GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Çocuk Nafakası ve Diğer Aile Nafaka Türlerinin Uluslararası Tahsiline İlişkin Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:80
Tarih:25.04.2016

HDP GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi ve grubum adına 281 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 3'üncü maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Sizleri ve kamuoyunu saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, son günlerde, iktidar vize serbestliği konusunda birçok kanun tasarısını Parlamentoya getiriyor ve çoğunluğun oylarıyla kabul edip kanunlaştırıyor. Tabii, uluslararası alanda atılmaya çalışılan bu adımlar aynı zamanda iktidarın da birçok önemli değere nasıl yaklaştığını ve ne gibi bir yol izlediğini gözler önüne sermesi açısından önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle, bahsi geçen bu değer çocuk olunca, çocuğun hem uluslararası statüsü hem de son zamanlarda Türkiye'de yaşanan toplumun temel değer ve yargılarını olumsuz yönde etkileyen gerek Ensar Vakfında gerekse Türkiye'nin birçok yerinde meydana gelen çocuk istismarlarının bireylerin bu konuya olan hassasiyetini daha fazla artırmış olmasını da umut ediyorum.

Son zamanlarda savaşın yoğun olarak yaşandığı, yıkımın tüm şiddetini ve barbarlığını gösterdiği coğrafyalarda belki de bizleri, hatta tüm insanlığı yaşamından utandıran bir konu vardı ki o da Aylan bebekti. Avrupa, Orta Doğu'nun bu ölüm cenderesi karşısında sessizliğe bürünmüş ve habersizmiş gibi bir tutum sergilerken Aylan bebeğin karaya vurmuş görüntüsü dünyanın dört bir yanını yasa boğan bir andı. Bu da bizlere bugün bahsedeceğimiz ve tek evrensel değer olarak kalabilen çocuğun önemini bir kez daha göstermektedir çünkü her yıkım, ister bir ailenin dağılması olsun ister bir evin yerle bir olması, bu durum en çok çocuk üzerinde kalıcı hasarlar verir; genellikle de psikolojik olan bu yıkımlar uzun süre üzerlerinden atamayacakları bir ruh hâline dönüşebilir. Çocuktan yani uluslararası bir değerden bahsederken çocukların zihinsel ve fiziksel gelişimlerinin yanında ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişmelerini de sağlayacak bir tutumun geliştirilmesi ve bu yönde ilerlenmesi gerekmektedir. Lahey Sözleşmesi ya da Avrupa Birliği vize serbestliği açısından değil, gerçekten doğru ve sağlıklı bir toplum yaratabilmek adına bu adımlar atılmalıdır. Hükûmet, bu konuyla ilgili sunduğu kanun tasarısının gerekçe kısmında yine Avrupa Birliğiyle başlatılan vize serbestliği konusuna değinmiş, genel olarak bu doğrultuda hayata geçirilmesini planlamıştır.

Değerli milletvekilleri, evrensel bir konuyu değerlendirdiğimiz zaman, yalın olarak kendi beklentilerimiz değil, hayata geçirilecek olan bu çalışmanın yetişecek olan gelecek kuşaklar üzerindeki pozitif ve negatif ölçüleri açısından ele alınması gerekmektedir. Bugün üzerinde konuştuğumuz bu tasarı, genel hatlarıyla çocuğun üstün yararını temel alan bir anlaşmaya taraf olma tasarısıdır ve çocuk yararına olan her çalışma tüm boyutlarıyla değerli bir durumdur. Bir çocuğun gelişimi için en önemli gereksinimlerinden biri de ekonomik boyutudur. Dolayısıyla, hem eğitimi ve öğretimi hem de gelişimi açısından ortaya çıkacak faturanın karşılanması için bu tasarı önemlidir. Tabii, aynı ölçüde aile nafakalarıyla oluşabilecek mağduriyetlerin giderilmesi ve hangi devlet olursa olsun bu yardımların sağlanması için hükûmetler kolaylaştırıcı roller oynamalıdır. Çocuk gibi, aile de evrensel bir değerdir ve bu değer sonucunda ortaya çıkan mağduriyet nerede olursa olsun giderilmelidir. Bu yüzden, üzerinde durmamız gereken asıl konu bu tasarı değil, genel olarak Hükûmetin izlediği politikalardaki çocuğun yeridir.

Değerli milletvekilleri, ne yazık ki bugün, Türkiye'de çocuktan bahsederken ya da konu çocuk olunca çocukları ya tacizler ya da devletin ambargoların sürdüğü illerde uyguladığı savaş politikası sonucu yitip giden canlarla hatırlar hâle geldik. Ensar Vakfıyla gündeme düşen çocuk istismarı konusu, vicdanlı insanlar ile vicdansızların bu konu üzerindeki yaklaşımlarını gözler önüne serdi. Çocuk konusunda o kadar vurdumduymaz bir görüntü var ki neredeyse "Bir kereden bir şey olmaz." denilecek duruma gelinmiş vahim boyutlarda. Ben, Ensar Vakfını savunan zihniyete ve ilgili Bakanlığına şunu söylemek isterim: "Ya o çocuk sizin çocuğunuz olsaydı, bu kadar vurdumduymaz bir tutum sergiler miydiniz?"

Zergele köyü, Suruç ve Ankara katliamları, toplumsal gösteriler ve iktidarın savaş konseptini tüm yıkıcılığıyla devreye soktuğu illerde yaşamını yitiren 868 kişinin 102'si çocuktu. Yaşama daha adım atmamış ufacık bedenlere kurşun ve top mermilerini reva görenler, tarihte eşine az rastlanır bir yıkımı sergilemeye de devam etmektedir.

2015 yılı çocuk yaşam hakkı ihlal verilerine göre, devlet eliyle ortaya çıkan yaşam hakkı ihlalleri sonucu, yargısız infazlarda 61, silahlı çatışmada 1, askerî mühimmat veya mayın sonucu 5, eğitim hizmeti alırken 15, sağlık hizmeti alırken 11, barınma hizmeti alırken 8, kapatılma ve alıkoyma alanlarında 1, sokakta 1 çocuk olmak üzere 103 çocuğun yaşam hakkı ihlal edildi. Aynı raporda, devletin önlem almadığı için ortaya çıkan çocuk yaşam hakkı ihlalleri; bombalı saldırılarda 6, nefret cinayetlerinde 1, ev içi şiddette 18, akran şiddeti 8, çocuk cinayetleri 16, uyuşturucu kullanımı 4, çocuk işçi ölümü 55 gibi birçok nedenle 772 çocuğun yaşam hakkının ihlal edildiği açıklandı ve raporda mülteci çocuklar için de bir kısım yer almaktadır. Türkiye'den geçiş yaparken 59, mülteci çocuk işçi ölümleri 11 ve mülteci çocuk barınma merkezinde 6 olmak üzere 76 çocuğun devletin yeterli önlem almamasından kaynaklı yaşam hakkı ihlal edilmiştir. Raporda son olarak, en yoğun çocuk ihlallerinin yaşandığı illerin ilk iki sırasında Diyarbakır ve Şırnak olduğu söylendi ve bu rapor sadece 2015 yılına aittir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu verilerle sizlere sataşmak ya da sizleri zayıf göstermek adına bir çaba ya da kaygı içinde değilim. Bu veriler benim hazırladığım veriler de değil, iktidarınızın uyguladığı çocuk politikaları karşısındaki karnedir. Her iyi çalışmanızı burada sayısal veriler üzerinden değerlendirip ambargo ve savaşın meydana getirdiği illerde yaşamını yitiren çocuk katliamlarını sadece "terörle mücadele" adı altında değerlendiremezsiniz. Ege'de neredeyse her gün yitirilen çocukları "mülteci sorunu" diye adlandırmanız yaptığınız yıkımın ve yetersizliklerin üstünü elbette örtmeyecektir. Zaten bu tasarı da -açıkça belirttiğiniz gibi- çocukların zihinsel, bedensel, ruhsal ve ahlaki gelişmeleri konusunda herhangi bir kaygı içinde değil, tamamen vize serbestliği hususunda hazırlanmış ve asli değer olan çocuğu çok da önemsemeyen bir tutum içindedir.

Değerli milletvekilleri, iktidar partisinden beklentimiz, çocukları hak ve özgürlük konusunda bir yetişkin bireymişçesine görmesi ama savaş ve yıkım gibi politikalarda da masum bir hayat olarak görmesi gerekmektedir. Sağlıklı bir hayat sağlıklı bir ortak vatan ve yaşanabilir bir dünya oluşturabilmek adına bu konu büyük önem teşkil etmektedir. İster sığınmacı ister mülteci ister vatandaş veya dünyanın öbür ucunda olsun, evrensel bir değer olan çocuğu bütüncül politikalar çerçevesinde ele almalı ve çocuk hakları geliştirilerek tek ve sağlam bir yöntem izlenmelidir.

Ensar Vakfı davasında toplum baskısıyla derhâl mahkeme ve tek celsede karar alınmasının yanında, bugün doğu ve güneydoğu illerimizde sekiz dokuz aydır gözaltına alınıp mahkemeye çıkarılmayan gençlerimizin durumu ülkedeki hukuk anlayışını ve kişilerin kanun önünde eşitlik ilkesinin ihlalini göstermektedir.

Son bir vurgu da vize üzerine yapmak istiyorum. Vize serbestisi kesinlikle serbest dolaşım olarak algılanmamalıdır. Bu, otuz kırk yıl önce uygulanan turistik vize gerekmez, sadece gümrük kapılarında yetkililerin vereceği vizeyle -bir hafta mı olur, on beş gün mü olur veya altı ay mı olur- onların takdiriyle verilecek vizelerdir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)