| Konu: | Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 78 |
| Tarih: | 22.04.2016 |
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı'yla ilgili önergemiz üzerinde konuşmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, çağdaş, demokratik, sosyal hukuk devletlerinde başarı sadece iç siyasette gereğini yapmak, ülkeyi bir adım daha refaha götürmek değildir; aynı zamanda, uluslararası ilişkilerde de ülkenin saygın, yerinde birtakım faaliyetlerde bulunmasını da gerektirir. Şimdi, bizim bu aralar dış siyasetle ilgili pozisyonumuzu alma noktasında öngördüğümüz şey ya da esas olarak kabul ettiğimiz şey, Avrupa Birliğinin vize muafiyeti konusunda bize sağladığı birtakım şartları yerine getirme amacıyla yasa çıkarmaya çalışıyoruz. Siyaseten her sıkıştığımızda, iktidarımız her daraldığında -sürekli konjonktürünü değiştiriyor ama- son zamanlarda özellikle terör olaylarının da yoğunlaşmasıyla bir "millî ve yerli" kavramına sığındı; ne güzel, gerçekten içimizi serinleten güzel bir kavram "millî ve yerli." Şimdi, adımız "millî ve yerli", özlemimiz ya da duruşumuz millî ve yerli ama nedense bugün şu saatte, Avrupa Birliğinin vize muafiyeti sağlaması için, öngördüğü şartları yerine getirmek için toplanıp kanun çıkarmaya çalışıyoruz. Bunun neresi millî, neresi yerli bir duruşun ifadesi? Keşke bunun yerine gerçekten şöyle olsaydı: Millî ve yerli olmanın gereği olarak bunu ülkemizin, insanımızın, vatandaşlarımızın ihtiyacından hareketle; bunları, bir ihtiyacın giderilmesi noktasında millî bir gereksinim olduğunu düşünüp böyle yerine getirseydik. Yani, vize muafiyetine müracaat için giderken, biz, yasamasıyla, yargısıyla, yürütmesiyle gerçekten Batı demokrasilerine taş çıkaracak seviyede yasalarımızla, uygulamalarımızla gitseydik muhteşem bir şey olurdu.
Nedir bunlar, bir iki spesifik örnekle ifade etmek gerekirse: Efendim, yargımızla ilgili sıkıntılar var. İşte, kanun çıkarıyoruz sürekli. Yani, daha önce de buna benzer anlaşmalarımız var, ikili var, yapı içerisinde var, INTERPOL'le var, efendim, savunma sanayisi bağlamında var, güvenlikte var ama 1 tane teröristi bile, cani bir teröristi bile alıp ülkemize getiremiyoruz. Anlaşma var ama uygulamada bir şey yok. Bunları da yapacağız ama uygulamaya ne kadar yansıyacak?
Şimdi, bakıyoruz, efendim, Türkiye, Saydamlığın Artırılması ve Yolsuzlukla Mücadelenin Güçlendirilmesi Stratejisi veya Eylem Planı'nı bugüne kadar güncelleştirmemiş. Ya, bu bizim büyük bir ayıbımız. Yani, bunu Avrupa isteyince mi yapacağız Allah aşkına? Şeffaflık bizim karakterimiz olmalı, millîliğimizin dayanağı olmalı.
Liyakat, mesela, dayatılan şeylerden bir tanesi. Efendim, atamada liyakat önemsenmiyor. Ya, bizim kültürümüzde, bizim o millîliğimizi oluşturan yapı içerisinde liyakat ve ehliyet çok önemli kavramlardır. Biz bunun gereğini yapsaydık yani ön almak gibi daha öncesinde biz bu kanunları çıkarıp uygulamaya koysaydık daha iyi olmaz mıydı?
Yolsuzlukla mücadele... Yolsuzlukla mücadele konusunda gereğini yapsaydık, en ufak dedikodusu dahi olan bir meseleyi şu yüce Meclise getirseydik, enine boyuna tartışsaydık, Yüce Divanlara gidilseydi, suçlu ve suçsuz belirlenseydi, inanın, Avrupa Birliği ilerleme raporlarında bu tür konular hiç gündeme dahi getirilmezdi. İşte, diyoruz ki: Millî ve yerli olma gibi bir iddianız varsa millî ve yerli olmanın yolu yasama, yürütme, yargıya "Oğlan bizim, kız bizim." diyecek kadar demokrasiden uzak, millîlikten uzak bir tavır takınılmazdı. "Yasama da bizim, yargı da bizim, yürütme de bizim." derseniz burada inandırıcı olamazsınız millîlik ve yerlilik konusunda. Onun için, gerçekten bir an önce biz çıkaracağımız yasaları sağlıklı bir şekilde uygulayacaksak önce ülkemizin, milletimizin ali menfaatlerini dikkate almamız gerekir diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)