| Konu: | Başbakan Binali Yıldırım tarafından kurulan Bakanlar Kurulunun Programı'nın görüşülmesi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 93 |
| Tarih: | 27.05.2016 |
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
65'inci Hükûmet hayırlı olsun. Bu Hükûmet inşallah hayırlı işler yapacak. Bu Hükûmetin ve daha önceki hükûmetlerin yapmış olduğu çalışmaların başarısı elbette herkesin hayatında karşılığını bulacak, iktidarın ve muhalefetin; Haydar Bey'in de hayatına bir yansıması olacak, buradaki arkadaşların da hayatına bir yansıması olacak. Sembol anlamında söyledim Haydar Bey.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Ama, sataşmadan söz alacağım biraz sonra.
Sayın Başkan, duydunuz değil mi?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bunun neticelerinde bu Hükûmetin işleri iyi giderse, memlekete kalkınma ve gelişme istikametinde bir ivme kazandırırsa, ekmeği büyütürse herkesin ekmeği büyüyecek, ekmek küçülürse herkesin ekmeği küçülecek.
MURAT EMİR (Ankara) - Sizinki hiç küçülmüyor ama.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Elbette ekmeği büyütmek için hükûmetlere yetkiyi veren halktır. Halk bu yetkiyi verirken hangi parti ne söylüyor, nasıl yaklaşıyor, ne tür bir kolektif akılla memleket meselelerini tezekkür ediyor, bunları konuşuyor, tartışıyor, karşılıklı neler söyleniyor, bütün bunlara bakar ve bütün bunların neticesinde kararını verir. Milletin sağduyusu sağlamdır, son derece rasyoneldir, toplumsal ve ekonomik bir gerçeklikle davranır. O yüzden, milletin kararı neticesinde teşekkül eden bu Hükûmet ve daha önceki hükûmetler -AK PARTİ hükûmetleri ve önceki hükûmetler- mutlak surette, unutmayalım, bu milletin netice olarak mukayeseli analizi, değerlendirmesi sonucunda "Evet, memleketi bunlar daha iyi yönetir." diye iktidara getirdiği insanlar. Daha iyisi olursa seve seve yerimizi bırakırız, onlar gelir yönetirler. On dört yıldır bu ülkede, kim ne söylerse söylesin, hangi iddiada bulunursa bulunsun sonuçta milletimiz AK PARTİ'ye "Yola devam." diyor. 65'inci Hükûmet de böyle bir gerçeklik neticesinde bugün burada oturuyor, milletin karşısında.
Değerli arkadaşlar, Thomas Hobbes insanları anlatırken, doğal hayat durumunu ifade ederken "..."(x) diye bir cümle söyler, "İnsan insanın kurdudur." diye. Galiba, biraz siyasette de üslup, yaklaşım, tarz itibarıyla birbirimizin kurdu olmak gibi bir işlevi de yerine getiriyor muyuz diye düşünüyorum Hükûmetin programı üzerine tartışmalara bakarken, söylenen sözlere bakarken. Biraz da dili, böyle "Taşı gediğine oturtalım, şuradan da bir laf çakalım." tarzında -siyaseten anlamı nedir, halk bundan ne çıkartır bilemem, belki Mecliste bir heyecan da yaratabilir ama- halkın toplumsal ve ekonomik gerçekliği bakımından muhayyer ifadeler olarak görülebilecek yaklaşımların, biraz Hobbes'un dediği manada "Siyasetçi siyasetçinin kurdudur." tarzında bir önermeyi haklılaştırdığını düşünüyorum.
Siyaseti hafife almamak lazım. Rakibinizi hafife alırsanız, iktidarı hafife alırsanız, elbette muhalefeti hafife alırsanız, aslında sonuç olarak kendinizi hafife alırsınız çünkü siyaset, milyonlarca insanı seferber eder. Bakın, Cumhuriyet Halk Partisi yüzde 25 küsur oy aldı -4 galiba- HDP yüzde 10,7 oy aldı, MHP yüzde 12'ye yakın oy aldı, AK PARTİ -siz de çok söylüyorsunuz, unutmak mümkün değil- yüzde 49,5 oy aldı. İnsanlar dostlarıyla, arkadaşlarıyla tatile gidiyorlar, 5 kişi bir hafta bir arada duramıyorlar, kavga ediyorlar. Bir hafta 5 kişiyi bir tatil beldesinde bir arada tutabilmek, bir tatil yolcuğunu yapabilmek mümkün olmuyor. Siyaset, milyonlarca insanı aynı çatı altında, aynı istikamette götürüyor. Saygı lazım; özellikle on dört yıldır eğer bu ülkenin yarısını aynı istikamette seferber eden, bu ülkenin kalkınması, gelişmesi için millet iradesine yaslanan, gücünü buradan alan AK PARTİ siyasetine karşı saygı herhâlde aklın gereğidir. AK PARTİ'yi eleştirebilirsiniz, eleştirmeniz de gerekir muhakkak ama bu eleştirinin böyle, pejoratif, hafifleştiren bir dil, "gündelik mugalata" diyebileceğimiz tarzda...
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Hocam, anlayamıyoruz.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - ...beyanlar üzerine şekillenmesi sonuçta gerçekten millete karşı haksızlıktır, siyasete karşı haksızlıktır. Her kim bu haksızlığı yaparsa, emin olun, bunun bedeli kendisine döner.
Değerli arkadaşlar, bu Hükûmet programının çok hızlı bir şekilde yazıldığı söylendi, biraz da şu ima edildi: "Yalap şalap bir program yazdınız." 65'inci Hükûmet, 64'üncü Hükûmetin devamı; değişen bir şey yok.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Hocam, "pejoratif"i anlamayanlar olmuş, tekrar bir açılımını da yapsanız, karşılığını.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - O da 63'ün, 62'nin, 61'in devamı yani bir silsileimeratip var.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Kürtçe konuşunca kızıyorsunuz, anlamadığımız dilde konuşma yapılıyor burada.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Dolayısıyla, değişen, burada oturan insanların bir kısmı ama AK PARTİ bu milletle nasıl bir toplumsal sözleşme yaptıysa 2001'de, 2002'de; bu değişmedi. Bu, her hükûmet programında kendisini en temel iskelet olarak, yapı olarak ortaya koyar. 2002'de bu memlekete, millete karşı AK PARTİ'nin yaklaşımı neyse -temel yaklaşımı, temel mantığı, hizmet anlayışı- bugün de odur.
AK PARTİ'nin, muhalefet ne derse desin, çok büyük bir toplumsal ve politik hareket olduğunu dışarıdan soğukkanlı, nesnel bir şekilde bakan her akıl takdir eder. 2001'de kuruluyor, 2002'de tek başına iktidara geliyor, ondan sonra yapılan bütün seçimlerden de iktidar olarak çıkıyor; saygı gerekir, o büyük toplumsal ve politik seferberliği takdir etmek gerekir, onu rasyonel bir şekilde değerlendirmek gerekir. Böylesine büyük toplumsal hareketler bir günde, üç günde, bir haftada, üç ayda kurulmaz; onlar tarihin içinden şekillenir.
2001'de AK PARTİ kuruldu ama AK PARTİ'yi kuran insanlar bu toplumun içinden geliyorlar; Sayın Erdoğan ve yol arkadaşları, 1990'lı, 1980'li yılların Türkiyesi'nin tecrübeleri ışığında bu partiyi kurdular. "Onların muhayyilesi, onların siyasal rüyaları, bu memlekete ilişkin gelecek tasavvurları nasıl oluştu?" derseniz, yaşı tutan herkes bu tasavvurlara ilişkin az çok fikir sahibidir. AK PARTİ'ye hayatiyetini veren, onu var eden, onun bir toplumsal ve politik seferberlik olarak, böylesine kudretli bir iktidar olarak ortaya çıkmasını sağlayan husus, emin olun tarihin derinliklerindedir. Gidin, Anadolu'yu dolaşın, AK PARTİ'ye gönül vermiş insanlarla görüşün, göreceksiniz ki sizin "Bir günde yazıldı." diye düşündüğünüz o Hükûmet programı ve o hükûmet programları, aslında Osmanlı'dan cumhuriyete intikal eden o acılı günlerin hayal kırıklıklarının, çekilen çilelerin, üzüntülerin, aynı zamanda meydan okuyuşun bir neticesi olarak teşekkül etmiştir. O Hükûmet programının arkasında, tıpkı bu partiye hayat veren o temel düstur gibi, Balkan Savaşlarının acısı vardır, Trablusgarp vardır, Kafkas Cephesi vardır, Kutülamare vardır; hep birlikte, iktidar-muhalefet beraberce muhakkak okumasını becereceğimiz Yemen Türküsü vardır, Çanakkale Türküsü vardır; cumhuriyeti kuran o meydan okuyucu, kudretli irade vardır, onların cüretkârlığı vardır; bir bozkırda, Anadolu bozkırında çağdaş uygarlık düzeyinin üzerini hedefleyen o kolektif akıl vardır. Dolayısıyla, AK PARTİ'nin Hükûmet programı, tarihin içinden gelen, tarihi öyle okuyan bir siyasi heyetin, bir siyasi aklın, bir toplumsal kuşağın eseri olarak ortaya çıktı. Eğer millete tam da bu şekilde, o tarihsel hikâyeye uygun bir tarzda dokunmamış olsalardı, böylesine büyük bir toplumsal ve politik hareketi kurmak mümkün olmazdı.
Değerli arkadaşlar, on dört yıl içerisinde AK PARTİ büyük hizmetler yaptı. Birçok istatistik söylenebilir lehinde, aleyhinde, ama gidin gerçek insanlara dokunun. Türkiye, AK PARTİ öncesinde, tabiri caizse, sosyoloji okuyanlar çok iyi bilecektir, biraz -benzetmek için söylüyorum- zürafaya benzer bir toplumdu yani üst toplumsal kesimlerde daha az insanın olduğu, orta sınıfların zayıf olduğu, altta da geniş, yatay bir kitlenin bulunduğu bir yapıya sahipti. Şimdi, emin olun, şu on dört yıl içerisinde AK PARTİ'nin çalışmaları, emekleri, kalkınma ve gelişme istikametindeki o seferberlik ruhuyla birlikte, biraz -yine benzetmek için söylüyorum- vazoya benzeyen bir toplum olmuştur; daha dengeli, orta sınıflaşmanın güçlü olduğu bir toplum. Rahmetli Özal "orta sınıflaşma, orta sınıflaşma" diye sayıklayarak hayatını kaybetti, aynı siyasi geleneğin devamı olarak AK PARTİ bu on dört yılda orta sınıflaşma idealini önemli ölçüde gerçek kıldı. İstatistikleri bırakın, gidin orta sınıftan insanlarla konuşun; onların geleceğe umutla baktığını görürsünüz; onların günlük harcamalarını yaptıktan sonra, ayrıca, geçmişle mukayese edilemeyecek ölçüde tasarruf edebildiğini görürsünüz.
Türkiye gelişiyor, değişiyor, şehirleşiyor, sanayileşiyor; hizmet sektörü gelişiyor. Bütün bunların olduğu bir ülkede demokrasi daha güçlü olur, özgürlükler daha güçlü olur. Demokrasi ve özgürlüklere meydan okuyan az gelişmişliktir, cahilliktir. Emin olun, bir ülkenin eğer millî geliri zayıfsa, toplumsal eşitsizlikler fazla ise, insanlar olup bitenleri rasyonel bir şekilde analiz etmeyip mistik rüyalar görüyorlarsa yaşadıkları geri toplum şartları dolayısıyla demokrasi ve özgürlüklere asıl meydan okuyan o toplumsal şartlardır. O yüzden, AK PARTİ'nin yaptığı bütün hizmetler Türkiye'de demokrasiyi ve özgürlükleri güçlendirici istikamettedir.
Biz dış politikada önemli işler yaptık. Zorlu bir coğrafyadayız, bela bir coğrafya. Bu coğrafyada insanı rahat bırakmazlar, sadece bizi değil komşularımızı da. Suriye bir iç savaş yaşadı, Irak'ın başına bir yıkım geldi, İran kaç zaman ambargoya uğradı. Bütün bunlarla biz komşuyuz ve sosyoekonomik devamlılığı olan bir ülkeyiz. Türkiye bütün bunlarla olan ilişkilerinde, komşularıyla olan ilişkilerinde iki temel hususu gözetti. Birincisi, adil ve hakkaniyetli bir dünya tasavvuru çerçevesinde komşularına baktı. İkincisi de demokrasi temelinde, insan hakları temelinde bir yaklaşımı esas aldı.
Şimdi, Suriye konusunda sık sık bize yöneltilen iki eleştiri var. Bunlardan biri, diyorlar ki: "Siz mezhepçi bir politika yürütüyorsunuz." En çok söylenen laflardan biri bu. Bir diğeri de "Dün Esed'le kol kolaydınız, yatlara, katlara giderdiniz; şimdi düşman oldunuz." Arkadaşlar, bu iki önermenin aynı anda dile getirilmesi sizce de çelişkili değil mi, akıllara seza olmayan bir durum değil mi?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Mezhepçilik sonra başladı, aynı anda başlamadı Sayın Hocam.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Eğer biz mezhepçi bir politika gütmüş olsaydık Esed'le ne işimiz vardı yatlarda, katlarda, bir işimiz olmazdı.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Ne demek o?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Aynı anda başlamadı Hocam, siz tarihi kaçırmışsınız.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Bunun hesabını, bu sözün hesabını...
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Esed o zaman mezhebini mi değiştirdi? Değil.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Tarihi kaçırmışsınız Hocam siz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Siz "O mezhebe mensup insanlarla hiç işimiz yok." demek istiyorsunuz, bunu düzeltin bence.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - İran'la her zaman ilişkilerimiz iyi olsun diye uğraştık, İran mezhebini mi değiştirdi? Hayır.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Bu iş başınızı ağrıtır, bu iş başınızı ağrıtır; bunu düzeltin.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Peki, biz İran'la, Esed'le bu ilişkileri kurarken niye kurduk? Esed, o zaman, babası o diktatör Hafız'dan daha farklı vaatlerde bulundu, Suriye'ye demokrasiyi getireceğini vadetti.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Niye size öyle bir vaatte bulunsun ya, Allah Allah!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Oradaki toplumsal gerçekliğin siyasete intikal edeceği yapıların yollarını açacağını söyledi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Suriye üzerinde vesayetiniz mi var, niye öyle bir vaatte bulunsun?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Biz de evet dedik, destekledik. Sonra ne oldu? Esed eli kanlı bir katil oldu. Esed'e mezhebi yüzünden değil, katil olması sebebiyle, halkına zulüm yaptığı için biz karşı olduk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, AK PARTİ'nin burada yaptığı mezhep temelli bir yaklaşım değil; insanlık temelli bir yaklaşım, hakkaniyet ve adalet temelli bir yaklaşım. Hem mezhepçilik yaptığımızı söyleyeceksiniz hem "Esed'le kol kolaydınız." diyeceksiniz, sonra da "Esed'le düşman oldunuz." diyeceksiniz. Bu eleştirileri dile getirirken mantıki bir tutarlılık son derece önemlidir.
Hükûmet programında var, aileyi önemsiyoruz. Aile konusu üzerine söylenecek çok laf var. Tabii, Türkiye değişiyor. Kadın meselesi... AK PARTİ dönemi kadınların kamusal hayata en fazla katıldıkları dönemdir. Kırsal nüfus azalmış, oradaki kadın istihdamı şehirlere akmıştır. Dünden, on yıl, on beş yıl öncesinden çok daha farklı bir şekilde, kadınlar kamusal hayatın, politik hayatın içindedir. Böyle, kadın üzerinden bir sürü spekülasyon yapanlar toplumsal gerçekliği ıskalıyorlar. Onlar ıskalayabilir ama millet ıskalamıyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, şu diktatörlük mevzusu.... CHP'liler, sık sık oturuyorlar, kalkıyorlar Sayın Cumhurbaşkanımıza "diktatör" diyorlar.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Evet.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Evet, diyorsunuz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Evet, evet.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Bu bir siyasi eleştiridir.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Daha önce de rahmetli Özal'a dediniz mi? Özal'a... Dediniz.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Hayır, demedik.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Daha önce de Menderes'e dediniz mi?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Demedik.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Dediniz. Menderes'i kim getirdi iktidara? Millet getirdi. Özal'ı kim getirdi? Millet getirdi. Erdoğan'ı kim getirdi?
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Davutoğlu'nu kim getirdi?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Kendisi mi çıktı oraya, tankla, topla mı çıktı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Millet getirdi.
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Davutoğlu'nu kim götürdü?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Millet kimi desteklediyse sizin gözünüzde diktatör oldu kardeşim.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Hoca, Davutoğlu'nu kim götürdü?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Yani, bu, sizce normal bir şey mi?
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - İndirdi demeyeyim, götürdü diyeyim hadi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - İkincisi, bu diktatörlük meselesi... 2010 yılında Cumhuriyet Halk Partisinde, kongrede bir Genel Başkan değişimi yaşandı. Sayın Genel Başkan çıktı dedi ki...
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Hangi usulle?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - "Korku imparatorluğunu yıktık." dedi. Ben, bunu duyunca düşündüm, demek ki CHP'de bir imparator vardı...
TUFAN KÖSE (Çorum) - O kongrede demedi.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - ... yani bir diktatör vardı; değil mi? Eski CHP'de. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TUFAN KÖSE (Çorum)- Kongrede demedi Hocam.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Yanlışın var Hoca, yanlışın.
TUFAN KÖSE (Çorum) - Yanlışın var onda, yanlışın var.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Üstelik koskoca CHP'yi korkuyla yönetiyordu. Gerçekten öyle miydi?
ENGİN ALTAY (İstanbul) - Vereceğim, vereceğim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Sayın Genel Başkan doğru mu söyledi? Yani bir imparator...
TUFAN KÖSE (Çorum) - Efendim, öyle bir laf yok kongrede.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Söyledi.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Yanlışın var, yanlışın! O "Korku imparatorluğunu yıktık." lafını size söylüyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - "Korku imparatorluğunu yıktık." dedi.
Şimdi, korku imparatorluğu yıkıldı, yerine yeni CHP geldi. Yeni CHP'ye meydan okuyan Sayın Muharrem İnce dedi ki: "Asıl diktatör sensin." Dedi mi? Dedi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şunun için dedi, bakın...
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Ama bizde diyebilen bir kişi var öyle veya böyle, siz onu da söyleyemiyorsunuz! Kore gibi herkes ayağa kalkıyor.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - CHP bu diktatörlük meselesinde o kadar takıntılı ki kendisi iktidara gelemeyince, milletin desteklediği insanlara "diktatör" diye -repertuarında sadece bu var- saldırıyor, CHP'nin kendi içinde muhalefet olunca, onlar da CHP'nin içindeki iktidara "diktatör" diye saldırıyor; elde başka bir malzeme yok. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Diktatör aşağı, diktatör yukarı. Emin olun öyle.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Bir tane ağzını açabilen var mı? Bir tane, bir tane!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Bizde atış serbest, sizde ne oluyor ona bakalım!
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Bizde tartışma var, sizde bir tane ağzını açabilen var mı?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben, esasen CHP'nin geçmişinde de bir korku imparatorluğu filan olduğunu düşünmüyorum, onun siyasi bir mugalata olduğunu düşünüyorum, yani gündelik siyasi dilde bir demagojinin yapıldığını düşünüyorum, tıpkı bize karşı yapıldığı gibi. Eğer öbür türlüyse, bu vahim bir durumdur; koskoca CHP'nin bir tür korku üzerinden bir imparatora biat ettiği bir yapıyı, bir, tahayyül edemiyorum, bir de böyle bir yapı varsa zaten bu yapı kolay kolay değişmez arkadaşlar.
1550'de La Boetie diye bir Fransız vardır, bilirsiniz, "Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev" diye muhteşem bir kitap yazmıştır. Diyor ki: "Tiranı oraya çıkartan kendi kudreti, askerleri, gücü değildir; etrafındakilerin gönüllü kulluğudur." diyor.
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Hah, doğru söylüyor!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Hocam, hep biz sizin için öyle düşünüyoruz, tam sizi tarif ettiniz, bravo valla!
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Ben CHP'de böyle bir durum olduğunu düşünmüyorum. Sizin yaptığınız, kendi içinizde ve AK PARTİ'ye karşı sadece demagoji.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Bundan güzel tarif olamaz. Kimdi Hocam? Kitabın adı ne? Şu tutanakları getirin arkadaşlar, merak ettim kitabı. Harika bir tarif yaptın vallahi bizim hiç aklımıza gelmeyecek.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Terör meselesine ilişkin olarak da tabii söyleyeceğim çok laf var ama sürem çok hızlı bir şekilde geçiyor.
TUFAN KÖSE (Çorum) - Nereden biliyorsun Hocam, kendinizden mi?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bu meseleyi çözmemiz lazım. HDP'ye sadece şunu söyleyeceğim: Bakın, geçmişte Anadolu'yu dolaşırken bazı insanlar şöyle diyordu: "HDP'nin Türkiyelileşme projesi var. Kendileriyle aynı kanaati paylaşmıyorum ama HDP'ye oy vermeyi düşünebilirim." Böyle diyorlardı. Bugün dolaşırken...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) - Aynı şeyleri söylüyorlar.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Uzatma veriyorsunuz değil mi Sayın Başkan?
BAŞKAN - Evet, buyurun efendim.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bugün dolaşırken, arkadaşlar, şöyle diyorlar: "HDP'yi Mecliste istemiyoruz." Böyle diyorlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MÜSLÜM DOĞAN (İzmir) - Çok büyük yanlışlık var, yok öyle bir şey.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Ben halkın söylediğini söylüyorum, karşılaştığımız insanların. Siz ne yaptınız Allah aşkına ya? Dün sizden olmayanlar bile "Türkiyelileşme projesi var." diye size oy vermeyi düşünürken bugün sizin Mecliste olmanıza tahammül edemiyor insanlar.
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Korkuyorlar, korkuyorlar sokaklarda.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Ne söylediniz, bu millete ne yaptınız?
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Silahla görüntü yaptılar.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Bunu ben biliyorum da bunu sizin de düşünmeniz gerekmiyor mu? Mademki toplumsal barış, mademki bu ülkenin birliği, mademki "Kimsenin kanı akmasın.", siz bu işlerde kendi dilinizde, üslubunuzda, yaklaşımınızda, siyasetinizde bir yanlışlık olduğunu düşünmüyor musunuz? Bunu revize etmek ve milletle yeniden bağ kurmak için, sadece şiddete dayalı, ideolojik angajman esaslı bir etnik hapishane değil, bütün insanlarla ilişki kurabilecek tarzda, bir mecrada siyaseti yürütmeyi tekrar düşünmez misiniz?
Edward Said'in bir lafı vardır, diyor ki...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Niye beş dakika verdiniz? Niye beş dakika verdiniz Hocam?
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - ..."Filistin davasının asıl savunulma biçimi onların davasını insanlık bağlamına taşımaktır." Acaba siz, geçtim insanlık bağlamını, Türkiye'nin bağlamına taşıma konusunda bile bazı problemler mi yaşadınız? Bunu bile başaramadınız, buna ilişkin bir dil oluşturamadınız. Bu insanların...
BAŞKAN - Sayın Bostancı...
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - ...milyonların size karşı öfkesinin sebebi bu mudur acaba?
Söyleyeceğim, tabii, daha çok söz var.
BAŞKAN - Sayın Bostancı, bağlar mısınız ya da Sayın Muş size bir müddet tanır mı, bilmiyorum.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Devamla) - Evet, söyleyeceğim daha çok söz var ama, emin olun, bu söylediklerim size laf çakmak için değil; burası mademki bir müzakere mekânı, bunlar üzerine düşünün diye, yoksa söylenecek başka laflar da var. Bu temel bir konudur, hatırlatmakla iktifa ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)