GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ceza İşlerinde Karşılıklı Adli Yardım Avrupa Sözleşmesine İkinci Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:80
Tarih:25.04.2016

HDP GRUBU ADINA OSMAN BAYDEMİR (Şanlıurfa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Saygıdeğer milletvekilleri, her şeyden önce, bir kez daha, gecenin bu ilerleyen saatinde şu soruyu kendimize yönelterek istişareye, tartışmaya, konuşmaya başlayalım: Türkiye ve Türkiye'yi idare eden Hükûmet ve Hükûmet perspektifi gerçekten Türkiye'nin Avrupa Birliğine dâhiliyetini istiyor mu, istemiyor mu? Ve gerçekten Türkiye, mensubu bulunduğu, içerisinde yaşamış olduğu coğrafya ve coğrafya içerisinde bütün yaşanmışlıkları ve yaşananları "Benim kaderimdir." deyip bu negativizme teslim mi olacak, yoksa bu girdap içerisinde çıkışın bir yolunu, yöntemini mi arayacak ve bunun samimi çabasını mı ortaya koyacak?

Eğer ki gerçekten bir pazarlıkla mülteciler meselesinden istifade etme çabasıyla, vize muafiyetini getirme çabasıyla bu mesai Parlamentoda yapılıyorsa, emin olun ki birkaç uluslararası sözleşme -ki bu iyi bir şeydir de aynı zamanda- Meclisten geçmiş olacak. Ancak esas hedef olan, menzil olan, Türkiye'nin Avrupa Birliğine dâhiliyetini, bu eksik perspektif, bu yanlış perspektif, bu fırsattan istifade etme perspektifi nihai sonuca bizleri götürmeyecektir. Sözün özü şudur: Hükûmet Avrupa Birliğini Avrupa Birliği yapan temel değerlerden Avrupa Birliğini vazgeçirme çabasından özü itibarıyla vazgeçmelidir çünkü Avrupa Birliğini Avrupa Birliği yapan temel değerlerden, öyle görünüyor ki Avrupa Birliğinin kurucu iradesi ve şu ana kadarki yürütücü iradesi vazgeçmeyecektir. Eğer bu toplumun temel dizaynlarını Avrupa Birliğiyle uyumlu hâle getirme arzusundaysa Hükûmet gerçekten, gelin, o zaman birlikte birkaç kritere göz atalım.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, saygıdeğer milletvekilleri; demokrasi, özgürlük, hukukun üstünlüğü ve yaşam kalitesine dair kimi verileri birlikte inceleyelim. Türkiye, Demokrasi Endeksi'nde 165 ülke içerisinde 84'üncü sıradadır, Basın Özgürlüğü Endeksi'nde 199 ülkeden 142'nci sıradadır, Yolsuzluk Algı Endeksi'nde 168 ülke içerisinde 66'ncı sıradadır, yine, Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 102 ülke arasında 80'inci sıradadır, yargı bağımsızlığı konusunda en kötü olan 20 ülke içerisinde yer almaktadır.

Şimdi hem Sayın Bakana hem saygıdeğer milletvekillerinin tümüne sormak isterim: Avrupa Birliğine üye olan hangi ülke bu endeksler içerisinde hangi sıradadır? İşte, gerçekle yüzleşmek gerekiyor. Muhalefetin, gerek ana muhalefetin gerek orta muhalefetin gerek yavru muhalefetin, tüm muhalefetin esas görevi, ana görevi Hükûmetin yüzüne ayna tutmaktır. İşte, şu anda bugün burada yapmaya çalışmış olduğumuz husus da Hükûmetin yüzüne aynayı tutmaktır Sayın Bakan, tabii ki eğer Hükûmetin gerçekten aynada kendisini görmeye cesareti varsa.

Şimdi, peki tablo buysa, realite buysa, bu tablo ve bu realite içerisinde çıkış nedir, çıkışı nasıl sağlayabiliriz? Bir kez daha söylüyorum: Cumhuriyet tarihi boyunca bu ülke iki büyük fırsatı yakaladı, altın kıymetinde, mücevher kıymetinde, paha biçilmez kıymette, Sayın Başkan, iki büyük fırsatı yakaladı. Bunlardan bir tanesi: 7 Haziran sabahı, Türkiye'nin bütün farklılıklarının oluşturmuş olduğu, hür iradesiyle, özgür iradesiyle oluşturmuş olduğu Parlamentoydu ve o Parlamento kurucu irade parlamentosu görevini üstlenebilirdi. Ve bırakın Türkiye'nin bu girdaba girmesini, bugün Avrupa Birliğinin, bütün Orta Doğu mülahazalarında sorunların çözüm mekanizması, çözüm yöntemi konusunda alın size model ülke, alın size Türkiye; Kürt'üyle, Türk'üyle, Alevi'siyle, Sünni'siyle, dindarıyla, inananıyla, inanmayanıyla, Hristiyan'ıyla bir bütün olarak alın size model ülke önermesinde bulunacaktık. Bu fırsat -çok açık ve net söylüyorum- aç gözlülükle, bu fırsat iktidar koltuğundan zinhar, asla, kata, olamaz hezeyanıyla tepildi, ortadan kaldırıldı. Ve maalesef şu anda içerisinde yaşamış olduğumuz bu girdabın daha da derinleşmesine dair bir Hükûmet çabasına tanıklık ediyoruz.

İkinci büyük fırsat, ikinci tarihî fırsat, o da, her fırsatta ifade ediyorum, bugün burada bir kez daha ifade etmekte de hiçbir mahzur görmüyorum: Cumhuriyet tarihinin, Kürt sorununun çözümünde en büyük siyasal gelişmesi 2013 Nevroz'u deklarasyonudur, adına "çözüm süreci" demiş olduğumuz sürecin başlamasıdır. Burada da iki temel aktör, iki temel rol vardır: Bir tanesi Sayın Öcalan'ın rolüdür, bir diğeri de Sayın Erdoğan'ın rolüdür. Ama maalesef...

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Ne deniyordu o deklarasyonda, 4 madde vardı, neydi o? Söyle haydi! Sonunda ne vardı?

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Maalesef bu fırsat...

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Söyle, deklarasyonda ne vardı?

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - ...iki buçuk yıllık zaman dilimi içerisinde...

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - Ben sana söyleyeyim onları: "Silahları bırakacaksınız." Ortak şeyimiz Müslümanlık.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - ...sürüncemeye bırakılarak, ötelenerek, konuşulan, istişare edilen ama...

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - "Türkiye Cumhuriyeti perspektifinden bu sorun çözülecek." Konuşsana bunları.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - ...hiçbir adım atılmadan heba edildi, ters yüz edildi ve böylelikle iki büyük fırsatı, iki büyük olanağı bu ülkenin 78 milyon insanı birlikte yitirdi.

Eksen ne üzerine kuruldu? Eğer gerçekten eksen Türkiye'nin Avrupa Birliği dâhiliyeti üzerine kurulmuş olsaydı ne 7 Haziran seçim sonuçları heba edilecekti ne de çözüm sürecinin kendisi heba edilecekti.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - 2013 deklarasyonunu söylesene.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Eksen kaydı, bu ülkede eksen kaydı. Siyasal iktidar, bana göre, demokrasi kültürünü içselleştirmemiş olmasından kaynaklı rota değiştirdi, rota.

HÜSEYİN KOCABIYIK (İzmir) - 2013 deklarasyonunda ne deniliyordu söylesene.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - "Şanghay Beşlisi" dedi, bilmem ne dedi ama en sonunda dönüp dolaştı, Suud, Katar, El Nusra, El Kaide şer odağının maalesef bir parçası hâline dönüştü.

Değerli kardeşlerim, eğer ki bu bir çözüm olsaydı, Medine Sözleşmesi'nden bugüne değin Orta Doğu coğrafyasını kasıp kavuran ve bugün emperyallerin de sürekli kaşıdığı coğrafya hâline dönüştüren en büyük etmen nedir biliyor musunuz? Mezhep kavgasıdır, mezhep kavgası. Ve bugün, bu mezhep kavgası Türkiye'nin en kılcal damarlarına dahi enjekte edilmiş durumda. Toplum, bu manada çok büyük bir kaygıyı, çok büyük bir endişeyi bünyesinde barındırıyor, yaşıyor. Dolayısıyla, bu iki büyük fırsatın kaçırılmış olmasından, heba edilmiş olmasından her birimiz ne kadar hayıflanırsak emin olun yeridir.

Bakın, bu atmosfer bizi nereye getirdi? Bundan iki gün önce -spor barıştır değil mi, spor kardeşliktir değil mi, spor hoşgörüdür değil midir, spor çeşitliliktir değil mi- Ankara'da Amedspor'un maruz kaldıklarını "Bu, bir taraftar kavgasıdır; bu, bir nezaketsizliktir." deyip bir yere atamayız, üstünü örtemeyiz. Son bir yıllık -açık söylüyorum ha- Kürt düşmanlığı, savaşta ısrar, çatışmada ısrar ve şüphesiz ki bunun yaratmış olduğu bütün can kayıpları ve şüphesiz ki bütün bu can kayıplarının, hukuksuzlukların kitle iletişim araçlarında tek taraflı topluma empoze edilmesi, işte bizi getirmiş olduğu nokta budur.

Ben on yıl Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptım ve o zaman Amedspor Kulübü Büyükşehir Belediyespor'du. Diyarbakır'a gelen her takım, kim olursa olsun, ağırlanmıştır, çiçeklerle karşılanmıştır, el üstünde, baş üstünde tutulmuştur mensubu olduğumuz kültürün de gereği olarak. Bu takımın kendisi de bir hafta, on gün, bir ay önce Diyarbakır'da yine bu şekilde karşılanmıştır ama gelin görün ki faşizm ve ırkçılık öyle bir illet, öyle bir hastalıktır ki kulübün yöneticileri linçe maruz bırakılıyor. İşte savaşın topluma sirayetinin bir başka versiyonunu biz görüyoruz. Çok değil ha, bundan birkaç ay sonra toplumda komşu komşuyla yaşayamaz hâle gelecektir çünkü ölüm var, çünkü insanlar toprağa düşüyor ve çünkü bu medya dili, bu siyasal akıl, bundan daha da büyüme, bundan daha da büyük bir oy devşirme propagandası, çabası içerisinde. Kısa vadeli, çok kısa vadeli, örneğin kasım ayında yapılması planlanan bir referanduma bir miktar oy toplanabilir bu politika ve bu zihniyetle ama emin olun, esas, temelin kendisi sarsılıyor, sarsıltılıyor. Çok değil ha, bundan birkaç ay sonra dönülmek istense bile bu fırsat yakalanmayabilir, yakalanamayabilir.

Şimdi, bir kez daha ana konuya, ana temasa dönersek, normal koşullarda bugün burada yürütmüş olduğumuz tartışmada ya Dışişleri Bakanının -Sayın Bakanın- ya da AB'den sorumlu Bakanın Kabinede bu tartışmalara katkı sunması bekleniyor idi. Ama maalesef görüyoruz ki Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bugün burada ve bu uluslararası sözleşmelerin istişare edilmiş olduğu Mecliste kendileri Hükûmet adına bulunuyorlar.

Sayın Bakan, inşallah, Hükûmetin bu sözleşmelere bakış açıları ve bu sözleşmeleri hayata geçiriş perspektifi, politikası, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının çevreye dair politikalarına benzemez. Eğer çevreye dair politikalara, şehirciliğe dair politikalara benzerse vay bu uluslararası sözleşmelerin ruhunun hâline! Şimdiden -bana göre- bu uluslararası sözleşmelerin ruhuna Fatiha okumak işten bile değildir diye düşünüyorum.

Şimdi, öyle bir noktada başladı ki Hükûmet, aslında bizim söylememize gerek yok, kendisinin de, sizlerin de bunu kendi iç dünyasında sorgulaması lazım diye düşünüyorum. "Sıfır sorun" diye bir politikayla başladılar Orta Doğu'da ve hatta kimi ülkelerle vize uygulamasından da vazgeçildi. Ne oldu da veya ne olmadı da bugün dünyada neredeyse tek bir dost kalmadı? Ne oldu veya ne olmadı da, ne yapılmadı da bugün biz bu realiteyi yaşıyoruz? Ben işin püf noktasını, işin esasını aha şuramdan gelerek söylüyorum, şuramdan gelerek söylüyorum.

Demin siz ifade ettiniz ya, 2013 Nevroz deklarasyonunda ne vardı? Türk ve Kürt halkının yani Türkiye halklarının tarihî, ebedî, ezelî, bin yıl etkisi sürecek bir ittifak çağrısı vardı, ittifak çağrısı. Gelin, birlikte ittifak edelim ve bu girdaba girmeden, bundan etkilenmeden Orta Doğu coğrafyasına sulhu da, barışı da, birlikte yaşamı da, beraber ha beraber, sadece biz değil, sadece siz değil, beraber inşa edelim çağrısı vardı.

HALİL ÖZCAN (Şanlıurfa) - Silahsız.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Bu çağrı karşılık bulmadı. Bu çağrı boşa çıkarıldı.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Silahı bırakmadınız ki.

HALİL ÖZCAN (Şanlıurfa) - Silahı bırakmadınız ki.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Vallahi, billahi, tillahi, siz de benden iyi biliyorsunuz ki silahların ilelebet gündemden, yaşamdan çıkmasına bir karış zaman kalmıştı.

HALİL ÖZCAN (Şanlıurfa) - Evlerin önündeki hendekler...

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Ama ne oldu? Çünkü o silahlar gündemden çıkmış olsaydı, bugün 317 milletvekili olmayacaktı; bugün Hükûmet AKP olmayacaktı, koalisyon Hükûmeti olacaktı.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Eylemleri kim başlattı?

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - İşte, koalisyon hükûmeti olmasın, tek başına bu Hükûmet olsun diye, bütün bu kan, bütün bu gözyaşı, bütün bu revan bunun bedelidir.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - PKK eylemlerine başlamamış mıydı?

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Bu bir vatan müdafaası, vatan savunması meselesi değildir ama öyle bir noktaya gelmiş ki maalesef her şey ters yüz edilmiş durumda.

Bakın, muhalefet kalkıyor, eleştiri hakkını kullanıyor. Eleştiri, bir denetim mekanizmasıdır demokrasilerde ve eleştiri şok edici mahiyette olsa bile, yönetmenin getirmiş olduğu erdem ve elzem olarak buna tahammül etmek durumundadır.

Sayın Başkan, ben çok uzatmayacağım, sadece yirmi dakikalık söz hakkımı kullanacağım, uzatmayacağım, çok zamanınızı da almayacağım.

HALİL ÖZCAN (Şanlıurfa) - Eleştirilerin de usulü vardır, şeyi vardır.

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) - İstediğin kadar uzatma.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Şimdi, bu denetim mekanizması soru önergesinin tek bir tanesine yanıt verilmiyor. Bugüne kadar, Meclisin bir başka denetim mekanizması olan araştırma önergelerinde neredeyse -bir tanesi dışında- muhalefetten gelen hiçbir çaba kabul görmedi.

Peki, bütün bu uygulamalar yaşandığında, Venedik Komisyonu, Karma Parlamenterler Asamblesi, Avrupa Birliği Parlamentosu raporlar hazırlamıyor mu, gözlemlemiyor mu? 78 milyon insanla dâhil olacağımız bir ülke, bir topluluk... Ya, bu gelecek nüfusun demokrasi standardı, yaşam standardı, kültürü, siyaset kültürü nedir diye bakmıyor mu, bakmayacak mı? İşte, birkaç ay sonra yine rapor hazırlanacak ve o raporlarda, uygulamadan kaynaklı, savaştan kaynaklı, çatışma ortamından kaynaklı bütün ihlaller, ihmaller yine raporlara sirayet edecek. Ne olacak peki? Sayın Cumhurbaşkanı diyecek ki: "Ey ABD, ey AB, ey Kate Piri, ey falankes, ben senin raporunu tanımıyorum, senin raporunu geri gönderiyorum." Peki, bu, çözüm mü? Vallaha çözüm değil. Bu, çözümü getirir mi? Vallaha getirmez. Bu, ne yapar? Bu, çözümsüzlüğü derinleştirir. Bu, aynı zamanda bizi uzaklaştırır.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Raporun bir hükmü yok. Kate Piri orada oturup rapor yazıyor, teröristlere "terörist" demiyor.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Sen onun kadar gezmedin Osman, bütün bölgeyi gezdi, her yeri gezdi, her tarafı gezdi.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - Madem her şeyi biliyordunuz Osman, niye Avrupa'nın eline bakıyorsunuz? Girme, madem beğenmiyorsun girme, niye kapısında dileniyorsun? Hem kapısında dilen hem de yazdığı mektuba itiraz et.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Bakın, Kate Piri, Cizre'ye gitti, Diyarbakır'a gitti ama sizin kaçınız Diyarbakır'a gittiniz, Cizre'ye gittiniz, Sur'a gittiniz, kaçınız gördünüz, kaçınız dokundunuz?

HALİL ÖZCAN (Şanlıurfa) - Hem Hükûmetimiz gitti hem bakanlarımız gitti, vekil arkadaşlarımız gitti, hiçbir zaman oranın halkını yalnız bırakmadı.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - "Hükûmetimiz gitti.", çok güzel, çok yaşa Sayın Milletvekili, çok yaşa! Hükûmetimiz, Bakanlar Kuruluyla Urfa'ya gitti, davul, zurna çalarak, halaylar çekerek Urfa'ya gitti, Balıklıgöl'de Urfalılara müjde verdi.

HALİL ÖZCAN (Şanlıurfa) - Urfa'nın dışında Diyarbakır'a da gitti, Mardin'e de gitti, her yere gitti.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Ne oldu? Bir hafta sonra Urfa'nın elektriği kesildi. 500 bin dönümlük alan, arazi şu anda kuruyor ey milletvekilleri, kuruyor.

HALİL ÖZCAN (Şanlıurfa) - Hayır, sorun çözüldü, öyle bir şey yok. Biz oradaki çiftçiyi de savunuyoruz.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Nasıl yok ya?

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - 300 bin insan, mevsimlik işçi olarak Türkiye'nin batı yakasına ırgat olarak gidiyor ve bu 300 bin insana bir 100 bin insan daha eklenecek.

HALİL ÖZCAN (Şanlıurfa) - Hiç öyle bir şey yok.

CEYHUN İRGİL (Bursa) - "Hiç öyle bir şey yok." diyor ya, Karacabey Ovası'nda Urfalı dolu.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Şimdi ben hiddetlenmeyeyim de kim hiddetlensin? Urfa, size 9 milletvekili verecek, Bakan verecek ama Bakan, Urfa'da Truva atı görevini görecek...

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Ne demek Truva atı?

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - ...içeriye girmiş, Urfa'nın çiftçisi ölsün diye, Urfa'nın çiftçisi üretimden düşsün diye elinden gelen bütün gayreti, bütün çabayı ortaya koyuyor. Ya, böyle bir şey olabilir mi, hakikaten böyle bir şey olabilir mi?

HALİL ÖZCAN (Şanlıurfa) - Hayır, hiç öyle bir şey yok.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Ya, sulama tünellerini görmüyor musun? Çiftçiler memnun. Tünelleri görmüyor musun, tünelleri? GAP projesini görmüyor musun?

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - İşte, bu bile başlı başına Hükûmetin A'dan Z'ye bütün politikalara bakış açısının bir yansıması, pratiğidir.

HÜSEYİN ŞAHİN (Bursa) - Şap ile şekeri karıştırıyorsunuz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - GAP projesini de söyle, sulama tünellerini de söyle.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Ne demişti? Lafa bakılmaz, iştir, iştir, değil mi, sonuçtur? İşte, sonuç ortada, sonuç ortada.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Sonuç ortada, Urfa'dan 9 tane... 317...

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Urfa'da 4 tane hastane kapatıldı ya. 4 tane hastanenin SGK'yla anlaşması iptal edildi ve ortadan kaldırıldı.

HALİL ÖZCAN (Şanlıurfa) - Yanlış yapanınki kapatıldı. Yanlış yapanların hepsi kapatılır. Kapatıldı falan deme, haksızlık olur.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Bir nevi cezalandırılıyor ha, cezalandırılıyor. "Benim fikrimde olmayan, benim inancımda olmayan, seçimde bana biat etmeyen kim varsa yaşam hakkı tanımıyorum." diyor.

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Her yerde öyle, her yerde. Sadece Urfa'da değil.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Bakın, bu nedir, bunun adı nedir, biliyor musunuz?

HALİL ÖZCAN (Şanlıurfa) - O, halkın verdiği yetkidir.

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Bunun adı, özetle, kısaca, "tek lider, tek parti, tek dil ve tek inanç rejimi"dir. Bu, tek parti rejimidir. Bu ülke tek particilikten ve millî şeflikten çekti çekeceği kadar.

HALİL ÖZCAN (Şanlıurfa) - Tek parti şimdi yok, eskiden vardı. Şimdi var mı?

OSMAN BAYDEMİR (Devamla) - Yeni bir millî şefe ve yeni bir tek partili rejime veya kurucu irade meclisinden tek parti meclisine ihtiyacı yoktur bu ülkenin. Bu ülkenin barışa, bu ülkenin selamete ihtiyacı vardır.

En derin saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)