| Konu: | 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 73 |
| Tarih: | 14.04.2016 |
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 273 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 29'uncu maddesinde önergemiz var. Aslında bu maddeyle -yapılmak istenen şey- mülkiyeti Yatırımcı Tazmin Merkezine intikal eden sermaye piyasası araçlarının hak sahiplerine geri ödemelerindeki usul ve esaslar düzenleniyor. Şimdi, burada biz de bu maddenin tasarı metninden çıkartılmasını talep ediyoruz önergemizde. Buradaki aslında şeyimiz şu: Şimdi, bu orijinal tasarıda yoktu, daha sonra alt komisyonda eklendi. Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yerine getirilmesi amacıyla yapıldığı söylenmekle birlikte aslında hiçbir bilgi verilmedi, daha doğrusu ayrıntılı bir bilgi verilmedi Komisyonda. Bu kapsamda, Yatırımcı Tazmin Merkezi kimlere, ne iadesi yapacak, bu tam olarak bilinememektedir. Bu anlamda yeterli bilgi olmadığı için böyle bir şeyin yapılmasının uygun olmadığını düşünüyoruz.
Şimdi, tabii, konu finans sektörüne ilişkin olunca belki bir miktar bugün finans sistemimizde yaşanan sıkıntılardan bahsetmek uygun olacaktır diye düşünüyorum. Öncelikle şunu ifade etmek lazım ki piyasalarımız likiditeye son derece sıkışık. Yani, birçok insana göre, biz krizlerde bile yani kriz olarak adlandırılan tırnak içerisinde söylüyorum... Bana göre şu anda üç dört yıldır Türkiye ekonomisi bir kriz yaşıyor ancak hani "O belirgin, bizim kriz dediğimiz yıllarda bile bu kadar çok likidite sıkışıklığımız yoktu, fon akım sistemimizde bu kadar sıkıntı yoktu." diye ticaret kesiminden bir serzeniş geliyor.
Şimdi, buradaki temel sorun bana göre şu: Aslında finans sistemi yeteri kadar reel sektörü desteklemiyor. Birkaç tane nedeni var bunun, ayrıntılı olanını daha sonra söyleyeceğim ama bir defa şu düzenlemenin uluslararası finansal raporlama sistemlerine uygunluk açısından da mutlaka yapılması gerekiyor, şu anda bunda ayak sürülüyor: Bugün kredi verilirken -bir işletmeniz var, bilançonuzda varlığınız var- varlıkların güncel değerleri üzerinden hesap edilmiyor. Dolayısıyla, güncel değerlerin dikkate alınmaması da aslında güçlü sermaye yapısı olan firmaların dahi kredi alırken sıkıntı çekmesine ve riskli görünmesine neden oluyor. Bu, bankaları caydıran bir husus ama daha önemlisi şu aslında: Şimdi, biliyorsunuz, Nisan 1999'da, o günkü Hükûmet iş başına geldiğinde ilk yaptığı işlerden bir tanesi Bankacılık Yasası'nı düzeltmek oldu. Yani, 18 Nisanda, zannediyorum, seçim oldu, Hükûmet kuruldu, haziranda Bankalar Yasası değiştirildi. O zaman, biliyorsunuz, BDDK, TMSF kuruldu yani Türkiye'nin 1990'lı yıllardan veya daha öncesinden gelen bankacılık sistemlerindeki bütün sıkıntılarını gidermeye yönelik bir kısım düzenlemeler yapıldı. Daha sonra 57'nci Hükûmet bir kez daha düzeltti bunu. AK PARTİ hükûmetleri dönemlerinde de aslında Bankacılık Yasası'na ilişkin daha sonra düzeltmeler yapıldı ama esas düzenlemeler 57'nci Hükûmet döneminde yapılmıştır. O gün için yapılan hususlar o günün şartlarında son derece doğruydu. Mesela, en önemli risk neydi? Grup kredisi riskiydi. Yani, o tür riskleri dikkate alan bir yasa yapılmıştı ve son derece doğruydu ve o yasa iyi çalıştı. Şu 2008-2009 sürecinde, o günkü yapılan yasalar Türkiye'yi kurtarmıştır büyük buhranlardan. Şimdi, fakat bugün sürekli bununla gitmek de artık mümkün değil, bunu da görmemiz lazım. Yani şimdi, risk tanımlarının yeniden bir değiştirilmesi, ele alınması lazım. Reel kesimi destekleyecek bir finans sistemi kurmamız lazım.
Bugün, şimdi, bakın, arkadaşlar, piyasada böyle küçük bir bunalım olduğu zaman hemen bankalar kredileri geri çağırıyor. Yani işi az çok bozulmuş veya bozulmak üzere olan veya sıkıntılı olan firmalar, zaten krediyi geri çağırdığınız zaman adam tamamen, komple gidiyor. Dolayısıyla bunları düzeltmek gerekiyor, buradaki riskleri yeniden tanımlamamız gerekiyor. Bunun temelinde de bankaların aktif-pasif vade uyumsuzluğu sorunu vardır. Yani bugün maalesef tabii, Türkiye ekonomisi hakikaten çok sağlıklı temellere oturtulamadığı için, önünü göremediği için firmalar ve bireyler... Aslında baktığınız zaman bankaların aktifleri uzun yani uzun vadeli kredi veriyor ama kısa vadeli mevduatla fonluyor, dışarıdan aldığı paralar da kısa vadeli. Dolayısıyla bu vade uyumsuzluğu nedeniyle bankalar da likidite riskine karşı kendilerini korumak için piyasa az bir daraldığı zaman hemen kredileri geri çağırıyorlar, bu, sıkıntıların ekonomide büyümesine neden oluyor. Bunun üzerine gitmek gerekiyor. Bunun için iki tane yapılacak iş var; bir defa, ekonominin temellerini güçlendirmek lazım; ikincisi de Bankacılık Yasası'nda buna ilişkin veya vergi yasalarımızda buna ilişkin tedbirler almamız gerekiyor.
Son söyleyeceğim husus da, uluslararası yatırım bankalarından kredi kullanamıyor Türkiye maalesef, firmalarımız da kullanamıyor. Bunun önünü açacak tedbirleri de Hükûmetin aslında bir an evvel alması gerekiyor. Dolayısıyla piyasa yani fon... Şimdi, bankalar tüketiciye kredi vermeyi tercih ediyor firmalara vermek yerine; bu da Türkiye'nin makroekonomik olarak istemediği, arzu etmediği bir şey. Dolayısıyla hem ekonominin temellerini sağlamlaştırmamız lazım hem de Bankacılık Yasası'nı yeni çerçeveye göre düzeltmemiz gerekiyor.
Ben Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)