| Konu: | Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 75 |
| Tarih: | 19.04.2016 |
CHP GRUBU ADINA ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı'nın ilk bölümü hakkında partim adına söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, küreselleşmenin bugün dünyada geldiği durum açısından bu yasa tasarısını ele aldığımız zaman, suçun örgütlülük çapının basit araçlarla büyütülmesine, geliştirilmesine hayli elverişli bir ortamda yaşadığımızı söyleyebiliriz. Propaganda dediğimiz aygıt, örneğin, artık sadece meydanlarda, alanlarda, bu kürsülerde yapılmıyor; aklımıza gelebilecek her konunun icra alanı, cebimizdeki telefonlarla erişebildiğimiz, hiçbir yasaklamanın engel olamadığı sosyal medya ortamlarında yaşanıyor. Arap Baharı'ndan "occupy" hareketlerine kadar sosyal medyanın gücüne her birimiz ayrı ayrı şahidiz, bu güce de tabiyiz fakat sosyal medya her zaman, örneğin Gezi gibi tarihî bir değerin inşası için kullanılamayabiliyor, linç çağrıları da benzer bir şekilde sosyal medya üzerinden yapılabiliyor, örnekleri de mevcut. "Sosyal medya" dediğimiz alana erişimin anahtarı olan ağ, bugün bunun çok daha ötesinde imkânlara açılan bir kapı. Bakın, yakın zamanda bu ağ marifetiyle 45 milyon vatandaşımızın kimlik bilgileri tüm dünyanın erişimine açıldı. Teknolojik gelişmelerin dünya siyasetine yön verdiği bir çağda yaşıyoruz. Küreselleşme fevkalade hızlı adımlarla geleceği belirliyor, evet ve fakat suçlar da küreselleşiyor.
Şimdi, bu açıdan böyle bir tasarının, tıpkı diğer yasa tasarılarında olduğu gibi, Adalet Komisyonunda son dönem görüşülüp buraya gelen yasa tasarılarında olduğu gibi, ihtiyaç olduğu, gerekliliği şüphe götürmez. Biz her seferinde aynı şeyi söylüyoruz, bunu size anlatmaya kararlıyız, anlayacağınız günü de iple çekiyoruz. Ne diyoruz? Günlerdir bu Kurulda görüştüğümüz tasarıların birçoğu gereklidir ancak böyle değil. İktidar partisinin bu yöntemi, aslında çıplak gözle görülür olan niyetleri apaçık ortaya seriyor. Bu tasarı, az evvel andığım nedenlerle sınıraşan suçlarla mücadele açısından gereklidir, Türkiye gibi yurt dışında milyonlarca vatandaşı yaşayan bir ülke özelinde ise ayrıca önem taşımaktadır ancak biz bu tasarıların AKP için nerelerden geçtiğini sanmayın ki bilmiyoruz, göremiyoruz; amacın ne olduğunu gayet iyi anlıyoruz.
Şimdi, önümüzdeki günlerde yine buradan söz alıp dikkat çekeceğimiz bir mevzu da bilirkişilik tasarısı olacak. Bugün görüştüğümüz tasarı gibi bilirkişilik meselesinin de yargısal alana ait birtakım yetkilerin yürütme alanına devrini mümkün kılan maddeler içerdiğini göreceksiniz. Adalet Bakanlığı bürokratlarının hâkimin yargılama yetkisi üzerinde tasarrufta bulunmasına mahal verecek düzenlemeler içeren bir tasarının niyetleri sır olamayacak kadar açık, ortadadır. Siyasal iktidarın bu uluslararası iş birliğini siyasi bir nazarla ele alamayacağına inanmamızı beklemek, aslında aklımızla alay etmek olacaktır.
Neden bahsediyoruz? Bakın, mesela Reza Zarrab meselesi. Şimdi bizden Türkiye'nin egemenlik hakları, millî güvenliği, kamu düzeni veya diğer temel çıkarlarının ihlal edilmesi durumunda yabancı devletlerin adli iş birliği taleplerini reddedebilecek olmasına imkân tanıyan tasarının 4'üncü maddesine binaen "Zarrab meselesinde uluslararası iş birliğini reddetmeyecek bir Adalet Bakanlığımız var." dememizi bekleyenler olduğunu düşünüyoruz. Ancak bilmeyen yok, bilmeyen kalmadı, Adalet Komisyonunda apar topar görüştürülen, Genel Kurulda çoğunluğun tahakkümüyle geçirilen tasarılar marifetiyle birçok konuda Bakanlık yetkili kılınmaya çalışılıyor. Hazırlanan tasarıların her biri ayrı şaibe içeriyor, her biri bir yoruma mahal veriyor. Yasaların gerekliliğinin sorun çözücü ya da sorun çıkmasına engel olucu mahiyetleriyle ölçülmesi lazım. Yasalar iktidarların tahkim edilmesi için eğilip bükülürse bunlara artık yasa değil, siyasi ajanda denir. Bizim bu tasarıların niyetlerini ifşa etmekten, yanlışlarına dikkat çekmekten, risklerine değinmekten artık dilimizde tüy bitti.
Değerli arkadaşlar, attığınız her adım, bu ülkenin siyasal ekolojisini allak bullak ediyor. Siz tıpkı yerinden büyük makinelerle söküp başka yerlere diktiğiniz ağaçların doğasıyla oynadığınız gibi bu ülkenin doğasıyla da, siyasi doğasıyla da oynuyorsunuz, bu ülkeyi içten içe tükettiğinizi görmüyorsunuz. Bakın, bu kürsü de artık iktidarın bu doymak bilmez tavrının karşısında kurtarabileceklerimizin sayısını artırmaya çabaladığımız bir ortam hâline geldi. Peki, bu, sizlerin nasıl oluyor da hoşuna gidebiliyor, siz bu güç zehirlenmesiyle daha ne kadar yaşayabileceğinizi düşünüyorsunuz? Bir gün sizler de bugün burada çıkan yasaların konusu olabilecek, muhatabı olabilecek pozisyonda da olabilirsiniz. Bakanlığın keyfince korunup kollanacağınız bir durum olmayabilir. Biz ana muhalefet partisinin milletvekilleri olarak bugün savunduğumuz değerler neyse yarın da aynı değerleri savunacağız.
Şimdi, burada bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum. Bu Mecliste, son dönemde, hızlıca yasalaşıp geçmesi beklenen, "vize muafiyeti" başlığı adı altında işte 70'ten fazla tasarının yasalaşıp geçmesinin beklendiği ve bununla ilgili de tüm partilere kolaylık sağlanması yönünde, hem kamuoyuna yönelik yapılan açıklamalar var hem de yasalar görüşülürken bu kürsüde sıklıkla dile getirilen konulardan biri bu. Gönül ister ki Avrupa Birliği gerçekten vize muafiyeti konusunda bize bu yetkiyi versin, vatandaşımız özgürce gitsin Avrupa'yı gezsin, her yeri ziyaret etsin, vizeyle uğraşmasın. Bu konuda konsolosluk kapılarında vatandaşlarımızın beklemesi hepimiz için büyük üzüntü kaynağı. Dolayısıyla, şayet bu konuda bir düzenleme olacaksa biz canıgönülden bunu destekleriz. İnsanların "Bakın, bu olmayacak." deyip morallerini de bozmak istemiyoruz, umutlarını da kırmak istemiyoruz ancak kamuoyuna böyle sunulan bir olayın gerçeğini de vatandaşlarımıza söylemek bizim boynumuzun borcu, ana muhalefet partisi olarak görevimiz.
Bu konuda, Avrupa Birliği ülkelerinin çok büyük bir kısmında karşı açıklamalar yapılıyor zaten. Daha bu görüşmeler yapılırken, vize muafiyetiyle ilgili Türkiye'de kamuoyuna iktidar tarafından açıklama yapılırken, daha o açıklamaların tabiri caizse mürekkebi kurumadan hemen farklı ülkelerden açıklamalar geldi "Biz, şunlar şunlar olsa dahi vize muafiyeti konusunda herhangi bir şekilde Türkiye'ye izin verilmesini sakıncalı buluyoruz, kabul etmiyoruz." diye. Şimdi, bu konu konuşulduğu zaman şöyle bir karşılık gittiğini görüyoruz, işte "Eğer vize muafiyeti konusunda bize verdikleri sözleri tutmazlarsa biz de kendi yükümlülüklerimizi yerine getirmeyiz." şeklinde. Türkiye olarak biz bu yükümlülüklerimizi fazlasıyla yerine getirdiğimiz gibi, bizim esasında rest çekeceğimiz fazla da bir alan kalmadı. Avrupa Birliğinin en büyük korkusu, sınırımızda yaşanan gelişmeler ışığında oradan Türkiye'ye yaşanan göç dalgasının kendi ülkelerine de sirayet edebileceği, kendi ülkelerindeki sosyal dengenin, ekonomik koşulların bozulabileceği; en büyük endişesi bu, bunun için Türkiye'ye ihtiyaç duyuyor. Ancak, Türkiye zaten alabileceği kadar mülteci aldı, milyonlarca mülteci Türkiye'de yaşıyor şu anda ve yapılan geri kabul anlaşması gereğince de Avrupa Birliği ülkelerinde yakalanıp Türkiye'ye teslim edilen çok sayıda mülteci var ve bunun her gün devamı da geliyor. Dolayısıyla, biz eylül ayından sonra ya da işte haziran ayının sonlarından sonra "Ey Avrupa Birliği, siz bize bunu vadettiniz de yerine getirmediniz, o hâlde biz de taahhütlerimizi yerine getirmiyoruz." gibi bir yaklaşım sergileyecek bir argümana sahip değiliz. Bunu neden söylüyorum? En başta şunun için söylüyorum: Bugün burada konuştuğumuz yasada olduğu gibi, komisyonlara sevk edilen, titizlikle araştırılması gereken, üzerinde durulması gereken birçok yasa tasarısının gerekçesinde Avrupa Birliği konusunda atılacak adımlar, işte Avrupa Birliğinin istediği vize muafiyeti gerekçeleri gibi gerekçelerle geliniyor ve bunun sonucunda da görüşülen yasa tasarıları, burada görüşülüp yasalaşan tasarılar daha sonra tekrardan Meclise düzeltme ihtiyacı içerisinde gelecek. Dolayısıyla, geçmişte, biz, burada yasalaşıp çok kısa süre içerisinde tekrar geri dönen, tekrardan görüşülen yasalar olduğunu biliyoruz. Bunu böylesine bir aceleyle yapmanın ne bize ne Türkiye'ye hiçbir faydası olmayacaktır. Dolayısıyla, bu kadar hızlı görüşülüp yasalaşan başta bu kanun tasarısı olmak üzere, biz burada ana muhalefet partisi olarak gerekli uyarıları yapıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZEYNEL EMRE (Devamla) - Maalesef istemeyiz ama zaman da bizi haklı çıkaracak diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)