GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:88
Tarih:11.05.2016

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili bu kürsüde ve Mecliste sayısız defa bu yasakların ve sonuçlarının ne kadar büyük ihlaller oluşturduğunu, vahşet boyutlarını aştığını, insanlığa karşı suçlar kapsamında er ya da geç Türkiye'yi Uluslararası Ceza Mahkemesi önünde sanık sandalyesine oturtacağını ifade ettik. Ve maalesef bugün sokağa çıkma yasakları hâlâ devam ettiriliyor ve sokağa çıkma yasaklarının neticeleri de bütün ağırlığıyla yaşamımızın üzerine çökmüş durumda.

Buna geçmeden önce, yine bugün bir katliamın yıl dönümü, Reyhanlı patlamasının 3'üncü yıl dönümü. Gerçekten, Türkiye'de artık katliamlarla, büyük patlamalarla, kaybettiğimiz canlarla neredeyse her günün bir yıl dönümü olduğu bir tarihsel geçmişimiz var. Ben, katliamda yaşamını yitirenleri ayrıca saygıyla anmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, sokağa çıkma yasaklarının neticelerinde gerçekten ölümleri, yaralıları, işkenceleri, yakılan yıkılan evleri bir bilanço olarak vermek oldukça rahatsızlık verici çünkü bunlar rakam değil; ölen her bir insanın adı soyadı, ailesi, çocuğu, annesi babası, yaşamı var. Bu nedenle, bilanço vermekten de ayrıca ben rahatsızlık duyuyorum ama şunu genel olarak söyleyeyim: Binlerce insanın yaşamını yitirdiği bir uygulamadan, hukuksuz bir uygulamadan, asla insanlık tarihinde unutulamayacak bir uygulamadan söz ediyoruz.

Sizi biraz geçmişe götürmek istiyorum. AKP iktidarı, 30 Ekim 2014'te on buçuk saat süren bir Millî Güvenlik Kurulu toplantısı yaptı ve o toplantıdan sonra Kürt kentlerini savaş alanına çevirdi. Bu savaş düpedüz savaş, düşük yoğunluklu falan da değil, savaşın bütün unsurları var. Genelkurmay Başkanı, Nusaybin gibi, Cizre gibi bir ilçeye defalarca gidiyor. 5 bin asker -SAT komandoları dâhil- Cizre'de görev yapıyor. Binlerce özel harekât mensubu, polis gücü, her türlü asker güçleri orada bu görevinin başında -tırnak içinde, görev falan değil- savaşın tarafı olarak halka karşı en büyük suçları işlemeye devam ediyorlar. Ve tabii ki bu 30 Ekim 2014 aynı zamanda darbenin kararlaştırıldığı tarihtir bizim açımızdan ve her ne kadar iktidar partisi grup başkan vekili "Ortada darbe falan yok." dediyse de, vallahi dünyada herhâlde böyle bir şey görülmemiş, darbeye sadece biz direniyoruz, aslında iktidar partisinin direnmesi lazım. Şu anda, 4 Mayısta en son darbeyi iktidar partisi yedi aslında çünkü seçimle işbaşına gelen bir Başbakan görevinden azledildi.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Kongre yapılacak.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Azledildi ve diyorlar ki: "Demokratik bir şekilde devam ediyor." Demokrasinin içeriğini bilmesek belki inanırdık yani görevden azletme, Başbakanın yerinden alınması, şu anda grubun toplanamaması, bakanların olmaması, kim bakan olacak, kim başbakan olacak, kim Meclis grup yönetiminde olacak tartışmaları düpedüz darbedir. Neyse, konumuz bu değil.

Şimdi, sokağa çıkma yasaklarına ilişkin gerçekten çok konuşulan ama Meclis kürsüsünde söylediğimiz bir husus var, onu bugün özellikle gündeme getirmek istiyorum, duvar yazıları. IŞİD'çilerin, IŞİD zihniyetinin işgal ettiği yerlerde, halka karşı savaş açtığı yerlerde... Sokağa çıkma yasaklarının olduğu bölgede de aynı zihniyet tezahür ediyor. Nedir? Burada duvar yazıları. Size sadece birkaç tane duvar yazısı söyleyeceğim: "Türk'ün gücünü göreceksiniz.", "Geldik (T.C.).", "Ne mutlu Türk'üm diyene.", "Geldik (T.C.)." yine, "Kurdun dişine kan değdi, korkun.", "Türk'sen övün, değilsen itaat et.", "Esedullah timi burada.", "T.C. her yerde.", "PÖH, JÖH, TEM", "T.C. burada, piçler nerede?" Tabii, kavramlar için özür diliyorum, ben aynen alıntı yapıyorum. "Aşk Bodrum'da yaşanır güzelim." Bunu insanların yatak odalarına giden, yüzlerini maskeyle kapatan askerlerin yazdığını ve o fotoğrafı gözünüzün önüne getirmenizi rica ediyorum ve aynı zamanda, o bodrumlarda yüzlerce insanın vahşice yakılarak katledildiğini de dipnot olarak düşüyorum. "T.C. Cizre hatırası" diye fotoğraflar, "Yaşasın Türk.", "Seni seviyoruz uzun adam." Hani, Cumhurbaşkanı duygulanıp ağlamıştı ya, bu savaş suçları karşısında onu dikkate almıyor ama "uzun adam", "sevgi" lafları geçince hüzünlenmişti nedense, insan ölümü onu hüzünlendirmiyor ama. "Geldik, yoktunuz kızlar." ve benzeri duvar yazıları, o sokağa çıkma yasaklarının olduğu bölgelerde nasıl bir vahşiliğin ortada olduğunu çok net bir şekilde gözlerimizin önüne seriyor.

Evet, cenazeler tanınmıyor. Şu anda, sadece Cizre'de 61 cenaze teşhis edilemediği için morglarda bekliyor ve aileler morg morg gezmeye devam ediyor maalesef. Yine, bu konuda, şu anda sokağa çıkma yasağının kalktığı yerlerde de yardımlar engelleniyor. Bizzat tanıklık ettiğim -benim de, bütün milletvekili arkadaşların da- biz eşlik etmediğimizde yardım götürülmesi engelleniyor. Kamyonlarla, bütün olanaklarıyla halk yardımları topluyor ama güvenlik güçleri "Bu yardımları yapamazsınız." diye her zaman olduğu gibi keyfî bir uygulama yaşama geçiriyor.

Peki, Birleşmiş Milletler ne dedi? Dün bu kürsüden bu meseleyi söyledik. Sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili şunu söyleyeyim: Gerçekten, Türkiye tarihinin en karanlık sayfalarından birini oluşturan bir dönem hâlâ devam ediyor ve buna karşı sessiz kalan herkesin bunun hesabını vereceği günlerin yakın olduğunu söylemek istiyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Birleşmiş Milletler açıklaması dün Türkiye gündemine aslında bomba gibi düşmeliydi ama darbe tartışması, Başbakanın azli, yeni Başbakan kim olacak, berberlerde bıyık bırakma kuyrukları yani öyle tuhaf bir gündem oluştu ki, AKP kendi etrafında gündemi de oluşturuyor. Hâlbuki Birleşmiş Milletler şunu söyledi: "Siz yüzlerce insanı bodrumlarda diri diri yaktınız. Bize, oraya gidip incelemeye izin vermiyorsunuz." Dışişleri Bakanı alelacele dedi ki: "Hayır, gelip inceleyebilirsiniz." Ya, kime söylüyorsunuz bunu? Biz gidemiyoruz, sivil toplum gidemiyor, doktorlar gidemiyor, Sağlık Emekçileri Sendikası gidemiyor, tabip odaları gidemiyor; yüzlerce heyet ve kişi ve milletvekili o sokaklara giremedi çünkü orada darbe bütün gücüyle devam ediyor. Kanun yok, hukuk yok, Anayasa yok. Her şey o bir kişinin, oradaki güvenlik personelinin iki dudağı arasında ve Dışişleri Bakanı garip bir şekilde -hani cevap vermek zorunda ya- "Gelin, inceleyin." diyor. Hâlbuki Birleşmiş Milletlerin bu konudaki beyanı çok açık.

Değerli arkadaşlar, Cizre'de şu anda cenazesini alamayan aileler şöyle bir mezarlık yapmışlar, sadece bir örnek: Bu gördüğünüz numaralar Adli Tıp Kurumu numaraları, cenaze yok bu mezarlıklarda, aileler gidip acılarını mezar başında yaşamak için numaralarla mezarlık oluşturmuşlar ve bir kemik parçası bulduklarında gidip oraya defnedecekler ve bu, onların mezarı olacak. Bu bir utanç vesikasıdır. Ailelerin, dosya numaralarıyla mezarlık oluşturduğu başka bir ülke var mıdır, bunu gerçekten milletvekillerinin bilgisine ve deneyimine sunuyorum.

Son olarak -maalesef, zamanım kalmadı ama- Uluslararası Ceza Mahkemesinde iç işleri de olsa insanlığa karşı suçların mutlaka yargılanacağı 4 temel suç var: Soykırım, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçları. Bu konuda da iki dava örneği var: Uganda davası ve Sudan Darfur davası. Şu anda Türkiye'de içeride yaşadıklarımız tipik olarak Roma Statüsü'nün görev kapsamındadır ve dün de ifade etmiştim, Birleşmiş Milletlerin raporuyla UCM'nin önünde sanık olma takvimi hızla işleyecektir. Biz bunun peşini asla bırakmayacağız. Hâlâ devam eden yasaklarda orada katledilen insanların hesabını mutlaka bunun sorumluları verecek ve bu konuda...

Şu resim, Cizre vahşet bodrumunda çekilmiş bir resim, bir saat, saat çalışıyor ama bomba da durmuş bir şekilde, şu anda belli değil. Halk direnmeye devam ediyor, halk kendi hakları için ayakta ve bombalamadaki saatler sizin... Bir metafor olarak şunu söylemek istiyorum...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Sayın Başkan, tamamlamak için...

BAŞKAN - Evet, Sayın Beştaş, pozitif ayrımcılık yaparak bir dakika ek süre veriyorum.

Buyurun, tamamlayın.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Evet, ama sizin de bildiğiniz gibi vahşet bodrumlarında bütün deliller yok ediliyor, kamulaştırma kararlarıyla ve yıkım kararlarıyla oradaki deliller ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Ama gördüğünüz gibi deliller ortaya çıkmaya devam ediyor. Davutoğlu'nun saati durdu, pili bitti ama Cumhurbaşkanının saati henüz çalışmaya devam ediyor, tik tak sesleri devam ediyor. Şu saatten hareketle de şunu ifade etmek isterim ki çok yakın bir süreçte sarayın saati duracak.

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) - Sen rüya gör, rüya!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Zaman çok kısaldı. Onun da pili bitecek ve sanık sandalyesinde, şu anda bir ülkeyi diktatörlüğe götürmenin, darbe yapmanın, insanların iradesini hiçe saymanın, insanlığa karşı suç işlemenin hesabını vereceği günler yakındır...

NİHAT ÖZTÜRK (Muğla) - Çok beklersin!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - ...ve saatinin süresinin dolmasının, o seslerin kesilmesinin çok yakın bir zamana tekabül edeceğine inanıyoruz.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)