meslek grubu daha var- tanınan yıpranma payı hakkı en öncelikli olarak öğretmenlere tanınmalıdır. Biz Meclis olarak, vekiller olarak ve toplumun bütün meslek grupları olarak öğretmenlerimize olan bu borcumuzu ifa etmeliyiz.
2010'da 18'inci Millî Eğitim Şûra Kararları'nda öğretmen ek dersinin 12 TL'ye çıkarılması ve Öğretmenler Günü'nde de bir maaş ikramiye kararı alınmıştı, 2010'da. Altı yıl geçti ve hâlâ ek ders 12 TL değil, 10 küsur liradır ve hâlâ Öğretmenler Günü'nde öğretmene herhangi bir ikramiye, maaş verilmesi söz konusu değildir.
Yani, tabii, biz öğretmenken bu karar alınınca -Sayın Nimet Çubukçu döneminde alınmıştı- herkes bizi arayıp tebrik ediyordu, işte "Size bir maaş ikramiye verildi, verilecek." diyordu çünkü toplum bunu böyle algılıyor. Şûra kararı alındı demek sanki Mecliste karar alındı demek diye anlıyor. Oysa ki halkımız da bilsin, böyle bir şey yoktur; ne 2010'dan bu yana 12 TL'ye çıkarılmıştır ne de maaş ikramiyesi verilmiştir.
Yine, eğitim öğretim yılı başında verilen kırtasiye yardımlarının en azından bir maaş olması gerekiyor; çok düşük bir ücret verilmektedir, bu yetmemektedir.
Şu anda mezun olup da atanamayan 300 bin öğretmen vardır, İzlanda nüfusuna eş değer, 300 bin öğretmen ve 75 bin açığı "ücret karşılığı" şeklinde istihdam ederek karşılamaktadırlar ki genelde öğretmen arkadaşlar bunu "kölelik istihdamı" olarak değerlendirmektedir yani ders başına 10 lira alıyor, bu da ayda yaklaşık 1.000-1.200 lira yapıyor, bir asgari ücret bile değildir.
Mali, ekonomik sıkıntılardan söz ediliyor. O çerez paraları, o ayakkabı kutularındaki paralar eğer eğitime kanalize edilebilseydi, eminim, bugün 300 bin öğretmenin çoğu atanmış olacaktı ve maalesef bu on üç yıllık dönemde de 40 öğretmen adayı öğretmen olamadığından, işsizlikten dolayı intihar etmiştir.
Yine, bu son dönemde özellikle, eğitim sisteminde sürekli yapboz şeklinde değişiklikler vardır. Örneğin ben eğitime, öğretime başladığım zaman cümle temelli yani tümdengelim şeklinde okuma yazma öğretiliyordu, şu anda harf temelli yani ses temelliye dönüştürülmüştür. Düz yazıydı dönemimizde, el yazısı oldu. Bu sürekli değişmekte ve dönüşmektedir ve her değişip dönüştüğünde de, işte, ilgili bakanlık müfettişleri en iyi sistem olduğundan söz ediyorlar ve bunun dışına çıkanları da soruşturmaya tabi tutuyorlar. Böyle de ilginç bir şey vardır.
Farklı branşlardan öğretmen ataması yapılması, tıpkı farklı branşlardan bakan atanması gibi çok büyük sorunlara yol açmıştır ve hâlâ açmaktadır. Son dönemlerde barış istemleri, talepleriyle grev yapan birçok sendikalı öğretmen soruşturmaya tabi tutulmuştur. Şu anda 16.500 öğretmen bu anlamda idari ceza almıştır, kınama almıştır, 50'si görevden atılmıştır. 16.500 az değil, şaka bir rakam değil. Umarım, şu anda bizi dinleyen öğretmenler de bu anlamda tabii ki bir eğitimci olarak, meslektaşları olarak bize hak verecektir. On aydır, ben bu konuda soru önergeleri verdim, cevap alabilmiş değilim maalesef.
Teşekkürler. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)