GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:78
Tarih:22.04.2016

MHP GRUBU ADINA MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Aziz Türk milleti, değerli milletvekilleri; 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı'nın ikinci bölümü hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle...

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, milletvekillerini uyarın da bari gürültü yapmasınlar, çıkan çıksın.

BAŞKAN - Sayın Parsak, sürenizi yeniden başlatacağım.

Sayın milletvekilleri, Genel Kuruldan dışarı çıkıyorsanız bunu lütfen bir sessizlik içinde yapınız, kürsüde konuşmacı var.

Yeniden başlatıyorum sürenizi Sayın Parsak.

Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Efendim, çıksınlar da öyle konuşalım.

MEHMET PARSAK (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu vesileyle sizleri ve Gazi Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, kanun tasarısının ikinci bölümünde soruşturmanın, kovuşturmanın ve infazın devri; devir sonrası işlemler, hükümlülerin ülkemize veya ülkemizden dışarıya nakli ile bu kapsamdaki masraflar düzenlenmektedir.

Soğuk savaşın sona ermesi ve sonrasında oluşan küreselleşmeyle birlikte tüm insanlık için ortak kabul edilebilecek değerler oluşturulmaya başlanmış, bu çerçevede "uluslararası hukuk" ve "uluslararası adli iş birliği" gibi kavramlar hızla önem kazanmıştır. Dünyanın neresinde olursa olsun, her türlü suç ve suçlunun soruşturulması, yargılanması ve cezalandırılması bakımından uluslararası adli iş birliğinin zorunlu olduğu aşikârdır.

Az önce ifade ettiğim gibi, uluslararası adli iş birliği, bahsettiğim şekilde kaçınılmaz olmakla birlikte, bu kanun tasarısına genel olarak baktığımızda, ne yazık ki her noktada önemli eksiklikler göze çarpmaktadır. Bilindiği üzere, hukukta 4 çeşit kural vardır. Bunlar emredici kurallar, tamamlayıcı kurallar, yorumlayıcı kurallar ve tanımlayıcı kurallardır. Bu çerçevede bakıldığında, her maddede Adalet Bakanına geniş çaplı takdir yetkileri tanınması kabul edilemez bir durumdur. Uluslararası hukukumuzu, yeri geldiğinde ülke güvenliğimizi ve itibarımızı ilgilendiren bu önemli düzenlemelerin uygulanmasında Adalet Bakanına bu denli yetki tanınması hukuki ve adil olmaktan çok, keyfî ve siyasi bir yaklaşımdır. Bu durum ülke menfaatinden çok, siyasi ve şahsi menfaatlerin düşünüldüğünü akıllara getirmektedir.

Kanun tasarısındaki önemli bir başka eksiklik ise infazın devrini talep yetkisinin kimde olacağı hususudur. Tasarıyla bu yetki zımnen de olsa, mahkûmiyet hükmünü veren devlete verilmiştir. Ancak, ilerleyen safhalarda doğabilecek tereddütlerin önlenmesi bakımından söz konusu hükme ilgili maddede sarahaten yer verilmesi faydalı olacaktır. Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi'nde, hükümlünün nakledilmeyi isteyebileceği belirtildikten sonra naklin hükmü veren veya naklin yapılacağı devlet tarafından talep edilebileceği ifade edilmiştir. O sebeple, tasarıda talep mercilerinin açıkça gösterilmesi gerekmektedir. Benzer şekilde, tasarının Türkiye'ye hükümlü naklini düzenleyen 30'uncu maddesinde, yabancı devlette hüküm giymiş bir kişinin Türkiye'ye nakli için hükümlünün Türk vatandaşı olması veya Türkiye'yle güçlü sosyal bağlarının bulunması bir şart olarak kabul edilmektedir. Nitekim tasarının "Türkiye'den hükümlü nakli" başlıklı 32'nci maddesinde de Türkiye'de hüküm giymiş bir kişinin yabancı devlete nakli için hükümlünün nakledileceği devletin vatandaşı olması veya bu devletle güçlü sosyal bağlarının bulunması bir şart olarak kabul edilmiştir. Bunlara karşılık, Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi'nde bir hükümlünün naklinin ancak hükmü yerine getiren devletin uyruğuysa gerçekleştirilebileceği belirtilmektedir. Bu itibarla, tasarıdaki "güçlü sosyal bağlarının bulunması" ibaresinin söz konusu uluslararası sözleşmeye uygun hâle getirilmesi, ilgili maddelerde aidiyet hususunun net bir şekilde işlenmesi ve vatandaşlık bağı vurgusunun özellikle yapılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, milyonlarca Türk'ün vatanlarından uzak bir şekilde Almanya, Belçika gibi acı vatanlarda yaşadıkları düşünüldüğünde tasarının gurbetçilerimiz açısından da önemli olduğunu fark etmemiz gerekmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak seçim beyannamemizde, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın adalete erişiminin önündeki yapısal ve hukuki engellerin uluslararası iş birliği imkânlarına ağırlık verilerek kaldırmayı sağlayacağımızı belirtmiştik. Hoş, Türkiye'de yaşayan vatandaşlarımızın bile adalete erişiminin boyutları ve adalete olan güvenleri düşünüldüğünde Avrupa'daki vatandaşlarımızın durumlarından bahsetmeye ne yazık ki sıra gelmemektedir. Hem ülkemize karşı suç işleyen yabancıların gereği gibi cezalandırılması hem de yurt dışında herhangi bir suçtan hüküm giymiş yurttaşlarımızın haklarının yenmemesi için bu tür düzenlemelerde gerekli hassasiyet gösterilmelidir.

Bu noktada, ülke olarak yaşadığımız ve hepimizin vicdanında bir yara olarak kalan Fehriye Erdal olayını da hatırlatmak isterim. Bilindiği gibi, DHKP-C üyesi Fehriye Erdal, Ocak 1996'da Özdemir Sabancı ile beraberindeki ToyotaSA Genel Müdürü Haluk Görgün ve sekreteri Nilgün Hasefe'yi öldürmüştü. Cinayet sonrası Belçika'ya kaçtığı öğrenilen terörist, 1999 yılında kaldığı evde yangın çıkınca sahte pasaportla yakalanmış, daha sonra da yargılanarak bir yıl cezaevinde kaldıktan sonra 2000 yılında serbest bırakılmıştı. Fehriye Erdal cezaevinden çıktından sonra sözde kayıplara karışmış, Türkiye Cumhuriyeti'nin bile yerini bildiği teröristi Belçika Hükûmeti bir türlü bulamamıştı. Ülkemizin bir daha bu ve benzeri muamelelerle karşılaşmaması için iktidarın gerekli tedbirleri almak durumunda olduğu kuşkusuzdur.

Sayın milletvekilleri, tasarının bir başka sakıncalı tarafı ise tasarının 27'nci maddesinde yer alan "İnfaz sırasında, hükmün verildiği devlette veya Türkiye'de genel veya özel af kabul edilmesi ya da suç ve cezayı ortadan kaldıran veya hafifleten bir sebebin ortaya çıkması hâlinde hükümlünün hukuki durumu hakkında bulunduğu yer ağır ceza mahkemesince karar verilir." hükmüdür. Bu hükümle, yabancı bir devlette hüküm giymiş olanların Türkiye'ye iadesi talep edilerek, iddiasıyla yeni bir sebep ve durum ortaya çıktığı iddia edilmek suretiyle hüküm hafifletilebilecek veya ortadan kaldırılabilecektir. Tasarı, bu yönüyle kara para aklama ve yolsuzluk nedeniyle Türkiye'nin gündeminde olan ve ülke dışında yargılanmakta olan kişiler ve özellikle son günler itibarıyla Reza Zarrab gibi örnekleri düşünüldüğünde farklı bir anlam kazanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıda, örneğin, ülkemize ısrarla iade edilmeyen bölücülerin, teröristlerin iadesini mümkün kılacak düzenlemeler görmek isterdik. Bu tasarıda, bölücü terör örgütünün bazı ülkelerde yuvalanmasının ve destek görmesinin önüne geçebilecek, ülkemizin uluslararası itibarını koruyacak maddeler görmek isterdik. Bu tasarıda, ülkemize ve milletimize ihanet eden, yetim hakkına el uzatanlardan hesap sormaya yönelik maddeler görmek isterdik. Üzülerek ifade etmek isterim ki, bu tasarı bu tür hassasiyetler bir yana hakkımızı bile savunmayı unutmuş, konuyla ilgili yaşadığımız sorunları gidermekten çok uzak bir şekilde karşımızdadır.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısı, ülkemiz ile Avrupa Birliği arasında devam etmekte olan vize serbestisi diyaloğu süreci kapsamında vize serbestisi yol haritasında ülkemize ait yükümlülükler arasında yer alan cezai konularda uluslararası adli iş birliği alanında özel bir kanuni düzenleme yapılması kapsamında alelacele olarak çıkarılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Avrupa Birliği ülkelerine vizesiz seyahat etmesine elbette karşı çıkacak değiliz ancak yetkililerin tabiriyle "Kayseri pazarlığı"nın bir sonucu olarak özensiz bir şekilde Meclise getirilen bu kanunlar ülkemizi her noktada bağlamaktadır. Yarın bu düzenlemeler uygulanırken karşılaşılması muhtemel sorunlar burada on dakika içerisinde ifade edilecek bir boyutta değildir.

Uluslararası adli iş birliğinin ülkeler arası eşitlikle ve temel ilkeler çerçevesinde olması gerekmektedir. Adalet Bakanının, yani tek bir kişinin inisiyatifinde olan adli iş birliği, tabii ki, ileride büyük sıkıntılara sebep olabilecektir. Adalet Bakanının ülkemizdeki mevcut adalet sistemini getirdiği durum düşünüldüğünde, uluslararası adli iş birliği konusunun akıbeti konusunda hemen hemen hiç kimsenin bir şüphesi olacağını düşünmüyorum. Türkiye'nin itibarı ve gerçek anlamda bir uluslararası adli iş birliği gerçekleştirilmek isteniyorsa bu kanun tasarısının yeniden ele alınması ve sakıncalı maddelerinin düzenlenmesi gerekmektedir. Yok, niyetiniz Avrupa'yı memnun etmek, "Bu kanunu ne yapın edin Meclisten geçirin." emrini yerine getirmekse daha önce yaptığınız gibi torba kanun çöplüğünüze benzer bir tasarı daha eklenecektir.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi, sorumlu muhalefet anlayışı içerisinde sorunlarımıza çare olacak her türlü kanun teklifinde yapıcı yaklaşımını ortaya koymuştur. Ancak Ali kıran baş kesen bir tavırla bu yüce Meclis bünyesinde kanunları ardı ardına geçirmek milletin iradesini âdeta yok saymaktır. Eksikliklerle dolu tasarıları burada sabaha kadar tartıştırıp, sandalye demokrasisiyle Meclisten geçirmenin kimseye ve özellikle de Türk milletine faydası yoktur.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak Türk milletinin lehine olan her türlü çalışmayı durup dinlenmeden gerçekleştirmeye hazırız. Türk milletinin menfaatlerini merkeze almayan bu ve benzeri tasarılarda ise sabaha kadar karşınızda dimdik durmayı da milletimizin bize verdiği bir görev olarak sonuna kadar sürdüreceğiz.

Sözlerime böylelikle son verirken yüce Meclisi ve sizleri bir kere daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)