GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:78
Tarih:22.04.2016

ERKAN HABERAL (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, ülke olarak sıcak gelişmelerin hiç eksik olmadığı Avrasya coğrafyasının en kritik bölgelerinin birinde yaşıyoruz. Sadece farklı kültür ve medeniyetlerin buluştuğu değil, aynı zamanda, ekonomik gelişmenin can damarlarında dolaşan temel elementi oluşturan enerji kaynaklarının da doğal geçiş yollarının kesiştiği bir noktada bulunuyoruz. Bu, tarihî ve coğrafi vasfımız Türkiye'mizin başlı başına bir kilit konum kazanması için yeterli olmaktadır. Ülkemizin yeryüzünde ender rastlanan ayrıcalıklı konumu, tabii olarak, hem millî imkân ve avantajlarımızı hem de millî görev ve sorumluluklarımızı birlikte artıran bir sonucu beraberinde getirmektedir.

Türkiye, uluslararası alandaki hem ikili hem de çok taraflı siyasi ve ekonomik ilişkilerinde bu tarihî mirasların ve temel tercihlerin gereklerini yerine getirmeye çalışmıştır. Türkiye, 1980'li yıllardan günümüze değin maruz kaldığı yaygın ve vahşi terör eylemlerine rağmen uluslararası sorumluluklarına bağlı kalmayı tercih etmiştir. Bunun karşılığında, özellikle Avrupalı devletlerden yakın destek ve anlayış yerine, daha çok, eleştiri ve anlayışsızlık görmüştür. Ülkemizin terörle etkin ve kararlı mücadele için yaptığı çağrılara çoğu zaman olumsuz cevap verilmiş, uyarıları ve önerileri göz ardı edilmiştir. Terör tehdidine sürekli dikkat çeken bir ülke olarak dile getirdiği şikâyetlere kulaklarını tıkamışlardır.

11 Eylül, terörizmde milat olmuş, Amerika Birleşik Devletleri'ne yönelen büyük terörist saldırılar ve daha sonra, günümüzde de devam eden çeşitli Avrupa başkentlerinde gerçekleştirilen saldırılar sonrasındaki yaşanan gelişmeler, bu açıdan da önemli sonuçlar ortaya çıkartmış, Avrupa Birliği uyum yasalarına, kanunlara, iş birliği anlaşmalarına temel dayanak oluşturmuştur. Her şeyden önce, terörün nerede, ne zaman, kimi nasıl vuracağı belli olmayan kör ve vahşi bir yöntem olduğu bir kez daha anlaşılmıştır.

İkinci olarak, terörizme karşı ortak, etkin ve kararlı bir mücadelenin yürütülmesinin zorunlu olduğu görülmüştür.

Üçüncü olarak, terörizmle uluslararası mücadelede müşterek kavram ve yöntemlerin tespit edilmesinin gerekliliği ve bu alandaki çifte standartların yanlışlığı ispat edilmiştir.

Dördüncü olarak, giderek büyüyen küresel adaletsizliklerin ve eşitsizliklerin uluslararası terörizmi besleyen bir zemin yarattığı ortaya çıkmıştır.

Son olarak, özellikle Avrupa Birliği üyesi ülkelerin her türlü terörizmi ciddiye almaları gerektiği bir kez daha anlaşılmıştır.

Bugün, birçok terörist örgütünün bazı batı Avrupa şehirlerini mesken tuttuğu açık bir gerçek olarak gözler önüne serilmiştir ama bütün bunlara rağmen, karşımızda, Türk milleti ve devletinin her türlü değerine ve zenginliğine saldıran bölücü ve yıkıcı terör örgütlerini mücadele kapsamı içine almakta zorluk çeken, gelişip serpilmelerinde rol oynadıkları terör canavarının gölgesinden endişe eden bir Avrupa yönetimi bulunmaktadır. Maalesef, PKK ve DHKP-C gibi kanlı eylemlerin sahipleri olan terör örgütleri konusunda hâlâ karar vermekte zorlanmaktadırlar. Türkiye'nin, tabii olarak böyle bir anlayışı ve yaklaşımı kabul etmesi de mümkün değildir.

Bugün, başta Avrupa Birliği yönetimi olmak üzere, Batı dünyası terörizmle mücadelede büyük bir tutarlılık ve samimiyet sınavından geçmektedir. Bu sınav, aynı zamanda Türkiye'yi ne kadar dost ve müttefik olarak algıladıklarının da bir göstergesidir.

Böyle bir çerçevede, uluslararası terörizm ile onu besleyen kaynak ve sorunlarla da çok yönlü mücadele etmek ve müşterek politikalar geliştirmek gerekmektedir. Uluslararası terörizme karşı yürütülmesi gereken mücadele, uluslararası hukuk ve insan hakları gibi temel değerlere bağlı olarak sürdürüldüğünde de daha etkili ve netice alıcı olacaktır. Bu mücadelenin başarılı olabilmesi için başta Avrupa Birliği, milletlerin eşitliği ve iş birliği temel ilkesine saygılı olmak zorundadır. İkiyüzlü ve ilkesiz tutumlarını sürdürerek Türkiye'yle alay geçmekten vazgeçmeli, önce samimiyet sınavında "Ben samimiyim." diyerek bütün ne varsa ortaya koymalıdır.

Aslında, bir hikâye vardır, yeni doğmuş tavşan ile yılanın hikâyesi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN HABERAL (Devamla) - İkinci bölümde anlatayım Sayın Başkan.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)