Konu: | Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 78 |
Tarih: | 22.04.2016 |
MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Halkların Demokratik Partisi ve grubum adına 278 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 18'inci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Herkesi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, bugün Avrupa Birliği vize serbestliği için ardı ardına geçirilmeye çalışılan tüm bu yasaların, eğer güçlü bir demokrasi kültürü oluşturulamazsa sonuç vermeyeceği ortadadır. Peki demokrasi nedir? İki bin beş yüz yıldan bu yana sıklıkla kullanılan demokrasi kavramının kökü Antik Yunancaya dayanmakta; "demos" "halk" anlamına gelmekte, "kratos" ise "iktidar" anlamına gelmektedir yani demokrasi terim olarak "halkın iktidarı" demektir.
Tabii ki her demokrasi rejimi bir devlet biçimi içerir fakat her devlet demokrasiyi içermez. Bir ülkede gazeteciler gazetecilik yaptığı için yargılanıyorsa, bir ülkede siyasetçiler siyaset yaptıkları için tutuklanıyorsa, merkezî makamlar yargı üzerinde bir baskı aracı olarak tutuluyorsa demokrasiden bahsetmek mümkün değildir.
Özellikle, modern demokrasilerde siyasi yapı ve işleyiş yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında kurulan dengelerle şekillenir. Fakat, bu dengeyi sağlamakla yükümlü olan iktidar "Yasama bizde, yargı bizde, yürütme bizde." diyerek temel dengeleri dahi gözetmediğini açık bir şekilde dile getirmiştir. Demokrasinin değer ve anlayışlarından uzaklaşan bir yöntemle karşı karşıyayız ve bu anlayışın AB yolunda sonuç vermeyeceği de apaçık ortadadır. İngiltere zaten bunun ilk adımını attı. David Cameron "Schengen bölgesinde değiliz, ayrıca Türklere vize serbestisi teklifinde bulunan kararı Schengen bölgesi aldı. Biz böyle bir karar almadık, almayacağız da. Ancak, vizenin ülkelere yerleşip çalışmadan çok, ziyaret hakkı veren bir vize olduğunu hatırlayalım. Schengen ülkelerini vizelerle ziyaret eden Türklerin Britanya'ya gelme ya da otomatik olarak ülkeye girme hakları yok. Bunu net bir şekilde anlamak çok önemli." ifadesini kullandı. Bu da Avrupa'nın bakış açısını az çok ortaya seren bir ifadedir.
Bugün Türkiye'de birçok uluslararası platformda basına yönelik baskılar, antidemokratik uygulamalar, sokağa çıkma yasaklarının olduğu illerde yaşananlar, sivil ölümler, hak ihlalleri, tutuklu siyasetçi ve gazeteciler gibi birçok konuda sorulara maruz kalıyoruz. Bu sorulardan "Ülkemizi ve Hükûmetimizi yıpratmaya çalışıyorlar. Propaganda amaçlı, algı yönetme amaçlı." diyerek sıyrılamazsınız. Ne yazık ki bunlar Türkiye'nin gerçekleri. Fakat, hâlâ güvenlikçi politikaları önceleyen bir iktidar yapısı bulunmakta. Güvenliği önceleyen her çözüm anlayışı, bugünün Türkiyesi'nde net bir biçimde görüldüğü üzere merkezîleşmeyi, kutuplaşmayı, baskı ve şiddeti doğurmaktan başka hiçbir şeye hizmet etmemiştir. Oysa gereken, insanı ve toplumu önceleyen bir politika üretmektir. Daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük beraberinde güvenli bir yaşamı da getirecektir. İhtiyacımız olan tek şey adil, demokratik ve eşit bir yaşamı inşa etmek için hep birlikte çalışmaktır. Bunun için öncelikli olarak Kürt sorununda barışı sağlayacak çözüm ve müzakere yoluna gidilmesi, barışçıl bir dış politikanın hayata geçirilmesi gerekmektedir. Demokratik, çoğulcu, katılımcı, yetkilerin merkezden yerele aktarılmasını esas alan yeni bir anayasa bu Meclisten geçmek zorundadır. Bunu yaptığımız zaman kapalı kapıların kendiliğinden açılacağına, güçlü ve kalıcı bir geleceği hep birlikte inşa edebileceğimize tüm yüreğimle inanıyorum. Böyle bir anayasa temennimiz değil, ihtiyacımızdır. Aksi takdirde uluslararası tüm alanlarda benzer eleştirel soruları duymaya devam edeceksiniz ve tek sorumlu olarak da kendiniz dışında herkesi göreceksiniz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)