| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 91 |
| Tarih: | 20.05.2016 |
AYHAN BİLGEN (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir politikanın doğruluğunu, isabetliliğini, öngörülü olup olmadığını ölçmeden önce, tutarlı olup olmadığıyla ilgili bir tartışma yapmak gerekir. Bir politika tutarlı değilse onun doğruluğu, isabetliliği zaten sorgulanamaz bile, çok anlamlı olmaz. Bu Parlamentoda neredeyse her kritik konu gündeme geldiğinde sizin en yoğun biçimde, en yüksek sesle dillendirdiğiniz şey çözümün sandıkta olduğudur yani "Halk karar verir. Halkın iradesi neyi gerektiriyorsa biz o güçle buradayız." cümlesidir. Biz, milletvekillerimiz, burada fezlekesi bulunan bütün milletvekilleri elbette siyaseten yanlış şeyler de yapmış olabiliriz ama siyasetin kendi içinde, kendi mekanizmalarıyla yani sandıkta, sokakta, toplumsal mücadelede, sivil toplum zemininde çözmesi gereken sorunlarını yargı sopasıyla çözmeye kalkarsanız o zaman sandıkla ilgili diğer bütün sözlerinizin, "halk iradesi", "millî irade" gibi sözlerinizin çok bir anlamı, çok bir değeri, kıymetiharbiyesi kalmaz.
Bakın, bu yaşadığımız süreci neredeyse başından beri tek bir cümleyle izah ediyorsunuz: "Usul ekonomisi." Şimdi, hani biz, kamuoyu, uluslararası hukuk çevreleri, her şeyi bir tarafa bıraktık ama kendi aklınızla alay ettirmeyin lütfen. Hiçbir şey insan onurundan daha değerli değildir. Ben, size Türkiye Cumhuriyeti mevzuatında usul ekonomisiyle ilgili cümleyi okuyorum: ""Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür." Şimdi, bu maddeyle siz şu yaşadığımız hikâyenin, maceranın bir ilişkisini, bağlantısını kurabiliyor musunuz? Bu işin masrafla ne ilgisi var? Bu işin, maddenin gerekçesine yazdığınız adil yargılamayla ne ilgisi var? Tam tersi, her şeyi tepetaklak ettiğinizde, her şeyi altüst ettiğinizde o zaman ne hukukun ne insan haklarının değerlerinden bahsetmek, söz etmek mümkün olmaz. Bu, toptancı bir tarzdır. "Biz hepsini bir çuvala koyduk ve bu işi bir seferde kotaracağız, kurtaracağız." diyorsunuz. İyi de talimatı geç alan ve fezlekeleri yeni göndermeye başlayan yargı mensupları var, savcılıklar var. Yani bir ay sonra yine buraya fezleke yağmaya başlar, birikirse bir kez daha dönüp bu ucube süreci mi yaşayacak Türkiye? Yeniden bir geçici maddeyle, yeniden bir gerilimle ve ülkenin başka hiçbir sorunu yokmuş gibi siyasetin kendisini mi tartışılır kılacağız?
Çok uzatmayacağım ama iki nokta var dikkat çekmek istediğim: Biri, özellikle "ölüm-sıtma" denkleminin artık bir siyaset tarzına dönüşmüş olmasıdır. Yani "Bu konuda referandum olursa ülkede kamplaşma, gerilim olur; dolayısıyla, 'evet' verin, gerilim yaşanmasın." söylemidir. Bir kere, iki yanlıştan bir doğru olmaz değerli milletvekilleri. Evet, elbette bu konuda referandum toplumda gerilime neden olur ama bu gerilimi önlemenin yolu, hele hele partili cumhurbaşkanlığı mekanizmasını da bu işle birleştirerek, buluşturarak bir oldubittiye zemin oluşturmak asla değildir. Kaldı ki sayı -siz de biliyorsunuz ki- 367'yi geçse bile Cumhurbaşkanının referanduma götürme imkânı, hakkı var. Dolayısıyla da partili cumhurbaşkanı ile bunu birleştirmeye eğer bir irade karar verirse bunu zaten her hâlükârda yapabiliyor. CHP, MHP, burada bütün Parlamento, herkes "evet" verse bile bunun önüne geçmeye imkân yok. Siz, bir milim bile farkınız olmadığını göstermek için Cumhurbaşkanını genel kurulunuza davet edebilirsiniz arkadaşlar, genel merkezinizde tadilat yapıp orada ona oda tahsis edebilirsiniz; bütün bunları yapmak sizin tercihiniz arkadaşlar, sizin hakkınız, tercihiniz.
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Sana mı soracağız ne yapacağımızı?
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Ama, bir şeyi dikkate almak zorundasınız: Bu ülkede cumhurbaşkanlarının sorumsuzluğu, anayasal sorumsuzluğu tarafsızlığından kaynaklanır ama Cumhurbaşkanı siyaset yapmak istiyorsa, sahaya inmek istiyorsa, taraf olmak istiyorsa yargılamanın önündeki engelleri önce kendisi için kaldırarak, sorgulamanın, hesap vermenin önündeki engelleri önce kendi kaldırarak Parlamentoya, halka iyi bir örnek oluşturur. (HDP sıralarından alkışlar)
GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Cumhurbaşkanı taraf, milletin tarafı.
AYHAN BİLGEN (Devamla) - Ama, bunu yapmadan, kendisiyle ilgili koruma mekanizmalarının arkasına sığınıp bir taraftan da siyaset yapmaya kalkarsa bu ülkeyi gerilime, kamplaşmaya götürürsünüz.
Usulle ilgili bir cümle duymak istiyorsanız söyleyeyim: "Kem alatla kemalat olmaz." Bu tarihî bir sözdür. Yanlış yolla doğruya gidemezsiniz. Bu tarz, ne bu ülkenin güvenliğine ne barışına hizmet etmez.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)