GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:86
Tarih:05.05.2016

HDP GRUBU ADINA BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 170 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın ikinci bölümü üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Nereden başlayalım? Bu tasarının tutar bir yanı yok. Ahmet Kaya şöyle der: "Tutar yanı yok, nereden baksan tutarsızlık, nereden baksan ahmakça." Maalesef bu tasarı öyle bir tasarı. (HDP sıralarından alkışlar) Ahmet Kaya'yı da rahmetle anıyorum bu arada.

Evet, bu tasarı Komisyonda görüşülürken iki kesim vardı; bir muhalefet edenler, bir de şiddetle savunanlar vardı. Şiddetle bu tasarıyı savunanlar iktidar, artı sermayeydi; hepimiz buna şahit olduk. Ve az önce duydum Sayın Bakan diyormuş: "Sendikalar bu tasarıyı destekliyor." Asla, hiçbir sendika bu tasarıyı desteklemedi. Biz Komisyondaydık, bunları görüştük, asla hiçbir sendika bu tasarıyı desteklemedi. Artı az önce sendikacı arkadaşlar burada "İnşallah engellenir, inşallah bu sendika yapmaz." diye bizden de muhalefet etmemizi istediler. Biz buna Komisyonda yeterince muhalefet ettik, muhalefet şerhlerimizi koyduk, burada da yine söylüyorum. Bu tasarıya muhalefet eden kesimler haklı olarak işçilerin aleyhine olduğunu, kabul edilemez olduğunu belirtmişler ama Hükûmet ve sermaye sınıfı sanki Amerika'yı yeniden keşfetmişler gibi hararetle bu tasarıyı savunmakta ve çıkarmakta kararlıydılar. Yine orada tüm işçi temsilcileri, sendikalar ve binlerin muhalefetine rağmen çoğunluğun azınlığa tahakkümü sonucu Genel Kurula getirilmiş bulunuyor. İşverenin bu tasarıyı hararetle savunmasını anlıyorum çünkü gerçekten onlardan yana. Ama halktan yüzde 49,5 oy almış, işçinin, emekçinin oylarıyla buraya gelmiş bir iktidarın bu tasarıyı kabul etmesini asla anlayamıyorum, asla tasvip etmiyorum. Bu, büyük bir talihsizliktir, büyük bir aymazlıktır diyorum.

Tasarının gerçek amacı, yüzyılların mücadelesi sonucu elde edilen temel çalışma hakkı kazanımları olan ücret, kıdem tazminatı, sendikalaşma, toplu iş sözleşmesi yapma hakkı, iş güvenliği, yıllık izin tazminatı ve benzeri hakların tırpanlanması yoluyla sermayenin emek maliyetlerini düşürmek ve sermayenin risklerini emekçi halklara yüklemektir. İşçilerin kazanımları bu tasarıyla yok edilmeyle karşı karşıyadır. Yani, özü itibarıyla, bu kanun tasarısı emekçiler için değil sermaye için çıkarılmak istenmektedir.

Bu ikinci kısımda geçen özel istihdam büroları var. Bu zaten başlı başına bir felakettir. Özel istihdam bürolarına geçici iş ilişkisini kapsayacak biçimde işçi kiralama yetkisi verilmesi, çağ dışı, kölelik koşullarında çalışma dayatmasıdır. Böylece işçi simsarlarına yasal koruma getirilecek, işçiler köle satar gibi bürolarda satılacaktır, kiralanacaktır. Soma'da da tanık olduğumuz dayıbaşılık sistemi yasalaşacak, taşeron köleliğini bile aratmayacak bir güvensiz çalıştırma biçimi getirilecektir.

Kiralık işçilik ve benzeri çalışma biçimleri, çalışma yaşamında her türlü hakkın, hukukun ortadan kaldırıldığı, yasalara ve Çalışma Bakanlığına bile ihtiyaç bırakmayacak bir kölelik düzenidir.

Özel istihdam bürolarının özellikle kadın işçiler için önerildiği "aile ve çalışma yaşamının uyumlaştırılması" adı altında kadınların "part-time", güvencesiz istihdamının öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Bu da esnek ve güvencesiz çalışmanın kadınlardan başlayarak yaygınlaştırılması anlamına gelmektedir.

Normalde, iş sözleşmesi, işçi ile işveren arasında olur. İşçinin verimsizliği, iş hacminin küçülmesi ve benzeri sebeplerle işçi çıkarmak istense, işçinin kazanılmış haklarını gözetmek adına bunun işverene belli yaptırımları olur. İşte bu yaptırımlar işvereni birçok açıdan bağlar, işçilerin keyfî işten çıkarılmalarını önler. Ama bu tasarı patronu işte bu yükten kurtarmayı amaçlamaktadır.

Buna göre, işçileri özel istihdam büroları istihdam edecek, geçici olarak, işin niteliğine göre, dört-sekiz aylığına veyahut süresiz olarak işverene kiralayacaktır. İşveren, bir işçiyi hak kazanacak kadar yani bir sene çalıştırmak zorunda kalmayacağı için kıdem tazminatı, yıllık ücretli izin ve benzer hakları işçiye ödemekten kurtulacak, böylece emek maliyetleri düşecek. Diğer bir değişle işveren, işçinin normal maaşını özel istihdam bürolarına yatıracak, özel istihdam büroları da asgari ücretten daha fazla olmayan bir ücretle işçileri istihdam ederek aradaki farktan kâr edecek. Biz bunların örneklerini görüyoruz. Adam fabrikasında işçi çalıştırıyor, asgari ücret gösteriyor, maaşını asgari ücret şeklinde yatırıyor ama "Git, bankadan çek, yarısını bana ver." diyor. Bunun yüzlerce örneğini ben kendi memleketimde, Adıyaman'da gördüm. Bu daha da yasallaşacak yani artık özel istihdam bürolarının insafına bırakılacak. Onlarda da pek insaf olduğunu sanmıyorum çünkü bunların hepsi iktidarın kendi gücüyle yapacağı, kendilerine bağlı müteahhitlerden oluşacak.

Evet, işsizliği geçici istihdam modeliyle çözmek, diyabeti şeker yedirerek iyileştirmeye çalışmaya benziyor. Zira, Türkiye'deki işsizlerin yüzde 33'ünü geçici bir işte yani esnek işte çalıştığı ve iş bittiği için işsiz kalanlar oluşturmaktadır. Kaldı ki toplam istihdamın artması demek insani koşullar altında sermayenin toplam emek maliyetlerinin yükselmesi demek olacağından, işletmelere rekabet avantajı sağlayacak bir sistemin daha fazla istihdam yaratması mantıksal olarak olanaksızdır. Özel istihdam büroları aracılığıyla işe girenler sendikal haklardan, sosyal diyaloglardan yoksun olacak.

Özel istihdam büroları hep iktidara yakın kimselerden oluşacak, tekelleşecek. Bunu pratikte görüyoruz, Hükûmete yakın müteahhitlere bunlar açtırılacak. Örneğin benim çalıştığım hastanede mesela, adam temizlik firmasına, yemek firmasına taşeron işçisi olarak girmek istiyordu. Mutlaka ya iktidar partisinden, oradaki yerelden bir torpille ya da milletvekili vasıtasıyla girebilir. İnanın memleketimde iktidarın haberi olmadan, teşkilatın haberi olmadan hiçbir bir müteahhit bir temizlik işçisi, bir işçi almıyor ve bu daha da berbatlaşacak, daha da kötüleşecek. Çünkü bu özel istihdam büroları bir tek ille sınırlı kalmayacak, diğer illerde de bunun şubeleri açılacak. Bu da tamamen iktidarın tahakkümünde olacak, iktidara ve müteahhitlere yeni bir rant kapısı açılacaktır.

Sayın Bakan Komisyonda da bahsetti, ırgatlardan bahsetti. Evet, Adıyaman ırgat kenti. Bu ırgatlarla konuştuk, bu tasarının sakıncalarını anlattık. Ben bizzat işçilerle konuştum, dayıbaşılarla -bizim orada "elçi" derler bunlara- konuştuk, sakıncalarını anlattık; herkes bunun adil olmayacağını ifade etti. Evet, onlar traktör, kamyon, kamyonetlerle çalışmaya gitmekte. Sosyal devletin görevi, bunlara güvenli bir iş bulmaktır, ulaşımlarını güvenli bir hâle getirmektir. Her yıl onlarca işçi trafik kazalarında can vermekte, gittikleri yerde faşist, ırkçı saldırılara maruz kalmaktadır. Sosyal yaşamları yok denecek kadar az olan bu işçilerin çoğu yeşil kart sahibidir. Üç aylığına bunları özel istihdam büroları vasıtasıyla sigortalı yapacaklar -ki bu çözüm değil- şu an ellerinde olan yeşil karttan bile olacaklar. "Nasıl olsa biz seni sigortaladık, üç ay sigortalı gösterdik ama..." Yılın dokuz ayı işsiz olacaklar ama bir defa sigortalı oldular diye ellerinde hazır olan yeşil karttan bile olacaklar. Biz bunun pratiğini gördük. Arkadaşlarla görüştük, hem bu işi yapan dayıbaşılarla hem de işçi arkadaşlarla görüştük, hiç kimse bunu şey yapmıyordu.

Sayın Bakana geçen gün sormuştum, yanıt alamamıştım, yine soruyorum: Adıyaman'da 55 bin konutun yapılması konuşuluyor, Hükûmetin gündeminde. Mülteciler için bu 55 bin konutun yapılması 300 bin kişinin Adıyaman'a getirilmesi demek. Adıyaman nüfusunun yarısı kadar nüfus. Zaten işsizliğiyle ünlenen Adıyaman'da iş bulmak âdeta mucize olacak çünkü ucuz iş gücü olacak. Burada herkes bu olaya muhalif. Oradaki belediyeler, sivil toplum kuruluşları, herkes bunun kabul edilemez bir durum olduğunu... Umarım yalandır. Adıyaman'a yapılacak en büyük kötülük bence budur.

Bu işsizliği azaltmaya yönelik sendikaların, işçi temsilcilerinin bize verdiği öneriler var. Bu da haftalık çalışma düzeyini kırk beş saatten otuz yedi saate indirmek, fazla mesailere sınır getirmektir. Özellikle, işçi çıkarmalarının olduğu iş yerlerinde fazla mesailer yasaklanmalı, iktidar her şeyi bırakarak önce yasal görevlerini yapmalı, kayıt dışı istihdamı kesin olarak ortadan kaldırmalı, esnek çalışma modelleri ve taşeron uygulamalara son verilmeli, sendikal hak ve özgürlüklerin önündeki tüm engeller kaldırılmalı, iş bulma ve işe yerleştirme işçiler tarafından yönetilen bir sigorta tarafından yapılmalı. Bugünkü İŞKUR biraz daha reformize edilip İŞKUR'un üzerinden olsa bu yasadan çok çok daha iyi olacak. İş güvencesi tüm çalışanları kapsayacak bir şekilde olmalı.

Bizim bu tasarıya, bu günaha ortak olmayacağımızı belirtiyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)