GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: HDP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:87
Tarih:10.05.2016

SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, televizyonları başında bizi izleyen saygıdeğer vatandaşlarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye vasatlıklara hapsedildi. Hapsedildiği bu vasatlıkta "tuzak" adı verilen ve sanki içine düşülmesi zorunluymuş diye tarif edilen durumlara hapsedildi. Bir orta gelir tuzağından bahsediliyor. Bu tuzağın tarifi, çalışıp, didinip elde ettiğiniz geliri 10 bin dolarlara taşıdıktan sonra 10 bin doları aşmayı becerememek. Öyle ki reform yapma iradesini bir kenara koyan; reform yapmak bir yana, yapılmış bütün reformları heba etmeyi göze alan iktidar yaklaşımı Türkiye'yi bu gelirsizlik tuzağına hapsetti.

2008 yılından beri Türkiye yorgun; çalışıyor, didiniyor, alın teri döküyor ancak döktüğü alın terinin karşılığını asla alamıyor. 2008 yılında Türkiye'nin geliri 10 bin doları aşmışken yedi yıl, hatta neredeyse sekiz yıl sonra, bütün bu yorgunlukları takiben Türkiye bugün o yorgunlukların karşılığını alamadığı bir ekonomik tabloyla karşı karşıya. Türkiye 9 bin dolarlara inen bir gelirle yaşıyor.

Sadece emeğinin karşılığını almadığı bir ekonomik düzen yok, emekçi de emekli de bu vasatlığa mahkûm edilmiş vaziyette. Öyle ki bu orta gelir tuzağı aynı zamanda bir orta gelirsizlik tuzağı da yaratıyor. Ortaya çıkan ve bunca emekle yaratılan ekonomik kazançlar sadece bir kesime kanalize ediliyor. Yani Türkiye sadece orta gelir tuzağına değil, aynı zamanda orta gelirsizlik tuzağına da hapsediliyor.

Bu tuzağa dair çok somut veriler var. Türkiye'nin servet dağılımı, 2002 yılında, toplumun yüzde 1'inin, ortaya çıkan servetin yüzde 39'una sahip olduğunu gösteriyor. Aradan geçmiş olan sekiz yıllık süre zarfı içerisinde çalışmış, didinmiş, emeğini vermiş olan Türkiye vatandaşları bu emeğinin karşılığını alamadığı gibi, servetten de yoksun bırakılıyorlar. 2002'de nüfusun yüzde 1'i servetin yüzde 39'una sahipken 2016 yılında aynı yüzde 1 servetin yüzde 54'üne sahip. Yani emeğinin karşılığını alamayan vatandaş servet dağılımından da mahrum bırakılıyor ve o servetin üzerine oturanlar tarafından bir tuzak adı altında ekonomiden dışlanıyor.

Öyle ki, gelir dağılımındaki bozukluk sonucunda, Türkiye sadece kendiyle yarışmıyor bu vasatlıkta, dünya çapında da vasat ülkeler arasında yer almaya mahkûm ediliyor. Öyle ki OECD'nin yayınladığı gelir dağılımı rakamlarında Türkiye en kötü gelir dağılımına sahip ilk 3 ülke arasına giriyor. Türkiye, gelir yaratamayan, yarattığı geliri eşit paylaşamayan, emeğin karşılığının alınamadığı bir ekonomi olarak ve vasat bir sistem olarak tarif ediliyor.

Bu vasatlık, çalışırken vatandaşın karşısına çıktığı gibi emekli olduğunda da karşısına çıkıyor. Nisan 2016'nın verilerine göre 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 1.387 lira, aç kalmamak için ihtiyaç duyduğunuz rakam. Yoksulluk sınırı ise 4.518 lira. Emeklilerimizin milyonları, bırakınız yoksulluk sınırında maaş almayı açlık sınırında dahi maaş alamadıkları yani emekçiyken de emekliyken de hak ettiklerini alamadıkları bir düzende yaşıyorlar.

İşte, bunun için Cumhuriyet Halk Partisi 7 Hazirandan önce Türkiye'nin 11 milyon emeklisine ve Türkiye'nin 17 milyon yoksulunun önemli bir kesimini oluşturan emeklisine çift maaş ikramiye verilmesi gerektiğini haykırarak söyledi. Üstelik de bunu sadece bir ekonomik politika olarak değil, bizleri emeklilerimizin etrafında, bir masanın etrafında toplayan bayramlarda yapalım diye sosyal bir olgu olarak da söyledi. Bizlerin bu çift maaş ikramiye politikası yarım yamalak da olsa kabul edildi ancak bütüncül bir politika yapmaktan yoksun olan iktidar bu politikayı da 100 liralık maaş artışlarıyla idare edecek şekilde yapmayı tercih etti, bütüncül yapmadığı için de emekliler arasında adaleti sağlamayı da asla gözetmedi, öyle ki memur emeklileriyle işçi emeklilerine farklı zamanlarda maaş artışı yapmayı hak gördü. Oysaki Türkiye'nin bütün emeklileri aynı haklara sahip olmak için yıllarca aynı emeği vermiş, alın teri dökmüşlerdir. Onların hak ettiği bu sosyal hakları adil bir şekilde alabildikleri bir düzenin yaratılması için 7 Hazirandan önce verdiğimiz mücadeleyi vermeye devam ediyoruz. Memur emeklilerine Eylül 2015'ten itibaren verilmiş olan bu cüzi zam, diğer emeklilerimize ancak Ocak 2016'dan sonra verilmiştir. Yani emekçi, ne hak ettiğini alabiliyor ne de adil bir şekilde emekçiler arasında eşitliğin sağlanabildiği bir düzende alıyor. Öyle ki emekçi, yıllarca emeğini vermiş, artık emekli olup hayatın tadını çıkaracakken bu açlık ve yoksulluk sınırının altında kalan maaşlara hapsedildiği için emekli olduğunda dahi çalışmak zorunda kalıyor. TÜİK verilerine göre her 100 emekliden 33'ü çalışmaya devam etmek zorunda kalıyor. Çünkü onlar hapsedildikleri bu vasatlıktan kendileri mucize yaratarak çıkmak zorundalar. Onlara sunulmuş başka hiçbir hak yok. Emekli olup çalışmaya devam edenlerin yüzde 30'u da 65 yaşın üstünde. Yani tam artık "Emeğimi verdim, şimdi hayatı yaşayacağım, torunlarımla oturacağım." dediği yaşta çalışmaya mahkûm edilen emekçiler ve emeklilerden bahsediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

Çalışanlar, zamanında emeğinin karşılığını alamıyor. Alamadıkları bu ücretlerden çok daha düşük ücretlerde ve maaşlarda emekliliğe mahkûm ediliyorlar. Türkiye'nin acilen yeni bir ücret politikasına ihtiyacı var. Bu ücret politikası iki kişinin iki dudağı arasına sıkışmış, "1.300 lira verdim, rahat edin." diyen bir asgari ücret yaklaşımıyla değil, gerçekten emekçinin hakkının karşılığını alabildiği bir ekonomik düzenle mümkün olur. (CHP sıralarından alkışlar) Bu artışları sağladıktan sonra şimdiki düzende dahi çalışırken elde ettiği gelirden çok daha düşük gelirlere mahkûm edilen emeklileri de mutlaka savunmamız gerekir. Bunun için, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak emeklilerin millî gelir artışından refah payı alması gerektiğini söyledik, söylemeye devam edeceğiz. Mücadelemiz, emekçinin ve emeklinin mücadelesi olmak zorunda. (CHP sıralarından alkışlar)

Emekliler arasındaki bu eşitsizliği gidermek için bırakın çaba sarf etmeyi yeni eşitsizlikler yaratıldığını söyledik. Ama unutmayalım, var olan eşitsizlikleri gidermek için her seçimde bir intibak yasası konuşmaya çekinmeyen bir iktidar var. Buyurun, güç sizde, intibak yasasını bugün çıkaralım. (CHP sıralarından alkışlar)

Aynı primi ödemiş, aynı hizmet gününü sarf etmiş, aynı emeği vermiş insanlara eşitsiz bir şekilde farklı emekli maaşı verilmesi asla kabul edilemez. Sosyal güvenlik sistemini bir bütün olarak ele almak gerekir ve bu bütünlük içerisinde, herkese eşit davranan bir bakış açısıyla Türkiye'de bir düzeltme yapmak gerekir. Bunu beklemek gerçekçi değil tabii çünkü hiçbir politikaya bütüncül yaklaşan bir iktidar yapısı ve bir reform çerçevesi yok. Eğer buna bütüncül yaklaşmazsanız, o zaman "Bir gruba bir şey veririm, yarın da öbürlerine seçim gelirken veririm." deyip kendinizi kurtarmanın ötesinde bir siyaset ortaya koymamış olursunuz.

Hastane kapılarında sürünmeyen ama hastane kapısından döndükten sonra maaşının katkı paylarıyla eridiğini gören emeklilerimiz var. Öyle ki, muayene ve ilaç katılım paylarının ve fark ücretlerinin kaldırılması için verilen mücadelede bir suskunluk mevcut. Emeklilerimiz neredeyse hiçbir ay maaşlarının tümünü alamıyorlar. Bu düzenlemenin acilen yapılması gerekiyor çünkü TÜİK rakamlarına göre emeklilerimizin yarısından fazlasının sağlık durumu bozulmuş. 11 milyon emeklinin mutlu ve huzurlu bir yaşamı hak ettiği bir Türkiye inşa etmek istiyoruz.

Unutmayalım, biraz önce MHP'nin engellilerle ilgili vermiş olduğu grup önerisi sizlerin oylarıyla reddedildi. Kimin ne zaman engelli olacağı belli olmaz. Şimdi de emeklilerle ilgili bir düzenlemeyi tartışıyoruz. Kimin ne zaman emekli olacağı da belli olmaz. Daha birkaç gün önce bu ülkenin Başbakanı malulen emekliye ayrıldı.

Saygılarımla. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)