| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği Arasında İzinsiz İkamet Eden Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Anlaşma ile Oluşturulan Ortak Geri Kabul Komitesinin 2/2016 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 84 |
| Tarih: | 03.05.2016 |
HDP GRUBU ADINA BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) - Teşekkürler Başkanım.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa Birliği arasında vize muafiyeti ve geri dönüşler üzerinde yapılan anlaşma üzerine grubum ve partim adına söz almış bulunmaktayım.
Öncelikle, ben de tüm İslam âleminin Miraç Kandili'ni kutluyor, hayırlara ve barışa vesile olsun diyor, savaştan medet uman zihniyetleri Yüce Rabb'im ıslah etsin diyorum. (AK PARTİ sıralarından "Amin... Amin..." sesleri)
Ben Yüce Rabb'imden bu gece böyle bir dilekte bulundum, inşallah yerine gelir.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) - Öyle dedin, biz de amin dedik.
BEHÇET YILDIRIM (Devamla) - Amin. Tamam.
Bu yasa özü itibarıyla Suriye'deki iç savaştan kaçan insanları Türkiye'de durdurmak adına yapılan pazarlıkların sonucudur. Mesele vize muafiyetiyle sınırlı olsa, kabul; hepimiz yurttaşlarımızın her ülkede seyahat etmesini savunur ve bunu destekleriz. Ancak görünen o ki Türkiye bu şartlarda uzun süre Avrupa Birliğine giremeyeceğini anlayınca, aynı düşünce Avrupa Birliği kanadında da şekillenince, Hükûmet, çöken Avrupa Birliği tam üyelik sürecini unutturmak adına, bir başarıymış gibi, vize muafiyeti karşılığında Avrupa Birliğinin mülteci sıkıntısını giderecek yasal düzenlemeleri önümüze koydu. Avrupa Birliği Türkiye'nin tam üyelik durumunu geri plana itmiştir.
Demokrasilerde olması gereken asgari standartlarla ilgili düzenlemeler şu anda gündemde değildir. Demokratik standartlarımızı yükseltecek esas konuları öteleyerek, Avrupa Birliğinin mülteci sıkıntısını gidermek adına yapılan bu anlaşma, demokrasi gibi bir derdi olmayan Hükûmetin de ekmeğine yağ sürmüştür. Şimdi yapılan, Avrupa Birliği tam üyelik sürecinin çökmesini, Hükûmetin de tam üyelik sürecindeki başarısızlığını bu vize muafiyetiyle saklamaya çalışmaktır. Tabii, Hükûmet şimdi "Biz bu yollarla Avrupa'nın sınır karakolluğunu yapacağız, savaştan kaçan insanları burada tutacağız." diyerek bunu kamuoyuna anlatamazdı. Bunu vize muafiyetiyle gündeme getirerek tam üyelik sürecindeki başarısızlığını örtmeye çalışmaktadır.
Başbakan "Kayserili iyi ticaret yapmakla övünür." diyor ama insan yaşamı üzerinden böyle pazarlık yapmak olmaz, hem ahlaki değildir hem de doğru bir davranış değildir ve bu, ticari olarak da bazen dükkânı kapattıracak bir duruma bile gelebilir. Avrupa'ya gidip dolaşıp gezebileceğiz. Yani turist olarak Avrupa için bir gelir kaynağı olacağız, turist olarak gideceğiz. Ki bu vize muafiyeti de birtakım ek şartlarla genişleyecektir. Bunun haziranda olacağına inanmıyorum. Bunun karşılığında biz ne yapacağız? Savaştan kaçmış, mağdur insanları önce burada tutacağız; tutamadık, Avrupa'nın neresinde yakalanırsa yakalansın bize iade edilecek. Yani savaşın mülteci boyutuyla faturası 3-5 kuruş karşılığında bize kesilecek.
Tabii, biz bu sonuca nereden geldik? Avrupa Birliğinin bu konuda eleştirilebilecek birçok tarafı var. Ancak, eleştiriye önce kendi ülkemiz ve Hükûmetimizden başlamak daha doğru ve dürüst bir tavır olacaktır. Suriye'de gelişen iç savaş durumuna ilişkin bu mülteci sorununun yaşanmaması adına iç savaşın ilk yıllarında diğer ülkeleri de etkileyebilecek barışçıl bir politika izlemedik, "Biz de Şam'a gireriz." diye bu savaş politikalarına teşne olduk.
Hani, az önce AKP'li bir arkadaş "Bunlar yarın öbür gün giderler." dedi. Hükûmet daha önce de bu konuda açıklama yapmıştı, işte, "Yarın öbür gün giderler. Bu savaş biter, biz de gider Emevi Camisi'nde cuma namazı kılarız." demişti ama bakın, bugün, her gün Kilis'te cenaze namazı kılıyoruz. Öyle kolay kolay bu adamların gideceği de yok, günden güne... Bu sorun hepimizin sorunu, AKP'nin sorunu değil, Türkiye'nin sorunu. Bu soruna böyle yaklaşmamız lazım.
Bu Hükûmet, Orta Doğu'da, stratejik derinlik adı altında stratejik bir deliliğe savruldu. Komşularla sıfır sorun politikasından, sıfır ilişki, çok sorunlu bir boyuta geldi. İşte, onun sonuçlarından biriyle karşılaşıyoruz: Mülteci sorunu. Bu sorunu nasıl çözeceğiz? Avrupa'yla bu insanlar üzerinden ticaret yaparak. Peki, bunu, ekonomik maliyetini Avrupa'dan para alarak karşıladınız; ya sosyal, siyasal, kültürel sonuçlarını nasıl engelleyeceksiniz, yine para alarak mı? Ama bu, sadece ekonomik bir maliyet değil; bugün size verilen para yarın size sosyal yaşamda, kültürel yaşamda çözülmesi zor sorunlar bırakacaktır. Savaştan kaçan mağdur insanları, mültecileri barındırmak her ülkenin yapması gerektiği gibi, bizim ülkemiz de bu insanlara kucak açmalı ve yardımcı olmalıdır. Ancak sorun alanlarına temelden bir çözüm paradigması getirmek yerine palyatif çözümlerle uğraşmanın, nihayetinde bu ülkeye, bu halka ciddi maliyetleri olacaktır, hem de parayla telafi imkânı olmayacak maliyetleri olur.
İşte, bugün, mülteci maliyeti, izlenen savaş politikalarından bağımsız ele alacağımız bir mevzu değildir. Hükûmet ne yaptı? "Arap Baharı geliyor, buna ben de Orta Doğu'da öncelik edeyim." diye bunun olası sonuçlarını, kendi gücünü, bütçesini, uluslararası ilişkileri dikkate almadan balıklama daldı. Bu politikayı uygularken de rasyonel mevcut sahayı, sosyolojik altyapıyı dikkate almadan yaptı. Orta Doğu'da, özellikle Suriye politikasında, tamamen mezhepçi ve Kürt karşıtı politikalarla hareket etti. Bu mezhepçi, Kürt karşıtı politikalar ülkeyi Suriye'de tamamen bir çıkmaza soktu. Tamamen savaşçı bir politika izlerseniz bunun maliyeti var ve bu maliyet sadece ekonomik alanda değil; sosyal, kültürel birçok maliyeti beraberinde getiriyor.
İşte, bu yasa, bütün bu sonuçlarla yakından ilişkilidir. Hükûmetin şu an yaptığı, günü kurtarmaya yönelik bir çabadır. Avrupa'dan üç beş kuruş alarak mülteci sorununu Avrupa Birliği açısından çözebilirsiniz ama kendi ülkeniz açısından bunun maliyeti çok farklı boyutlarda olacaktır. Bugün Suriye'de yaşanan savaşın sonuçlarını... En basitinden, bir mülteciler sorunu var. 2,5-3 milyon mülteciden bahsediliyor ki bu insanlar yaşamın her alanında olmak durumundalar ve hiçbir sosyal güvenceleri olmadan aramızda yaşayacaklar. İleriki yıllara ilişkin bu maliyetin artacağı da muhakkak.
Evet, bütün ülkeler Suriye'de, Suriye'de güç dengeleri çatışıyor ve belki hepsi silah zoruyla bir şeyler yaratabileceğine inanıyor. Ama Türkiye Suriye'de tek kurşun sıkmadan en büyük kazanan olabilirdi, hâlâ da olabilir. Bunun yolu açıktır. Savaşa bu kadar bütçe ayrılmasına gerek kalmazdı. Amerika, Rusya ve diğer batılı ülkeler buraya sınır ülkeler değil, güçle orada durmaya çalışıyorlar. Çünkü onların binlerce yıldır orada yaşayan halkla kültürel birlikteliği, stratejik iş birliği olmamış.
İşte bizim savaş gerekçemiz: "Bizim burayla 911 kilometre sınırımız var." İşte tam da bu nedenle, bu kadar uzun bir sınırımız olduğu için barışçıl bir politika izlememiz gerekir. O sınırda her gün "kardeşimiz" dediğiniz milyonlarca Kürt yaşıyor. Onlarla çatışarak, savaşarak sınır güvenliğini sağlayamazsınız, mülteci sorununu da halledemezsiniz.
Suriye'de ve Orta Doğu'da masada olmak istiyorsunuz. Masada nasıl olacaksınız? "Biz savaşı göze alarak olacağız." diyorsunuz. Ben de diyorum ki: Biz Orta Doğu'da savaşçı politikalarla olamayız, diğer ülkelerden farklı olarak barışçıl politikalarla olabiliriz. Savaş politikaları dediniz, hatta Rus uçağını düşürdünüz. Bakın, bugün Suriye'de değil masada olmak, uçak bile uçuramıyorsunuz.
Yeri geldiğinde "reel politik, reel politik gerçekler" diyorsunuz ve işte reel politik böyle bir şey. Bugün bütün dünyayı karşınıza alarak Suriye'de masada olamazsınız. Bugün bütün dünyayla kim yüzünden karşı karşıya kalıyoruz? Milyonlarca soydaşı bu ülkede vatandaş olan Kürt'ler yüzünden. Kürt karşıtı politikalar bugün Türkiye'yi bütün dünyadan izole etmiş durumda, bugün Türkiye'nin dış politikası Kürt sorununa rehin olmuş durumdadır. Eğer Suriye'de masada olmak istiyorsanız, önce kendi ülkenizdeki masayı devirmemelisiniz. Kendi masanızı kurtarırsanız Suriye'de de, emin olun masada olacaksınız. Ama siz ne savaş politikalarını yürütebilirsiniz ne barış politikalarını; yürütemeyeceğinizi biliyoruz. İşin maliyeti size çıkmıyor, halka çıkıyor; ısrarımız da bundandır.
İşte bugün vize muafiyeti alacağız diye... Bu politikalarla bırakın Avrupa'da seyahat etmeyi, ülkemizde bile güvenli seyahat imkânı kalmayacak.
Mülteciler sorunu Kürt sorununun barışçıl çözümünden, barışçıl politikalardan bağımsız ele alınacak bir konu değildir. Biz bütün bu problemlerden çıkış kaynağı olarak barış projesini önerdik. Mültecilerin belli bir maliyeti olduğu kesin. Ama en ekonomik çözüm nedir, biliyor musunuz? Samimi bir barış projesi. Samimi bir barış projesi yürütmediğimiz müddetçe ülke olarak kaybetmeye mahkûmuz. Şimdi, diyebilirsiniz ki: "Bu savaş politikaları ortamında Suriye'de nasıl barış politikaları izleyelim?" Çok rahat. Türkiye'nin vatandaşı olan milyonlarca Kürt yurttaş var ve bunların o ördüğünüz duvarlar arkasında amcaları, dayıları, kirveleri var. Suriye'de ve Orta Doğu'da nefes almak istiyorsak komşu ülkelerdeki Kürtlerle gelecek vizyonumuzu içeren doğru ve barışçıl bir program yürütmeliyiz. Bu ülkenin Suriye'deki barışçıl anlamda en büyük silahı, en büyük gücü Kürtlerdir. Ama ne yapıyorsunuz? Kürtlerle olan sınırımıza duvarlar örüyorsunuz. Yakın zamanda inşallah bu duvarlar da yıkılacaktır.
Aslında düzenlemeyle insan ticareti yapıyoruz. İnsanların yaşamları, gelecekleri üzerinden Avrupa için bütün bu insanların hayatını, aldığımız ücret karşısında rehin alıyoruz. Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde getirilen bu yasa ile geri kabul anlaşmasına göre Türkiye savaştan kaçan milyonlarca insan için, mülteciler için bir cezaevi durumuna dönüşecektir. Ülkeden bu göçü engellemek, savaştan kaçan binlerce insanı sınırda, ülkede tutmak adına gösterdiğiniz çabanın onda 1'ini tersine göçle Suriye'deki savaşa katılmak için giden insanları durdurmak adına yapsaydınız belki bugün bu geri kabul anlaşmasına bile gerek kalmazdı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEHÇET YILDIRIM (Devamla) - Siz enerjinizi... Savaştan kaçan savaş mağduru insanlar için Türkiye'yi bir bir cezaevi, bir ileri karakol yapmaya çalışacağınıza bu savaşa, IŞİD'e, El Nusra'ya, Ahrar-uş Şam'a katılmak üzere Avrupa'dan veya herhangi bir ülkeden, dışarıdan gelen insanları önlemek adına çabalamanız daha hayırlı sonuçlara sebep verecektir. (HDP sıralarından alkışlar)