GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:75
Tarih:19.04.2016

MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 278 sıra sayılı Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulun siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamın başında, idrak etmekte olduğumuz Kutlu Doğum Haftası'nın Peygamber Efendimiz'i anmak ve onun mesajlarını anlamak için iyi bir fırsat olmasını temenni ediyorum. Bu haftanın, başta terör olmak üzere, ülkemizde yaşanan sorunlar nedeniyle kaybolan huzurun ve parçalanan değerlerin tamirine katkı sağlamasını, Peygamber Efendimiz'e duyulan sevgi ve bağlılığın perçinleşmesine vesile olmasını diliyorum. Devletimizin bekası, vatanımızın ve milletimizin birlik ve bütünlüğü uğruna terörle mücadelede Hakk'a yürüyen aziz şehitlerimize Allah'tan rahmet, gazilerimize acil şifalar, Türk milletine de başsağlığı diliyorum.

20 Temmuzdan bu tarafa maalesef 179 polisimiz, 267 askerimiz, 10 korucumuz, 19 sivil memurumuz, toplam 475 evladımız şehit olmuştur. Bunun yanında, aynı süre içerisinde 250'ye yakın sivil vatandaşımız terörist saldırılardan dolayı hayatını kaybetmiştir, toplam yaralı sayısı ise 1.500'ü geçmiştir. Bir yanda güvenlik güçlerimiz cansiparane terörle mücadeleyi yürütürken diğer yanda terörle mücadeleyi askıya alarak yeni bir müzakere masası kurulması ve terörle mücadeleyi akamete uğratma yönündeki sinsi girişimleri milletimiz adına ibretle takip ettiğimizi belirtmek istiyorum. Türklüğü sindirmek ve tarihten silmek, Türkiye'yi ve Türk milletini yok etmek için sıraya girmiş olan çevreler terörle mücadeleyi keserek yeniden müzakere önermektedir. Türkiye'nin Suriye'ye dönmesi ve Balkanlaşması etap etap hayata geçirilmek istenmektedir. Küresel güçler Türkiye'nin bölünmesi, insan ve toprak temelli parçalanması amacıyla devrededir. Bilinmelidir ki terörle mücadeleyi akamete uğratmaya dönük yeni bir ihanet süreci bölücü terörü daha da azdıracak, anaların gözyaşını artıracak ve şehitlerimizin kemiklerini sızlatacaktır. Bölücü terörün kökü kazınmadan terörle mücadeleden vazgeçip böyle bir süreç başlatacak olanları ise Türk milleti asla affetmeyecektir.

Dün Suriye'nin IŞİD denetimindeki bölgesinden ateşlenen roketatar mermileri Kilis'i vurmuş, 3'ü çocuk 4 Suriye vatandaşının ölümüne, 6 kişinin de yaralanmasına yol açmıştır. Daha önce de Suriye tarafından vatan topraklarına düşen füzelerden dolayı 6 kişi hayatını kaybetmiş, 26 kişi de yaralanmıştır. Suriye yakasından fırlatılan füzeler sınırlarımızı, Kilis ve çevresini kana bulamaya devam etmektedir. Başta Kilis olmak üzere sınır il ve ilçelerimiz diken üstündedir, sınır güvenliğimiz tehdit altındadır. Hükûmeti, acilen, sınır il ve ilçelerinde yaşayan vatandaşlarımızın huzur ve güvenliğini sağlayacak tedbirleri almaya davet ediyorum.

Değerli milletvekilleri, son dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilen kanun tasarılarının, bir hizmet icabı olmaktan ziyade, Avrupa Birliği vize muafiyeti ve benzeri dayatmaların sonucu olarak ve acil biçimde gündeme geldiğini görüyoruz. Bu durum, hem hukuk devleti ilkeleri hem de kanun yapma tekniği açısından mahzurlu sonuçlar doğurmaktadır; görüşmekte olduğumuz tasarı da bu mahiyettedir.

Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu Tasarısı, içeriği daha önce ikili anlaşmalar ve bir kısım kanunlarla iç hukukumuzda kısmen var olmakla birlikte, bunları kodifiye eden bir düzenlemedir; özel nitelikli konuları ve hukukumuza ilk defa girecek bazı kavramları da içermektedir.

Günümüz dünyasındaki gelişmeler örgütlü suçlar için de elverişli bir ortam oluşturmaktadır. Başta terörizm, finansal suçlar ve kitle imha silahlarının yayılması gibi tehlikeler millî güvenlik açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu gelişmelerin sonucu olarak suçlar da küreselleşmektedir. O sebeple, devletler açısından sınıraşan örgütlü suçlarla mücadele büyük önem arz etmektedir. Özellikle finansal kurumlara ve bankalara yönelik siber saldırıların yapıldığı ülke ile bu eylemi yapanların bulunduğu ülke farklıdır. Ülkelerin İnternet sitelerine devletin bilgilerine ulaşmak için yapılan siber saldırılarda da eylemi yapanın yaşadığı ve eylemini yaptığı ülke farklı olmaktadır. Yurt dışında yaşayan milyonlarca vatandaşımız da dikkate alındığında, ülkemiz açısından bu alanda uluslararası iş birliğinin önemi daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Nitekim, Milliyetçi Hareket Partisi olarak seçim beyannamemizde, yurt dışındaki vatandaşlarımızın adalete erişiminin önündeki yapısal ve hukuki engellerin uluslararası iş birliği imkânlarına ağırlık verilerek kaldırılacağı belirtilmiştir. Bu tür problemlerle mücadelede etkinlik sağlanması, suçun ve suçluların yakalanması için ülkeler arası iş birliği şarttır. Kuşkusuz, yeryüzünde hiçbir ülke suçlular için bir sığınma yeri olmamalıdır ve tüm ülkelerin, terörle mücadele başta olmak üzere, suçlarla mücadele konusunda iş birliği yapması kaçınılmaz bir zorunluluk olarak görülmelidir. Aksi takdirde, Ankara'daki patlama Paris'tekinden daha az lanetleniyorsa, Orta Doğu'daki insanların ölümü Avrupa'dakilerden daha önemsiz ve sıradan görülüyorsa, normal karşılanıp tepki verilmiyorsa bu anlayışla terörizme karşı uluslararası düzeyde etkili bir iş birliğinin yapılabilmesi mümkün olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, devletlerin uluslararası adli iş birliğinde öncelikle anayasal düzenlemelerle birlikte uluslararası anlaşmalar ve ulusal hukuk kurallarını uyumlaştırması ve iç hukukta da buna uygun düzenlemeler yapması gerekmektedir. Uluslararası adli iş birliği çerçevesinde suçlunun suç işlediği ülkeye getirilerek yargılama sürecinin tamamlanması veya hakkında verilmiş cezanın infazının yerine getirilmesi için failin geri getirilmesi önemlidir. Ülkemizde suça karışıp yurt dışına kaçanların ya da yurt dışında suça karışıp ülkemize gelenlerin yakalanmasında ve yargılanmasında da uluslararası iş birliği kaçınılmaz bulunmaktadır. Bu çerçevede, Türkiye de uluslararası adli iş birliği alanında diğer ülkelerle çok sayıda ikili ve çok taraflı sözleşmeye imza atmıştır. Uluslararası adli iş birliği alanında özel bir kanuni düzenlemenin bulunmaması uygulamada aksaklıklara sebep olabilmekte ve bu müessesenin yeterince etkin kullanılamamasına yol açabilmektedir.

Tasarıyla "soruşturma veya kovuşturmanın devri" ile "rızaya dayalı iade usulü" gibi mevzuatımızda daha önce düzenlenmemiş uluslararası adli iş birliği müesseselerine de yer verilmektedir. Tasarı amacı itibarıyla uluslararası adli iş birliği alanında diğer ülkelerle zamanın şartlarına göre imzalanmış olan anlaşma hükümlerinin uygulamada farklılıklara yol açmasının önüne geçmeyi hedefleyen bir düzenleme olarak görülmektedir. Bugüne kadar bu konuda yapılmış olan ikili ve çok taraflı anlaşmalar saklı tutulmaktadır. Bu durum, her ne kadar tasarının amaçlarından birisi zamanın şartlarına göre düzenlenen hükümlerin uyumlaştırılması olsa da bazı hususların birleştirilmesinin nasıl mümkün olabileceği sorusunu da akla getirmektedir.

Devletler arasındaki adli iş birliği kapsamında suçluların iadesi, kovuşturma, soruşturma ve infazın devredilmesi ile hükümlünün nakli konuları tek bir kanuni düzenleme çerçevesinde ele alınmaktadır. Bu konuların her birine dair Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar mevcut bulunduğu için, kanun tasarısında sevk edilen düzenlemelerin bahse konu anlaşmalara uygunluğunun tesis edilmesi önem taşımaktadır. Aksi ihtimalde, Anayasa'nın 90'ıncı maddesi hükmü gereği görüşülen kanun tasarısının yasalaşması hâlinde hukuki değerden mahrum kalması gibi bir sonuç ortaya çıkabilecektir.

Bir diğer husus, tasarının ana unsurunu oluşturan merkezî makam olarak Adalet Bakanlığının tespitidir. Bu durum, işlerin hızlı yürümesine katkı sağlayabilecek bir düzenleme olmakla birlikte, alınacak kararların dış politika, güvenlik, siyaset, sosyal ve ekonomik hususlarla da ilgili olması nedeniyle verilen yetki ve sorumluluğun bir bakanlığı aşacak düzeyde olduğu değerlendirilmektedir.

Kanun tasarısında yabancı ülkede bulunan bir kişinin Türkiye'ye iadesine ilişkin talep ve şartlar düzenlenmiştir. Adli mercilerin soruşturma veya kovuşturmanın sonuçlandırılması ya da mahkûmiyet kararının infazı için yabancı ülkede bulunan ve hakkında yakalama veya tutuklama kararı verilen kişilerin iadesini isteyebileceği ifade edilmiştir.

Bunun dışında, madde gerekçesinde bir kişinin Türkiye'ye iadesine ülkemizde işlenmiş bir suç sebebiyle başvurulacağı dile getirilmiştir. Uygulamada doğabilecek tereddütleri engellemek bakımından gerekçe ile madde arasında çelişki görüntüsünün açıklığa kavuşturulması ve gerekçede belirtilen şekilde konunun maddeye dercedilmesi yerinde olacaktır.

"İnfazın devralınması" hükmü kapsamında, yabancı devletçe verilen mahkûmiyet kararının Türkiye'de infaz edilebilmesi için hükümlünün Türkiye'de bulunması şartı getirilmiştir. Öte yandan, tasarının "İnfazın devredilmesi" başlıklı maddesinde ise bu defa Türkiye'de verilen mahkûmiyet kararının yabancı devletçe infaz edilebilmesi için infazın devredileceği devlette bulunan hükümlünün bu devletin vatandaşı olması veya bu devletle güçlü sosyal bağlarının bulunması şartına bağlanmıştır. Oysa, Ceza Yargılarının Milletlerarası Değeri Konusunda Avrupa Sözleşmesi'nde infazın devri için hükümlünün mutat olarak diğer devlette oturması şartı bulunmaktadır. Uluslararası hukukta mutat mesken unsurunun bir ülkede bulunma kadar hafif veya bir ülkenin vatandaşı olma kadar ağır bir şart olmadığı nazara alındığında, tasarıdaki bu maddelerin bahse konu uluslararası sözleşmeyle uyumlu bulunmadığı görülmektedir.

Yine, tasarının "İnfazın devralınması" başlıklı maddesinde yabancı devletçe verilen mahkûmiyet kararının Türkiye'de infaz edilebilmesi için aynı suçtan dolayı Türkiye'de soruşturma ve kovuşturma yapılmamış olması şartı getirilmiştir. Buna karşılık, Türkiye'de verilen mahkûmiyet kararının yabancı devletçe infaz edilebilmesi bakımından tasarının "İnfazın devredilmesi" başlıklı 28'inci maddesinde benzer nitelikli bir şarta yer verilmemiştir.

Belirtilmelidir ki Ceza Yargılarının Milletlerarası Değeri Konusunda Avrupa Sözleşmesi'nin 6/(e) maddesi, infazı yerine getirmesi istenilen devlette ilgili eylemin kovuşturma konusu yapılmış olmasını infaz talebinin reddi gerekçesi olarak kabul etmiştir. Bu itibarla, bahse konu uluslararası sözleşmeyle uygunluk açısından tasarının 28'inci maddesine aynı suçtan dolayı infazı gerçekleştirilecek yabancı devlette soruşturma ve kovuşturma yapılmamış olması şartı getirilmesi yerinde olacaktır.

Kanun tasarısıyla, infazın devrini talep yetkisi zımnen de olsa mahkûmiyet hükmünü veren devlete verilmiştir. Bir diğer ifadeyle, ilgili maddelerin tamamının lafzına bakıldığında kanun koyucunun bunu murat ettiği anlaşılmaktadır ancak söz konusu hükme ilgili maddelerde sarahaten yer verilmesi ilerleyen safhada doğabilecek tereddütlerin önlenmesi bakımından faydalı olacaktır.

Değerli milletvekilleri, tasarının Türkiye'ye hükümlü naklini düzenleyen 30'uncu maddesinde hükümlünün Türk vatandaşı olması veya Türkiye'yle güçlü sosyal bağlarının bulunması, yabancı devlette hüküm giymiş bir kişinin Türkiye'ye nakli için bir şart olarak kabul edilmiştir. Benzer şekilde, tasarının "Türkiye'den hükümlü nakli" başlıklı 32'nci maddesinde hükümlünün nakledileceği devletin vatandaşı olması veya bu devletle güçlü sosyal bağlarının bulunması, bu defa Türkiye'de hüküm giymiş bir kişinin yabancı devlete nakli için bir şart olarak kabul edilmiştir. Buna karşılık, Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi'nde bir hükümlünün nakli ancak hükmü yerine getiren devletin uyruğu ise gerçekleştirilebilecektir. Bu itibarla, tasarıdaki "güçlü sosyal bağların bulunması" ibaresi söz konusu uluslararası sözleşmeyle uyumlu kabul edilmeyecektir. Hükümlülerin Nakline Dair Avrupa Sözleşmesi'nde hükümlünün nakledilmeyi isteyebileceği belirtildikten sonra naklin hükmü veren veya naklin yapılacağı devlet tarafından talep edilebileceği ifade edilmiştir. O sebeple, tasarıda, talep mercilerinin açıkça gösterilmesi yerinde olacaktır.

Kanun tasarısında, ayrıca, esasa ilişkin önemli hususların kanunda açıkça düzenlenmesi yerine alt düzenleyici işlemlere bırakılması doğru değildir. Diğer yandan, "İnfaz sırasında, hükmün verildiği devlette veya Türkiye'de genel veya özel af kabul edilmesi ya da suç ve cezayı ortadan kaldıran veya hafifleten bir sebebin ortaya çıkması hâlinde hükümlünün hukuki durumu hakkında bulunduğu yer ağır ceza mahkemesince karar verilir." hükmüyle yabancı devlette hüküm giymiş olanların Türkiye'ye iadesi talep edilerek, bu madde uyarınca, yeni bir sebep ve durum ortaya çıktığı iddia edilerek hüküm hafifletilebilecek veya ortadan kaldırılabilecektir. Bu yönüyle tasarı, kamuoyunda kara para aklama ve yolsuzluk nedeniyle Türkiye'nin gündeminde olan ve ülke dışında bulunan kişilerle de illiyet kurularak değerlendirilmektedir.

Değerli milletvekilleri, buradaki kaygı, bu kanunun amacının acaba bir aklama ya da cezanın veya infazın hafifletilmesi girişimi mi olduğudur. 1'inci maddede ikili anlaşmalar saklı tutulduğuna göre, suçluların geri verilmesi ve ceza işlerinde karşılıklı yardım anlaşmaları karşısında öngörülen düzenlemeler ne getirecektir? Başlatılan kovuşturmayla ilgili olarak hangi mevzuatın geçerli olacağı adli yardımlaşma taleplerinde belli edilmiş ve farklı bir görüş ileri sürülmüşse iki ülke arasındaki bağlayıcı çözümü uluslararası ceza hukukunda ara buluculuk kurumları mı sağlayacaktır? Bu tasarıyla, örneğin, iade edilmeyen bölücülerin, teröristlerin ülkemize iadesi mümkün olacak mıdır? Bölücü terör örgütünün bazı ülkelerde yuvalanmasının ve destek görmesinin önüne geçilebilecek midir? Ülkemize ve milletimize ihanet eden, yetim hakkına el uzatanlardan hesap sorulabilecek midir? Bu tasarı, bunlarla ilgili olarak karşılaşılan problemleri giderebilecek midir? Teröristler evlatlarımıza kıyarken, şehirlerimizde canlı bombalar patlatılırken PKK'yı başkentlerinde konuk edip sırtını sıvazlayan, 14 Nisan 2016 tarihli raporlarında da utanmadan, PKK'ya orantılı güç kullanılmasını isteyen Avrupa'nın bu pervasızlığının önüne geçilebilecek midir?

Tasarının bütününe bakıldığında, diğer ülkelerde barındırılan terör örgütü militanlarının ülkemize iadesiyle bölücülerin bu ülkelerde yuvalanmasının önüne geçilebilecek ilave bir mekanizma maalesef görülememektedir. Aksine, kişi yararına durum nedeniyle, suçluların avantajlı olan yerlerde kalmasının bir hak hâline getirilmesi söz konusu olmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısı, ülkemiz ile Avrupa Birliği arasında devam etmekte olan vize serbestisi diyaloğu süreci kapsamında, vize serbestisi yol haritasında ülkemize ait yükümlülükler arasında yer alan cezai konularda uluslararası adli iş birliği alanında özel bir kanuni düzenleme yapılması kapsamında acele olarak çıkarılmaktadır. Bu nedenle kanunun içeriği ile ikili anlaşmalar arasında tereddütler ortaya çıkacak, uygulamada birtakım sıkıntılara yol açılabilecektir.

Konuşmamı bitirirken, kanun tasarısının hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)