Konu: | Sokağa çıkma yasaklarına ilişkin gündem dışı konuşması |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 83 |
Tarih: | 02.05.2016 |
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sokağa çıkma yasakları ilan edilen yerlerde ve özel güvenlik bölgelerinde yaşayan 2 milyondan fazla insan insani tüm haklarından; eğitim, sağlık, elektrik, su gibi temel ihtiyaçlarından yoksun bırakılmakta; ne zaman, nerede ve nasıl öleceğini bilmeden yaşamak zorunda bırakılmaktadır.
Sokağa çıkma yasakları 2 milyon insanı kolektif bir şekilde cezalandırmaktadır. Bakınız, orantısız ve aşırı dozdaki şiddetinizin adı tam anlamıyla etnik tasfiyedir, soykırım girişimidir.
Yaşadığımız bu süreci özetleyen Türkiye İnsan Hakları Vakfının bazı verilerini sizinle paylaşmak istiyorum. 16 Ağustos 2015 ile 18 Mart 2016 tarihleri arasında başta Diyarbakır, Şırnak ve Mardin olmak üzere, Hakkâri, Muş, Elâzığ ve Batman'daki -toplam- en az 22 ilçede resmî olarak tespit edilebilen en az 63 süresiz ve gün boyu sokağa çıkma yasağı uygulandı ve uygulanmaya devam ediliyor.
Sokağa çıkma yasağının ilk ilan edildiği tarih olan 16 Ağustos 2015 ile 18 Mart 2016 tarihleri arasında en az 310 sivil, sadece, resmî sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş zaman dilimleri içerisinde ilgili çatışma ortamlarında yaşamlarını yitirmiştir.
Ayrıca, bu verilere dâhil edilmeyen en az 59 cenaze Cizre'de kimlik teşhisi yapılmadan defnedilmiş, Sur'da ise en az 20 cenaze kimlik teşhisi için hâlen Adli Tıp kurumlarında beklemektedir.
Bu kadar sivil ölümün sonucunda aklımıza "Devlet, silahlı tüm gücünü kullanarak kiminle ve niçin savaşıyor?" sorusu gelmektedir. Başbakan Davutoğlu'nun "2013 yılı Kasım ayında yaptığımız değerlendirmede 12 kritik ilçeyi öngörmüştük." demesi, operasyonların hendek yüzünden çıkmadığını, hendeklerin bahane edildiğini açık bir şekilde göstermektedir.
Bu durumda, bölgede uygulanan baskı, şiddet ve ölüm getiren sokağa çıkma yasaklarının daha farklı sebeplerinin varlığını konuşmamız gerekiyor. Peki, asıl neden ne? Devlet, Kürtlere gücünü gösterecek, Kürtlerin ekonomisi çökertilecek, Kürtlerin Türkiye'yle kurduğu bağını kesecek, yaşam alanlarını bir daha geri dönemeyecek şekilde terk ettirecek, Kürt illerinin demografik yapısını değiştirecek.
Biz bunları 1990'larda yaşadık, hafızamız çok taze. 1990'lı yıllarda yine bugünkü gibi yaşanan savaş sonucunda sivil yerleşim yerleri olan 3 binin üzerinde köy ve mezra yakıldı, bugünse Temmuz 2015 tarihinden beri yüz binlerce insan yaşam alanlarını terk etmek zorunda kalmıştır. Orada yaşayan halk, aylardır süren savaşın harabeye döndürdüğü kentlerde güvenlik güçlerinin geri çekilmesini beklemekte ve yıkılmış da olsa evlerine geri dönmeyi istemektedir.
Bakın, artık öldürmek yetmiyor; yağmalamak, kamulaştırmak, yoksullaştırmak da yetmiyor. Bir daha dönmemek üzere yaşam alanlarını terk etmeleri isteniyor bu halktan. Evlerinin tahrip edilmesinin tek nedeni, geri dönüşün engellenmesi içindir. Operasyon yapılan yerlerde maddi tahribat öylesine derinleştiriliyor ki oralara insanların bir daha asla geri dönüşü mümkün olmasın isteniyor. Operasyonlarla birlikte yaşanan yıkım, yağma ve öldürmeler bir taraftan devam ederken, diğer taraftan bölgenin tamamında yaşanan zorunlu iç göçten etkilenen insan sayısı 1 milyonun üzerindedir.
Biliyoruz, sadece göçürtmek sizin için sonuç alıcı olmaz. Bölgenin kimlik yapısını ve nüfus hareketlerini değiştirmeye yönelik çabalarınızın ve çalışmalarınızın farkındayız. Zamanında uygulanan ve herhangi bir sonuç alınamayan fakat bugün Türkiye'nin karanlık tarihi olarak kayıtlara geçen Şark Islahat Planı'ndan biliyoruz, zaten bunu yaşadık.
Tekrar söylüyoruz: Değerli arkadaşlar, tankla, topla çözmek istediğiniz sorunlar, ülkeyi çözümsüzlüğe ve halkı felakete götürmektedir. Bu kadar ciddi sorunlara yol açan sokağa çıkma yasaklarıyla murat ettiğiniz çözüm hakikaten bu mudur? Olmadığını söylediğiniz ama her gün elinize yüzünüze bulaştırdığınız Kürt sorunuyla ilgili, yakıp yıkmanın, öldürmenin dışında nasıl bir çözümünüzün olduğunu Türkiye halklarına açıklamak zorundasınız. Bakın, vahşete tanıklık ettiğimiz bugünlerden hep birlikte çıkış yollarını bulmak zorundayız. Siz sorunu şiddetle bastırmaya çalıştıkça bizler eşit ve adil barış için üzerimize ne düşüyorsa yapmaya ısrarcı olduğumuzu ve hazır olduğumuzu tekrardan belirtmek isteriz.
Hepinize saygılar. (HDP sıralarından alkışlar)