GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belçika Fransız Toplumu Hükümeti, Valonya Hükümeti ve Brüksel-Başkent Bölgesi Fransız Toplumu Komisyonu Heyeti Arasında Kültür, Eğitim ve Bilimsel Araştırma Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:87
Tarih:10.05.2016

HDP GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de grubum adına, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Belçika Fransız Toplumu Hükümeti, Valonya Hükümeti ve Brüksel-Başkent Bölgesi Fransız Toplumu Komisyonu Heyeti Arasında Kültür, Eğitim ve Bilimsel Araştırma Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı hakkında söz aldım. Ancak bu tasarının 24'üncü Dönemden kalma bir tasarı olduğunu sanırım buradaki bütün milletvekili arkadaşlar biliyordur. Ne yapıyoruz, niye bu tasarıyı şimdi gündeme aldık? Büyük bir soru işareti koyarak diğer maddelere geçeceğim çünkü biz gerçekten... Şu anda Meclis ne yapıyor, Meclise ne yaptırılıyor? Gündem bu kadar yoğunken, savaş bu kadar yakıcıyken, insanlar her yerde ölmeye devam ederken, tutuklamalar, gözaltılar, ağır insan hakları ihlalleri yaşanırken Parlamentoda milletvekillerinin, özellikle iktidar partisi grubunun önemli oranda kendi iç sorunlarını tartıştığını düşünerek, yapılan darbeyi değerlendirdiklerini de gözeterek dostlar alışverişte görsün işte, kendi kendimize Meclisi açık tutuyoruz; işte, kaç yıl önce gelen bir tasarıyı bugün gündeme alarak kamuoyuna "Hiçbir sorun yok, biz de işte, uluslararası anlaşmalara ilişkin uygun bulma kanunlarını onaylıyoruz." diye bir mesaj verilmeye çalışılıyor ama halk bunu yutmaz. Hiç kimseyi daha fazla kandıramayacaksınız, her şey gün gibi ortada. Gerçekten, 4 Mayıstan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, bunu çok iyi biliyoruz çünkü iktidar partisi her gün söylediğimiz darbeyi kendisi de yedi, darbenin sonuçlarıyla şimdi kendisi de yüzleşecek. Tek insan, tek adam yönetiminin nelere mal olacağını, bir genel seçimden çıkan bir Başbakanın bir kişinin iki dudağı arasındaki sözle sonlandığını tarih unutmayacak, halklar unutmayacak, bunu iktidar partisi milletvekillerinin de unutmamasını dileriz. Bu onların iç sorunu değil, bu Türkiye'nin demokrasi meselesidir, bu Türkiye'nin Anayasa'sının ilga edilmesi meselesidir, bu Türkiye'de darbenin adım adım her yere nüfuz ettiğinin ve bu darbenin sonuçlarını hepimizin birlikte çok ağır yaşayacağımızın göstergesidir, resmidir, bunu herkesin böyle değerlendirmesi lazım.

Bugün neler oldu sayın milletvekilleri? Bizim bileşenimiz olan Demokratik Bölgeler Partisi Eş Genel Başkanı Sayın Kamuran Yüksek Diyarbakır'da gözaltına alındı. Demin avukat arkadaşlarla görüştüm. Niye gözaltına alındı? Yaptığı basın açıklaması sebebiyle. İşte, Türkiye bu. 102 belediyenin bağlı olduğu bir partinin eş genel başkanı, basın açıklaması yaptı diye kendi partisinin genel merkezi önünde gözaltına alınıyor. Biz, bu gözaltının derhâl sonlanmasını istiyoruz, bunun da darbenin yine partilere, diğer partilere dönük olarak devam ettirildiğinin başka bir göstergesi olduğunu söylemek istiyoruz.

Yine, bugün, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Nusret Kalkan'ın güvenlik güçleri eliyle öldürülmesi sebebiyle Türkiye'yi mahkûm etti. 60 bin euro mahkûmiyet olarak tazminata hükmetti, bunun hikâyesini ayrıca bir gün anlatacağım. Aynen bugünkü gibi, kendisi, tırnak içinde "Teröristti, kaçtı, vurduk." dediler, ama AİHM "Hayır, bu sivildi, siz uyarı yapmadınız ve onu göz göre göre öldürdünüz." diye ihlal kararı verdi.

Bugün, Birleşmiş Milletler çok önemli bir çağrı yaptı. "Cizre'de 100 insanı Türkiye Cumhuriyeti devleti diri diri yaktı." dedi. Bilmiyorum duydunuz mu? Şu anda, bütün dünyada, Türkiye'de ve kürdistanda bu rapor konuşuluyor. Birleşmiş Milletler bugün açıkladı, ama bu arada şu bağlantıyı da unutmayayım: Sevgili meslektaşımız Ramazan Demir'i de bu arada anmak istiyorum. Kendisi şu anda cezaevinde. Sadece, Cizre'deki bodrumda yakılan insanları, yaşam hakkı ortadan kaldırılan insanları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşıdı diye avukat olarak tutuklandı ve soruların en önemli bölümü bu: Türkiye'nin itibarını sarsıyormuş. Nasıl bir itibar, ona büyük bir soru işareti daha koyuyorum.

Şimdi, Birleşmiş Milletler raporu şunu söylüyor satır başlarıyla: Yani, ciddi bir endişe verici hâl olduğunu söylüyor ve soruşturma açılması çağrısı yapıyor. Birleşmiş Milletlerin İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeyd Raad El Hüseyin, Türkiye'de bağımsız soruşturma yürütecek ekibin bölgede engellenmeden gezebilmesine izin verilmesi için çağrı yaptı ve kendisine aralık ayı ortalarından mart ayına kadar çok ciddi belgelerin geldiğini, tanıkların olduğunu, dosyaların olduğunu ve şu ana kadar özellikle Türkiye devletinin orada bağımsız gözlemcilerin, insan hakları denetçilerinin, uluslararası mekanizmaların inceleme yapmasına izin vermediğini ve buna izin verilmesi gerektiğini defaatle ifade ediyor.

Yine, aynı açıklamada şunu söylüyor yani biz bir daha söylemiş olalım BM ağzından: "Kendi halkını şiddet eylemlerinden korumak Türkiye'nin görevidir. Yetkililerin terörizm karşıtı operasyonlar yaparken insan haklarına; işkence, yargısız infaz, orantısız, öldürücü şiddet ve keyfî gözaltı eylemlerini yasaklayan uluslararası hukuka daima saygı göstermesi temel önem arz etmektedir." Cizre'deki üç bodrumla ilgili şunu söylüyor özel olarak: Üç bodrum katına sığınmış yüzden fazla kişinin yakılarak öldürüldüklerine ilişkin tanıklıklara dayalı haberleri, en kaygı verici olanı olarak nitelendiriyor.

Bu arada, Cizre'de vahşet bodrumlarında 100 kişi değil, 167 kişi katledildi.

Ve bugün, üç ay sonra teşhis edilen... Cizre Halk Meclisi Eş Başkanı Asya Yüksel'in cenazesi bugün teşhis edildi. Cizre'de bodrumlarda katledilen Asya Yüksel'in cenazesi bugüne kadar, bütün incelemelere rağmen, teşhis edilememişti.

Şimdi, biz, gerçekten, Cizre'de yaşanan insanlığa karşı suçları, bodrumlardaki sivil insanların isimlerini buradan okuduk ve Meclis kayıtlarında mevcut. Türkiye, iktidarıyla, Cumhurbaşkanlığıyla, bütün erkleriyle, bu işin dâhilinde olan erkleriyle birlikte bu katliamı göz göre göre işledi, göz göre göre, adım adım, bunun propagandasını yaparak, fotoğraflarını çektirerek, "Ambulans gönderdim." diyerek, ambulansları geri çekerek. Ve bunların hepsinde bizim tanıklığımız olduğu bilindiği hâlde o katliamı gerçekleştirdiler.

Ve Birleşmiş Milletler bugün açıkladı. Bu, Birleşmiş Milletlerle bitmeyecek. Tabii, bizim Avrupa Birliğiyle ve uluslararası mekanizmalarla iktidarın ve özellikle Cumhurbaşkanının nasıl bir ilişkisi var, anlamak mümkün değil. Bu arada, Başbakanın görevden alınmasının sebeplerinden birinin de bu olduğu rivayet edilir. Avrupa Birliğine gerçekten uymak mı istiyoruz yoksa Avrupa Birliği normlarını tümüyle ret mi ediyoruz? Bu Meclis bunu öğrenmeli, bize bunu açıklayın. Her gün Cumhurbaşkanı çıkıp halk diliyle Avrupa Birliğine, üyesi ülkelere, mekanizmalara posta koyacak, "Sizi tanımıyorum. Türkiye kriterleri..." Bugün de şöyle, hani, o kabadayıca söyleniyor ya: "3 milyar euroyu verecekseniz verin ya!" diyor. Hayret bir şey! Böyle mi dış politika yapılır? Dış politikada "Ben uymak zorunda değilim. 'Terörle Mücadele Kanunu'nu değiştirin.' diyorlar." diyor, bugün Cumhurbaşkanı söylüyor, "Biz bunu değiştirmeyiz. Türkiye emir almaz." diyor. Hayır, hayır, Türkiye emir alır, bütün ülkeler emir alır. Eğer siz devlet olarak bir sözleşmenin altına imza koymuşsanız, "Bunun gerekliliklerini yerine getireceğim." diyorsanız siz o sözleşmenin kendi gereklerini yerine getirmediğinizde yargılanırsınız, mahkûm edilirsiniz, dışlanırsınız, atılırsınız; tercihinizi yapın. Kimse sizi ya da bizi zorla Avrupa'ya davet etmiyor.

Ve şu tarihsel dönemeçte, gerçekten, adım adım uluslararası değerlerden uzaklaşıyoruz, diktatörlüğe doğru bir adım daha her gün yaklaşıyoruz ve bugün Birleşmiş Milletlerin çağrısıyla Uluslararası Ceza Mahkemesinin yolu biraz daha kısalmıştır. İnsanlığa karşı işlenen bu suçların hesabı mahşere kalmaz, vereceksiniz.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Önce siz verin de ondan sonra...

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Bunun altında imzası olan, sessiz kalan, gülen, milletvekilliğiyle hiçbir alakası olmayan sizin de hesabını vereceğiniz günler çok yakındır.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Ben senin çirkinliğine bir şey diyor muyum! Çirkinliğine bir şey diyor muyum ben senin!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Uluslararası Ceza Mahkemesinin önünde...

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Ahlaksız!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Ahlaksız sizsiniz!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Ben senin çirkinliğine bir şey diyor muyum!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Siz en büyük ahlaksızsınız ve terbiyesizsiniz biliyor musunuz!

HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Çirkinliğine bir şey diyor muyum ben senin!

MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Ahlaksız sensin!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Ya, yeter be!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Uluslararası Ceza Mahkemesinin önünde anlatırsınız.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)