GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:78
Tarih:22.04.2016

HDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sizi, değerli milletvekillerini ve ağırlıkta olan boş sandalyeleri selamlayarak konuşmama başlamak istiyorum.

Öncelikle şunu ifade edeyim: Bugün Genel Kurul açılırken de ifade etmiştik, Türkiye demokrasisi açısından utanç verici bir günü yaşadığımızı, Can Dündar ve Erdem Gül'ün şahsında gazetecilerin, basın mesleğinin yargı önüne çıktığını, akademisyenlerin şahsında da Türkiye'de düşünce ve ifade özgürlüğünün bugün mahkeme salonlarında olduğunu ifade etmiştik. Her iki davadan da sevindirici haberleri almamız tabii ki bu ülkede hâlâ bir demokrasi damarının dipten dibe bir umut olacak şekilde var olmaya devam ettiğini gösteriyor. Umarız ki önümüzdeki günlerde bu demokrasi damarının bütün antidemokratik uygulamaların önüne geçtiği, güncel gelişmeleri yakaladığı bir dönemi yakalarız.

Tabii, bu kanun tasarısı Avrupa Birliği uyum süreci içerisinde, vize muafiyeti kapsamında Adalet Bakanlığını ilgilendiren bir düzenleme olarak buraya getirildi. Ancak, Türkiye'de yargının siyasallaştığını artık sanırım iktidar partisinin milletvekilleri de büyük bir çoğunlukla kabul ediyorlar. O yönlü yaptığımız eleştirilere eskisi gibi itirazlar artık bu kürsüden dile getirilmiyor.

Yani ben çok tekrara düşmek istemiyorum ama "Yargı, yasama, yürütme hepsi bizde.", "Oğlan bizim, kız bizim." çıkışları bu konuda artık iktidar partisi milletvekillerinin de bir gerçeği kabul ettiğini ve bunu kamuoyuna pervasız bir şekilde ifade etmeye başladıklarını açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Bu siyasallaşan yargının, altına imza attığı son yargılama süreci de Ergenekon davasıyla ilgiliydi. Ergenekon davası, hatırlarsanız, 12 Haziran 2007 tarihinde başladığında o dönem AKP ile cemaat arasında bir ortaklık vardı ve işte, İstanbul'da ortaya çıkarılan bombalar, yakalanan silahlarla birlikte büyük bir darbe planının teşhir edildiğini, Türkiye'nin bağırsaklarını temizlediğini, sivil siyaset üzerindeki vesayet anlayışının kaldırıldığını hem dönemin Başbakanı hem de iktidar yetkilileri defalarca dile getirmişlerdi. Hatta o dönemin manşetleri var elimde. Ben, tabii, hepsini tek tek büyütmedim ama, bakın, neredeyse tıpkı bugünkü gibi yani yandaş medyada tek bir yerden servis edilmiş gibi aynı manşetler atıldı: İşte, "19 darbeciye müebbet", "Derin devlete müebbet", "Darbeye müebbet", "Ömür boyu Silivri", "Tarihî davada ceza yağdı: Ağır darbe", "Cuntaya ceza yağdı", "Ceza yağdı", "Ergenekon'da müebbet yağdı", "Ceza dalgası" şeklinde yani sayısız, işte, iktidara yakın basın kuruluşlarındaki o manşetler de aslında o gün açısından iktidarın, AKP'nin ve AKP-cemaat ortaklığının duruşunu gösteriyordu. Ancak ne zaman ki AKP-cemaat ortaklığı bitti, AKP'nin yeni ortaklıklara ihtiyacı doğdu AKP-Ergenekon ortaklığı başladı; daha doğrusu, yani, saray-Ergenekon ortaklığı diyelim, saray-Ergenekon ortaklığı başladı. Ondan sonra dava sürecinde de çok farklı gelişmeler yaşanmaya başlandı. Biz Ergenekon davası ilk başladığı dönemde de hep şunu dedik: Fırat'ın doğusunda gerçekten Ergenekon örgütünün işlemiş olduğu suçların üzerine gidilmiyor. Köy yakmalar, faili belli cinayetler, asit çukurlarında gençlerin katledilmesi, gözaltındaki infazlar vesaire gibi burada belki saatlerce sıralayabileceğimiz insanlığa karşı suçlarla ilgili bu dava sürecinde hiçbir önemli gelişmenin üstüne gidilmiyor demiştik. Fırat'ın batısında da yani bu suç örgütünün âdeta masumiyetini topluma empoze etmek için ilgili ilgisiz herkesi alarak yani hepimizin bildiği gazetecileri, yazarları, tıp adamlarını, bilim adamlarını içeriye alarak da bu soruşturmanın sulandırıldığını ve dolayısıyla bu soruşturma sürecinin de siyasallaşmış bir yargı tarafından bilinçli bir şekilde işletildiğini ifade etmiştik ve nitekim, bugün gelinen aşamada, yeni kurulan ortaklık sayesinde yani saray-Ergenekon ortaklığı sayesinde Yargıtay Ergenekon davasının bozma kararını verdi ve o demin bahsettiğim manşetleri tamamen tekzip edecek şekilde -deminki manşetleri tek tek okumuştum-yani, bugün en bilinen havuz medyasının "Aslında böyle bir örgüt yokmuş", "Yargıtay kumpası bozdu" ve "Ergenekon sil baştan" gibi birtakım manşetleriyle de aslında bu yargıya ne kadar güvenilmeyeceği bir kez daha ortaya çıkmış oldu.

Açıktır, biz zaten Sur, Cizre, Silopi'de yaşanan vahşet tablolarından bahsederken de burada yeni bir ortaklığın başladığını ve bu ortaklığın Türkiye'yi büyük bir felakete doğru götürdüğünü, buradan mutlaka bir çıkışın yakalanması gerektiğini ifade etmiştik. Kabine içerisinde, Hükûmet içerisinde olan pek çok bakan da bu ortaklıktan rahatsızlığını bir şekilde zaman zaman bize de ifade ettiler yani onu da burada belirtmiş olayım. Hatta, Cizre'de yaralı insanların, sivil üniversite öğrencilerinin vahşet bodrumlarında katledildiği o süreçte Sayın Başbakan da devreye girmişti. Sayın Başbakan o insanların kesinlikle hastaneye nakledileceklerinin sözünü de bize vermişti. Ancak, o söze rağmen bu sahadaki oluşan gladyo yapısı ve Ergenekon ortaklığı Başbakanı da aşan bir üst yerden talimat alarak Başbakanın sözünü boşa çıkarmış ve tarih önünde AKP'yi sorumluluğundan dolayı çok ciddi bir şekilde yargılayacak olan o vahşet tablosunun altına imza atmıştı. Dolayısıyla, bugün böylesi bir yargı sürecinde, bu kadar siyasallaşmış bir yargı düzeninde siz "Uluslararası kamuoyunu yapılacak olan birtakım teknik düzenlemelerle biz kandırırız." gibi bir algıya sahipseniz yani burada ancak kendinizi kandırırsınız.

O dönemin Başbakanı, şimdiki Cumhurbaşkanı Erdoğan, biliyorsunuz, "Ben bu davanın savcısıyım." demişti. Şimdi, ortaya çıkan yeni ortaklıktan sonra yeni dava sonucuna göre tek bir cümlesini henüz duymuş değiliz. Bu davanın siyasi savcısı ne oldu? Her konuda günde yirmi dört saat neredeyse bütün televizyon ekranlarını işgal eden beyanatlar veren Erdoğan daha tek bir cümle bile kullanmış değil. Merak ediyoruz yani, bu davanın madem savcısıydı, ortaya çıkan yeni ortaklık -işte, biz buradan, Meclis kürsüsünden ifade ediyoruz- ve bu yeni ortaklığın üstüne gelişen bu yargı kararını nasıl değerlendiriyor? İlginçtir, sizin bütün ortaklıklarınızda yani gerek cemaat ortaklığı gerek Ergenekon ortaklığında arada ezilenler hep Kürtler, bu ülkedeki devrimci ve demokrat ezilen halklar oluyor. Yani cemaat döneminde KCK davası adı altında yürütülen siyasi soykırım operasyonlarında 10 bine yakın arkadaşımız cezaevine alınmıştı. Şimdi Ergenekon ortaklığında o dönemi katbekat aşan gözaltı ve tutuklama furyası, ciddi siyasi soykırım operasyonları devam ediyor. 1990'lı yıllarda mevcut durumda, işte, köyler yakılıyordu, şimdi yeni ortaklıkta artık ilçeler, il merkezleri yakılıyor. Büyük bir talan politikası maalesef sürdürülüyor ve bütün bunların üzerine de siz çıkıp burada işte "Biz AB'ye uyum yasaları çıkarıyoruz." kandırmacasını bu topluma yutturmaya çalışıyorsunuz. Dediğim gibi, ancak kendinizi kandırabilirsiniz. Avrupa Birliğiyle ilgili şu anda elimizde bulanan tek şey, insanlık dışı bir şekilde onlara tehdit aracı olarak kullandığımız mülteci kartıdır. Onun dışında Avrupa Birliğinin uyum kriterleriyle ilgili tek bir gerekliliği Türkiye yerine getirmedi. Zaten, hazırlanan raporun hemen kargoya verilmesinin temel sebebi de odur. Amerika'dan, ABD'den insan hakları raporu yine aynı şekilde Türkiye'nin içerisine girmiş olduğu, içeride ve dışarıda içerisine girmiş olduğu bu savaş girdabını açık bir şekilde ortaya koyuyor. Yani ben umarım ki Hükûmette ve AKP Grubunda bu saray-Ergenekon ittifakına karşı sesler daha fazla yükselir, Sayın Davutoğlu ile saray arasındaki bu çelişkiler üzerinden ifade edilen...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - ...temel politikalardaki bazı şeyler daha yüksek sesle tartışılır diye temenni ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)