GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Eğitim ve öğretim faaliyetlerinin niteliğini düşürdüğü ve çocuklara yönelik istismar vakalarının artmasına neden olduğu iddiasıyla Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergenin (11/8) ön görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:77
Tarih:21.04.2016

HDP GRUBU ADINA MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Millî Eğitim Bakanımız burada, eğitimin sorunlarını konuşuyoruz. Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği gensoru önergesi üzerine söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, eğitim sisteminin, eğitim ve bilim emekçilerinin yıllardır birikerek artan sorunları her geçen yıl katlanarak artmaktadır. Maalesef, Millî Eğitim Bakanlığı, eğitimde sorunlara kalıcı çözümler üretmek yerine, yeni sorunlar yaratan politika ve uygulamaları nedeniyle eğitim emekçilerine, öğrencilere, velilere sürekli yük olmaktadır.

2015-2016 eğitim öğretim yılında özellikle bölgede yaşanan çatışmalar, sokağa çıkma yasakları ve fiilî sıkıyönetim uygulamaları geçmiş yıllardan farklı sorunları gündeme getirmiştir. Eğitim öğretim yılının çatışmaların ve silahların gölgesinde açılması, üstelik bu sürecin tüm yıl boyunca sürdürülmesi gerek ülkemiz gerekse öğrenci, öğretmen ve veliler açısından benzeri daha önce hiç görülmemiş riskleri ve uygulamaları da beraberinde getirmiştir. Türkiye tarihinde benzer bir örneğine daha önce hiç rastlanmamış bir şekilde, aylardır ülkenin bir bölümünde yaşanan çatışmalar nedeniyle öğrenciler ve öğretmenler can güvenliği endişesiyle karşı karşıya bırakılmıştır. Aylardır bölgede fiilî sıkıyönetim koşullarının yaşanması eğitim öğretimi durma noktasına getirmiştir. Başta çocuklar ve öğretmenler olmak üzere sivil halkın can ve mal güvenliği daha önce hiç olmadığı kadar büyük tehditler ve tehlikelerle karşı karşıyadır.

2015-2016 öğretim yılını geçmiş yıllardan ayıran en önemli farklardan bir tanesi, cumhuriyet tarihinde -daha önce görülmemiş- ilk kez Millî Eğitim Bakanlığı tarafından öğretmenlerin, hizmet içi eğitim bahanesiyle, öğrencilerinden ve okullarından ayrılmak zorunda bırakılmış olmasıdır. Millî Eğitim Bakanlığı Cizre ve Silopi'de askerî operasyon yapılacağı gerekçesiyle eğitim öğretim kurumları olan okulları ve yurtları boşaltmış, ardından, bölge illerinde uzun süreli sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi nedeniyle eğitim öğretim fiilen durdurulmuştur. Yaşanan sokağa çıkma yasaklarının sonucu yüz binlerce öğrencinin eğitim öğretim hakkının gasbedilmesi, çocukların ve sivil halkın hedef hâline gelerek ölmesi olmuştur.

Değerli milletvekilleri, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'nin 6'ncı maddesi çocuğun yaşama hakkına sahip olduğunu ve devletin çocuğun yaşamını ve gelişimini güvence altına almakla yükümlü olduğunu belirtmesine rağmen, 2015-2016 öğretim yılı çocuk ölümlerinin en yoğun yaşandığı bir dönem olmuştur. 2015-2016 eğitim-öğretim yılında sokağa çıkma yasağının olduğu ilçelerde fiilî olarak yüz binlerce öğrenci ve öğretmen eğitim hakkından mahrum bırakılmışlardır. Millî Eğitim Bakanı her ne kadar "Telafi eğitimi yapılacak." iddiasında bulunsa da öğrenci ve öğretmenlerin bu süreçte yaşadıkları travma ve endişelerin telafi edilmesi maalesef mümkün olmayacaktır. Askerî darbe dönemlerinde bile örneklerine rastlanmayan, 1990'lı yılları bile gölgede bırakan yoğun baskı ve şiddet ortamında hem okulların çatışmaların hedefi olması hem çok sayıda okul ve hastanenin tahrip edilmesi ve karakola dönüştürülmesiyle halkın günlük yaşamı, öğrencilerin ve öğretmenlerin yaşamı altüst olmuştur.

Değerli milletvekilleri, bölgede bunlar yaşanırken Türkiye'nin batısında peki eğitim nasıl gidiyor, eğitimde farklı bir gelişme var mı? Buna baktığımızda, siyasi iktidar eğitim sistemini kendi siyasal ideolojik hedefleri doğrultusunda biçimlendirme uygulamalarına hız vermiştir. Eğitimin ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesi denildiğinde akla gelen, devlete ait kurumlarda çeşitli adlar altında para toplanması, özel eğitim kurumlarının kamu kaynaklarıyla desteklenmesi, eğitim politikalarının eğitim-piyasa ilişkilerine göre belirlenmesi ve halkın cebinden yaptığı eğitim harcamalarının belirgin şekilde artması gibi farklı sonuçlarla devam ediyor.

Geçtiğimiz yıllarda devlet okullarının sayısı belirgin bir şekilde azalırken her fırsatta kamu kaynaklarıyla desteklenen, çeşitli muafiyet ve istisnalarla teşvik edilen özel okul sayısında artış devam ediyor. Velilerimiz artık devlet okullarına çocuklarını göndermiyorlar. Özellikle 4+4+4 nedeniyle eğitimin yaşadığı tahribat velilerin bu tavrında belirleyici olmuştur. 4+4+4 özel okulların toplam okullar içindeki payını tam 3 kat artırmıştır değerli arkadaşlar.

4+4+4 ile artan zorunlu seçmeli din dersleri, aşırı kalabalık sınıflar, öğretmen yetersizliği, fiziki koşullar pek çok velinin özel okullara yönelmesini beraberinde getirmiş, bu durum kaçınılmaz olarak devlet okullarındaki eğitimin zayıflamasına neden olmuştur.

Değerli milletvekilleri, eğitim hakkı devredilemez kamusal bir haktır. Bu alanda yapılan çeşitli araştırmaların da gösterdiği gibi, devlet okullarının paralı eğitim uygulamaları yaygınlaştıkça en düşük gelir dilimindeki yüzde 20'lik kesimin eğitim giderleri diğer paylar içerisinde artmaktadır. Peki, bu nasıl karşılanıyor? Bu, temel gıda ihtiyaçlarının kısılması yöntemiyle karşılanıyor.

Değerli milletvekilleri, piyasacı eğitim sistemi, yaşamın her düzeyinde rekabeti, hizmetin bedelini ödemeyi, yurttaşların müşteri hâline getirilmesini hedefleyerek toplumsal eşitsizliği daha da derinleştirmiştir. Aynı bölgeler içerisinde farklı okullar birbirleriyle rekabet içerisine sokularak, maalesef, piyasa kurallarına göre eğitim düzenleniyor. Aynı okulun içinde zenginler ayrı bir sınıf, fakirler ayrı bir sınıf şeklinde eğitime zorlanıyor.

Diğer taraftan, giderek artan eğitimi dinselleştirmeye ilişkin yasal ve fiilî uygulamalar bu dönemde belirgin olarak artmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, cemaatler, vakıf ve derneklerle iş birliği hâlinde dinî referanslara göre eğitimi biçimlendirmeyi ve dönüştürmeyi sürdürüyor.

İktidarın bugüne kadar eğitim sisteminde ve günlük yaşamda ortaya koyduğu temel pratik, her türden dinci, dinî istismarı ilke edinerek tek din, tek dil, tek mezhep anlayışıyla eğitimi tek tipleştirmek olmuştur.

Eğitimde 4+4+4 dayatmasıyla dinci ve kinci nesil yetiştirmeyi hedefleyen siyasi iktidar, bu vakıflarla özellikle son dönemde 4-6 yaş grubuna yönelmiştir. Bu cemaat ve tarikatlarla iş birliği hâlinde, özellikle Sünni resmî dinin temsilcisi durumunda değişik isimlerle kreşler ve okullar açılıyor. 4-6 yaş grubu okul öncesi çağdaki çocuklara dönem başından itibaren dinî eğitim vermeye başlıyorlar. Devlete ait okul ve eğitim kurumlarında belli isimler adı altında para tahsil edilirken, bu vakıf ve derneklerin, tarikatların, cemaatlerin açtığı kreşler bedava hâle getirilerek çocuklarımız oraya yönlendiriliyorlar.

Bugün bunların meyvesini alıyoruz. İşte, daha dün Karaman'da görülen Ensar Vakfı ve benzeri okullarda çocuklarımıza karşı şiddet, cinsel istismar gün geçtikçe neredeyse teşvik edilir bir hâle getirilmiştir.

Okullarımız, tüm diğer farklılıklarımız devre dışı bırakılarak sadece Sünni Hanefi mezhebin bir tek tip eğitim yuvası hâline getirilmiş durumdadır.

Değerli arkadaşlar, eğitim gittikçe artık piyasada satılan bir meta hâline getirilmiştir. Özellikle "Paralelle mücadele ediyoruz." adı altında biliyorsunuz Millî Eğitim Bakanlığının yeni isim verdiği temel liseleri açıyorlar. Bu temel liseler nerede açılıyor? Bir okulda olması gereken hiçbir özelliği taşımadan, çeşitli iş hanlarında, apartman dairelerinde açılışa devam ediyorlar.

Değerli arkadaşlar, bu temel liseler reklamlarında "okul artı dershane, artı test merkezi" şeklinde ilanlar veriyorlar ve bunun karşısında rekabet edemeyen devlet okulları da özel öğretmenler tutmak, özel kurslar açmak şeklinde bu yarışa kendilerini kaptırıp eğitimin içinin tamamen boşalmasına neden oluyorlar. Öğrencilerin özellikle sınava girecekleri yıl, özel ticari işletme statüsünde olan bu temel liseler tercih edilmek zorunda bırakılıyor.

İktidarın asıl niyeti öğrencileri dershanelerden kurtarmak değil, bu bahaneyle kamusal eğitimi tasfiye edip eğitimi tamamen piyasa ilişkileri içine çekmek ve kamu kaynaklarını özel okullara aktarmak şeklinde okullarımız büyük ölçüde tasfiye ediliyor. Bu nedenle, kamusal eğitimin önündeki en büyük engellerden biri olan bu temel liseler derhâl kapatılmalıdır Sayın Bakan. Kamusal eğitimi güçlendiren adımlara ihtiyaç var.

Okullarda ve üniversitelerde eğitim emekçilerine yönelik başlatılan soruşturma, sürgün ve cezaların en yoğun olduğu dönemlerden birini yaşıyoruz. Başta eğitim hakkı olmak üzere, temel hak ve özgürlükler konusunda yıllardır ilkeli ve kararlı duruşlarından taviz vermeyen eğitim emekçileri, kimi zaman tamamen iktidarın denetimine giren yargı ve hukuk kıskacına alınarak cezalandırılmak isteniyor, kimi zaman da tamamen siyasi talimatlarla sürgün kararları veriliyor.

Değerli arkadaşlar, bunun en belirgin örneklerinden bir tanesi: Bölgede yaşanan sorunlar nedeniyle, üretimden gelen haklarını kullanmak için eğitim emekçileri DİSK, TMMOB ve KESK olarak 29 Aralıkta bir günlük iş bırakma eylemi yaptılar ve öğrencilerin, velilerin, yurttaşların yaşam haklarının ellerinden alınmaması gerektiği yönünde açıklamalarda bulundular. Bunun üzerine Millî Eğitim Bakanlığı Türkiye genelinde neredeyse on binlere varan eğitim emekçilerini soruşturma kıskacına almış bulunuyor. Yine, Millî Eğitim Bakanlığında rehberlik kurumunun başında olan Atif Ala bu soruşturmaları yürüten Millî Eğitim müfettişlerini Ankara'da topluyor ve tehditler savuruyor. Bu öğretmenlere ceza verilmesi isteniyor. Bu öğretmenlerin eğitim hakkını engellediği savı üzerinden tam bir ironi yaşatılıyor. Hem eğitim hakkını engelliyor hem de engelleyenin sanki öğretmenler olduğunu kamuoyuna ima etmeye çalışmak suretiyle eğitim emekçilerini kıskaca alıyor.

Değerli arkadaşlar, proje okullarında, eğitim yöneticilerinin, yine, danışman öğretmenlik gibi farklı isimlerle farklı statüler adı altında öğretmenlerin atamasını tamamen kendi kontrol ve yetkilerine alıyorlar. Bunun tek referansı yandaş sendika ve yandaş olma kriteridir. Bununla, yıllardır eğitim yöneticileri, müdürler, şube müdürleri görevinden alındı. Mahkeme kararlarına rağmen, maalesef, proje okullarında da bu okul yöneticilerinin tekrar atanmasının yolu kapatıldı, yandaş sendikalardan atama yoluyla bu giderilmeye çalışılıyor.

Değerli arkadaşlar, hepimizin bildiği, atanamayan öğretmenler problemimiz var. Bugün, 300 bini aşan atanamayan öğretmen var. Öğretmen yetiştirme politikamız yok. Eğitim fakültelerinin ne hâlde olduğunu herkes biliyor. Özellikle, fen fakültesi-eğitim fakültesi arasındaki tespitin nasıl yapılacağı tam bir muammayken öğretmenlerimiz atanmıyor. Öğretmenlerimiz atanmazken bir taraftan ne yapılıyor peki? Bakın, sadece, vekili olduğum Gaziantep'te 10.291 derslik ihtiyacı var ve bunun için öğretmen ihtiyacı varken ucuz iş gücü olsun diye bin liraya, maalesef, yedek öğretmenlik veya paralı öğretmenlik yaptırılıyor. Atanamadığı için, bugüne kadar toplam 41 öğretmen, maalesef, intihar etmiştir değerli arkadaşlar, 41 öğretmen bu ülkede intihar etmiştir.

Yine, okullar, bu tarikatlarla çeşitli anlaşmalar yapıyorlar, projeler uyguluyorlar değerli arkadaşlarım. Bakın, bu projelerden bir tanesi: "Yazarlarımızı okullarımızla buluşturuyoruz." adı altında önerilen yazarlardan birisinin kitaplarında yazılan, işte, bugünkü yaşadığımız felaketin nedeni olan bir kitaptan birkaç şey paylaşmak istiyorum değerli arkadaşlar. Bakın, bunlardan bir tanesi: "Erkek kalbi fethetmeye, kadın ise keşfetmeye çalışır çünkü güç fethe, sezgi ise keşfe açıktır. Kadınlar paylaşır, erkekler pay eder. Şairlik erkek mesleğidir; zaman zaman kadınlar heveslenseler de şiir can çekişir ellerinde ve ancak 'çocuk' denen şiir can bulur onların sinelerinde. Yine, evde bilgisayar çağını yaşıyoruz. Piyasada her türlü bilgisayar var ve bu konuda özellikle bayanlara tavsiyem -kitapta yazıyor değerli arkadaşlar- şudur: Bilgisayarınız tabii ki dizüstü olabilir ama mümkünse eteğiniz diz üstü olmasın. Kapris kadını sorar, erkeği ise yorar."

SAİT YÜCE (Isparta) - Doğru söylemiş.

MAHMUT TOĞRUL (Devamla) - Evet, doğru söylemiş, sizin de anlayışınız bu.

Dolayısıyla, cinsel içerikli tüm bu söylemlerin daha da sayısı artıyor ama benim yüzüm kızarıyor okumaya. Bunlar artarken, gerçekten, işte, bugün şiddetin, cinsel istismarın, saldırının nedenleri ortaya çıkıyor değerli arkadaşlar.

Şimdi, değerli arkadaşlar, diğer önemli bir sorunumuz, kamu emekçilerinin, özellikle eğitim emekçilerinin, 2015-2016 öğretim yılının ilk yarısında yapısal sorunlarına yönelik somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirildiğini söylemek mümkün değil. Okulların eğitim kurumları olmaktan adım adım uzaklaştığı, öğrencilerin yarış atı gibi çalışmaya zorlandığı, siyasal kadrolaşmanın zirve yaptığı, farklı dil ve kimliklerin dışlandığı, eğitimin zaten sorunlu olan niteliğinin daha da kötüleştiği bir eğitim sisteminin sağlıklı nesiller yetiştirmesi maalesef mümkün olmayacaktır.

Değerli arkadaşlar, bugün, bu ülkenin çok dilli, çok kimlikli olduğunu söylüyoruz. Ana dilinde eğitim dünyada vazgeçilmez bir haktır. Bunu defaatle belirtmemize rağmen, maalesef, bugün ana dilde eğitim hâlâ yapılamıyor, önünde büyük engeller var.

Değerli arkadaşlar, ana dili temelli çok dilli eğitim modeli ülkeyi bölmez, aksine toplumsal ve siyasal bütünleşmeyi güçlendirir. Ana dili temelli çok dilli eğitim, dezavantajlarından dolayı eğitimdeki eşitsizlikleri ortadan kaldırır. Ana dili temelli çok dilli eğitim, öğrenci başarısını artırır. Dünyada buna yönelik onlarca, yüzlerce literatür var. Ana dili temelli çok dilli eğitim, eğitimin başarısını artırır, zihinsel olarak toplumu bütünleşik bir toplum hâline dönüştürür. Ana dili temelli çok dilli eğitim, ülke barışına da aynı zamanda büyük bir katkıda bulunur.

Değerli arkadaşlar, bugün, özellikle üniversitelerimizde eğitim tamamen durma noktasına gelmiştir. Özellikle, iki gün sonra "Bu ülkede barış istiyoruz, kan akmasın." diyen eğitimcilerin, derdest edilip cezaevine atılan eğitimcilerin mahkemesi var. Türkiye, bu garabetiyle maalesef, dünyaya gerçekten rezil rüsva olmuş durumdadır. Kendi eğitmenlerini, belki barışı istedikleri için ödüllendirilmesi gereken eğitimcilerini, maalesef, cezaevine atan ve iki gün sonra mahkemeye çıkaran bir ülke olacağız. Biz, eğitim emekçilerinin, üniversitelerin, eğitimin bu getirildiği durumdan mutlak kurtarılması gerektiğini düşünüyoruz. Bunda Sayın Millî Eğitim Bakanının çok miktarda sorumluluğu olduğunu belirtiyoruz ve bu durumuyla, CHP tarafından verilen önergeyi hak ettiğini düşünüyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Özgür ve eşit bir ülkede yaşamak dileğimizi aktarıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)