| Konu: | AK PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 80 |
| Tarih: | 25.04.2016 |
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AKP Grubunun vermiş olduğu öneri üzerine söz aldım.
Tabii, bu önerinin içeriğine baktığımız zaman, Meclisin çalışma saatlerini düzenleyen, Mecliste işlevsiz bir mesaiyi öngören, yetmediği zaman da işte, Meclisin normal, İç Tüzük'te belirtilen çalışma günlerinin dışında da çalışmasını merkeze koyan bir önerge olduğunu düşünüyoruz. Şimdi bir ayı aşkın bir süredir pazartesi ve cuma günleri de çalışacak şekilde bir planlama yapılmıştı, belli ki bu yetmedi, şimdi cumartesi gününü de içerecek şekilde, hafta sonlarını da içerecek şekilde, AKP Meclisi istediği şekilde çalıştıracağının mesajını veriyor. Tabii, bizler çalışmaktan çekinen, çalışmaktan ürken insanlar değiliz ancak şöyle bir durum var: Yani bu Meclisin mesaisine baktığınız zaman halkın gündeminden kopuk, halkın sorunlarına çözüm üretmeyen, bizler burada konuştuğumuz süre içerisinde de devasa sorunları halkın önüne getirmeye devam eden bir program olduğu için eleştirilerimizi yöneltiyoruz.
Bir kere bu Meclisin itibarı, Parlamentonun çözüm gücü olmasıyla ilgili süreçler AKP döneminde, bizzat AKP Grubunun eliyle tamamen askıya alınmıştır, bunu ifade etmemiz lazım. Yani, ülkenin içinde ağır bir savaş süreci yaşanıyor, sınır kentlerine hemen hemen her gün saldırılar düzenleniyor, metropol şehirlerinde insanların can ve mal güvenliğiyle ilgili kaygılar var, Meclis de bütün bu bir tablo içerisinde yirmi dört saat çalışıyor, çalışıyor ama çözüm üretmiyor; çözüm üretmedikten sonra cumartesi günlerini, pazar günlerini dâhil edip etmemenizin bir anlamı yok. Buraya tamamen, işte, Hükûmetin önünüze, grubun önüne koymuş olduğu yasal düzenlemelerle geliyorsunuz, Meclisin gerçek olarak üzerinde tartışması gereken gündemlerden hiçbirini getirmiyorsunuz. Dolayısıyla da halkın gözünde, halkın nezdinde eskiden "Parlamento çalışıyorsa sorunlarıma çözüm bulunur." algısı varken şimdi "Parlamento çalışıyor ama iktidar grubuna çalışıyor, AKP Hükûmetine çalışıyor, sarayın talimatları doğrultusunda çalışıyor." şeklinde bir algıyı yerleştirmiş oldunuz. Bu, dediğim gibi, Parlamentoyu tamamen işlevsizleştiren bir anlayıştır. Parlamento artık halkın gündeminden tamamen kopmuştur.
Bakın iki haftadır burada ana muhalefet partisi, Halkların Demokratik Partisi, ısrarla, Kilis'te yapılan saldırılarla ilgili Meclisin bilgilendirilmesi gerektiğini ifade ediyor, kamuoyunun bilgilenmesi gerektiğini söylüyor. Tam iki haftadır bu talebimize henüz iktidar partisi grubu ya da onların ulaşacağı bir kabine yetkilisi, zahmet edip, tenezzül edip, buraya gelip bir bilgilendirme yapmış değil. Ve gece yarılarına kadar çalışırken de IŞİD'e, tıpkı masal cümlelerinde geçen gibi, hani "gökten üç elma düştü" şeklinde o masal cümleleri sıralanıyor ya, "Kilis'e bir şekilde roket mermileri düştü." şeklinde haberler servis ediyor. Acı olanı, insanlar yaşamını yitiriyor, ağır yaralananlar oluyor. Demin, Genel Kurul açılırken de ilk başlangıçta söyledim, sadece ocak ayından bugüne kadar Kilis'te 17 yurttaş yaşamını yitirmiş, 61 yurttaş ağır yaralanmış ve bununla ilgili bu Parlamentoya henüz gelip Hükûmet tarafından bir bilgilendirme yapılmamış. Kilis halkı, bu saldırılardan sonra demokratik tepkisini ortaya koymak üzere sokağa çıktığında her zaman bizim alışkın olduğumuz gazlı, coplu, tazyikli sulu müdahalelere maruz kalıyorlar.
Şimdi, siz bu Parlamentonun gündeminin Kilis halkının yaşamış olduğu sorunlara değdiğini söyleyebilir misiniz, oradaki sorunları çözmek üzere toplandığını, tartışma yürüttüğünü söyleyebilir misiniz? Mümkün değil.
Şimdi, buraya işte birtakım sıra sayılarıyla Avrupa Birliğinin vize muafiyeti için vermiş olduğu ev ödevleriyle ilgili uluslararası sözleşmeler getirilmiş. Tabii ki bu uluslararası sözleşmeler burada görüşülürken bizler muhalefet partileri olarak İç Tüzük'ten kaynaklı olan bütün hakkımızı kullanacağız. Yani madem Parlamento açık, madem bu uluslararası sözleşmeler görüşülecek, hem uluslararası sözleşmelerle ilgili hem de halkın gerçek gündemleriyle ilgili burada görüşlerimizi, fikirlerimizi ifade edeceğiz. Ama ben bakıyorum, bazen AKP Grubundan milletvekilleri, hani "Bir an önce bitsin de evimize gidelim." anlayışıyla, muhalefetin konuşmasından bile rahatsızlık duyuyorlar.
Yani, bakın, böyle bir Meclis işleyişi yok zaten. Sizin hani milletvekilleriniz hep söylüyor ya, "Yasama, yürütme, yargı da bizde." Evet, gerçekten artık yasama faaliyetleri de tamamen yürütmenin talimatlarıyla oluyor. Normalde Meclisin gündemi, çalışma saatleri, çalışma günleri Danışma Kurulunda ortaklaşılarak belirlenir ama bugüne kadar siz, 24'üncü Yasama Dönemi de dâhil olmak üzere, bir gün bile Danışma Kurulunda bu programı muhalefetle ortak yapmış değilsiniz. Hükûmet size oradan program sunuyor, siz de o programı getirip muhalefetin önüne dayatıyorsunuz; ondan sonra, muhalefet burada konuştuğunda ya da halkın gerçek sorunlarından bahsettiğinde de rahatsız oluyorsunuz. E, bunu kabul etmek mümkün değil.
Şu anda AKP Hükûmetinin içeride ve dışarıda yürüttüğü politikalar ülkeyi felakete götürüyor yani hızla bir uçuruma doğru freni boşalmış bir kamyon gibi, maalesef, bu ülkeyi büyük bir faciaya sürüklüyorsunuz. İçeride harp, işte yurtta harp, cihanda harp politikasının bizi getirmiş olduğu bir facia durumuyla karşı karşıyayız. Ya buna karşı doğru dürüst bir tartışma yürütüp doğru dürüst çözümler üreteceğiz ya da burada işte teknik birtakım tartışmalar, Hükûmetin verdiği yasa maddelerini geçirerek bu sorunların çığ gibi, devasa, daha fazla büyüyerek önümüze gelmesine, halklarımızın önüne gelmesine seyirci kalacağız.
Şimdi, bakın, içerideki bu yaşanan süreçle ilgili "İşte, terörle mücadele ediyoruz, kamu düzenini sağlıyoruz..." Ya, ortada bir kamu düzeni, kamu yararı diye bir şey kalmadı. Yani bu saat itibarıyla Şırnak, Yüksekova, Nusaybin, Sur, Silopi, buralara bir gidin; talan edilmiş, viran edilmiş, neredeyse yok edilmiş kent merkezleri var elde, sınır kentlerinde hakeza.
Biz, oysaki buraya gelmeden, bu Mecliste demokratikleşmeyle ilgili, özgürlükleri genişletmeyle ilgili, toplumsal barışla ilgili çok önemli çalışmalar ortaya koyarak bu süreçlerin yaşanmasını önleyebilirdik. İç güvenlik yasasını buraya getirdiğinizde defalarca uyarılarda bulunduk. "Kamu düzeni böyle sağlanmaz. Kamu düzenini eğer böyle sağlayacağınızı söylüyorsanız tam tersi bir sonuçla karşı karşıya kalacaksınız." uyarılarını yaptık ama bugün gelinen tabloda işte bir facia durumuyla karşı karşıyayız. Hâlâ, bakın, çözüm süreciyle ilgili bir yerlerden bir çıkış yapılması gerektiğini söylüyoruz. Hükûmet içerisinde, kabine içerisinde, devlet içerisinde bu yönlü arayışları olanlar oluyor ama maalesef işte, Cumhurbaşkanı devreye giriyor, oradan bir talimat veriyor "Biz sonuna kadar savaşmaya devam edeceğiz." diyor, bütün o tartışmaların önü kesiliyor. Bu şekilde nasıl çözüm üretilecek? Daha dün Dolmabahçe mutabakatıyla ilgili "Ne mutabakatı?" diyor. Yani 28 Şubat, 29 Şubattaki açıklamasına baktığınızda o mutabakatı ne kadar önemli bulduğunu, o mutabakatın aslında kamuoyuna açıklanan içeriğini nasıl beklediğini ve uygulamada da barış getirmesi temennilerini iletmişti. Şimdi o dönem bir gün sonra mutabakatı olumlayan, "Sabırsızlıkla bekliyorduk." diyen Cumhurbaşkanı bugün kalkmış "Bu Dolmabahçe mutabakatı nereden çıktı ya?" diyor. Ben şimdi o sürecin içinde olan birisi olarak yani her türlü detayını da burada paylaşabilirim ama ne etik anlayışımıza ne de siyasi ahlaka bunu yakıştırmamız mümkün değil.
Dış politikayla ilgili hakeza. Suriye ve Rojava politikasında köklü değişikliklere ihtiyaç var. Avrupa Birliğinin önünüze getirdiği ev ödevlerini yapmak yerine, insan hakları, demokrasi, hukuk devleti, temel hak ve hürriyetler konusunda gereğini yerine getirmiş olsaydınız, içeride ve dışarıda barışı önceleyen bir politika belirlemiş olsaydınız, bugün Avrupa Birliği benzeri bir bölgeyi biz kendi bölgemizde oluştururduk. Sınırsız, mayınların, tel örgülerin olmadığı, serbest ticaretin olduğu; İran'la, Irak'la, Suriye'yle, Rojava'yla, Kürtlerle bir bölge sağlamış olsanız Avrupa Birliği bizim kapımızda randevu sırası beklemek zorunda kalırdı.
O nedenle, yani bu gündemin, dayatmış olduğunuz bu gündemlerin çözüm getirmediğini üzülerek ifade etmek istiyorum. Buna karşı da halkın gerçek gündemini bu kürsüden dile getirmeye, mümkün olduğunca da sizi duyarlılığa çağırmaya devam edeceğiz diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)