| Konu: | AK PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 73 |
| Tarih: | 14.04.2016 |
ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, söz lehinde verildi ama ben, bir plansızlık, programsızlık olduğu için önergenin aleyhinde konuşacağım.
Konuşmaya başlamadan önce, malum, bu hafta, Kutlu Doğum Haftası; tekrar Kâinatın Efendisi'ne binlerce salatüselam olsun diyorum ve onun ahlakıyla ahlaklanmayı da Cenab-ı Allah'ın, hepimize nasip etmesini niyaz ediyorum.
Şimdi, niye aleyhinde konuşacağım? Çünkü maalesef, bugün Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinde olduğu gibi Parlamentoda da bir koordinasyonsuzluk, istikrarsızlık, plansızlık, programsızlık had safhada. Yani öngörülebilir bir çalışma düzeni yok, Adalet ve Kalkınma Partisi, çoğunluğuna güvenerek istediği şekilde Parlamento faaliyetlerini yönlendiriyor fakat buradaki plansızlık, programsızlık tabii, Parlamentonun da itibarını zedeliyor; bunu da görmemiz lazım. Öngörülebilir bir gündem maalesef oluşturulamıyor, Parlamento işlevsizleştiriliyor.
Zaten torba yasalar başlı başına bu sıkıntıların en önemli göstergesi yani kanun tasarıları iyi çalışılmadan Parlamentoya getiriliyor, komisyonlarda yine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu tarafından önergelerle düzeltilmeye çalışılıyor ama düzeltilemediği de ortada çünkü bir kanunu defalarca yapıyoruz. Yani bakın, dikkat edin, yüzlerce defa bazı kanunlarda değişiklik yapıldığını her defasında görüyoruz. Muhalefetin çok haklı talepleri dahi maalesef dikkate alınmıyor, kabul edilmiyor ve dolayısıyla, böyle bir düzensizlik içerisinde işler yürütülmeye çalışılıyor.
Şimdi, ben bugünkü konuşmamda daha çok, son veriler ışığında Türkiye ekonomisi üzerine değerlendirme yapmak istiyorum. 2015 nihai rakamlar ve 2016 projeksiyonları üzerine konuşacağım, ancak buraya geçmeden önce tabii ki devlet kurumlarının önemli olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Devlet kurumlarına itibar kazandırmamız lazım, devlet kurumlarını güçlü tutmamız lazım, devlet kurumlarını yıpratmamamız lazım, bürokrasinin rasyonalizasyonu ve siyasetin rasyonalizasyonu arasında bir optimizasyon sağlamak lazım. Yani kurumlar hiçe sayılarak, sadece Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin çoğunluğuna dayalı bir siyasetin uygulanması, ülke açısından, ülke menfaatleri açısından son derece kötü.
Bunu niye söylüyorum? Şimdi, ekonomi konuşacağız, mesela ekonomiye ilişkin kurumlara bir bakalım.
Hazine Müsteşarlığı yaklaşık iki yıldır vekâletle yürütülüyor. Hazine Müsteşarlığı önemli bir kurumdur; ekonomik kararlar açısından, ülkenin borçlanması açısından, ülkenin maliye politikası ve para politikası açısından önemli bir kurumdur ama iki senedir vekâletle yürütülüyor.
TÜİK vekâletle yürütülüyor. TÜİK Başkanı şubat ayı sonunda emekliye ayrıldı, aslında daha süresi vardı ama ani bir kararla emekliye ayrıldı. Tabii, onun arkasında ne var, onu bilmiyoruz, ancak TÜİK, özerk bir kurumdur ve istatistik üretir, bağımsız bir kurumdur, bağımsız bir kurumun vekâletle yürütülmesi söz konusu olamaz.
Dolayısıyla, böyle olunca ne oluyor? Tabii, devlet kurumlarında zafiyet oluşuyor. Vekâletle yürütülen hiçbir kurum başkanı sorumluluk almaz, kurumlar yıpranır. TÜİK gibi bir kurum açısından baktığımızda da TÜİK kurumsal kapasitesi güçlü bir kurumdur, ancak vekâletle yürütüldüğü sürece, onun ürettiği rakamlara karşı her zaman bir endişe oluşacaktır.
Ekonomi Bakanlığını zaten konuşmaya bile gerek yok, Ekonomi Bakanlığının ismi ayrı, içeriği ayrı. Kalkınma Bakanlığına bakıyorsunuz; Kalkınma Bakanlığı, misyonunun tamamen dışına çıkmış, bölgesel konulara odaklanmış, ortada olmayan bir bakanlık. Yani sadece doğu ve güneydoğudaki bazı meselelerle, bölgesel konularla ilgilenen bir kurum. Hâlbuki, Türkiye resminin tamamını görmesi gereken, Türkiye'nin meselelerine makroekonomik, sosyal ve bölgesel konuların tamamına bakması gereken bir kurum, ortada maalesef yok. "Küçük olsun, benim olsun." anlayışıyla bir kurum yürütülüyor. Statü değişikliği zaten Kalkınma Bakanlığını bitirdi.
Şimdi, diğer taraftan Merkez Bankası. Merkez Bankası konusunu da hepimiz biliyoruz. Merkez Bankasının yeni Başkanı atandı, buradan, hayırlı olmasını temenni ediyorum. Tabii, Merkez Bankası üzerindeki tartışmaların bu kuruma son derece zarar verdiğini ifade etmek lazım. Merkez Bankası, maalesef bu tartışmalar sonrasında inandırıcılığını yitirmiştir. Merkez Bankasının hedeflerine, Merkez Bankasının tahminlerine piyasalar güvenmemektedir. Merkez Bankasına faiz indirme baskısı yapılmaktadır. Evet, Türkiye'de faiz yüksektir, faizin düşük olması lazım. Yani, dünyada negatif faizin konuşulduğu bir ortamda biz Türkiye'de yüzde 10 faizleri konuşuyoruz. Ancak faiz talimatla inmez arkadaşlar. Faiz, Hükûmet olarak makroekonomik kararları alırsınız, reformları yaparsınız, ekonominin temelleri, faizleri aşağı çeker, yoksa talimatlarla faizi indirmek mümkün değildir.
Çok ironik bir durumdur, geçen sene içerisindeki faiz tartışması, Merkez Bankası tartışması esnasında Sayın Cumhurbaşkanı faizlerin indirilmesi baskısını Merkez Bankasına yapmıştır, bu süreçte faizler 2 puan artmıştır çünkü bağımsız olmadığı düşünülen bir Merkez Bankasına piyasalar güvenmez.
Bugün bakalım, Merkez Bankasının beklenti anketi sonuçları var elimizde. Merkez Bankasının aslında uzun dönem enflasyon hedefi 5 olmasına rağmen, gelecek yıl için Merkez Bankası ve Hükûmet 7,5'luk bir enflasyon öngörüsü yapmıştır. Piyasanın, yine Merkez Bankası beklenti anketiyle konuşuyorum, bakın, kendi beklentimiz filan değil, piyasanın beklentisi 8,3'tür yani 5 hedef, 7,5 tahmin, 8,3 piyasanın beklentisi. Yine cari açıkta, büyümede piyasa beklentileri Hükûmetin ve Merkez Bankası beklentilerinin çok üzerindedir, ondan çok daha kötü durumdadır.
Şimdi, 2015 büyümesi, mart sonunda açıklandı, büyüme rakamı 4 geldi. Beklentilerin üzerinde bir büyümedir, Türkiye için yeterli bir büyüme değildir ancak beklentilerin üzerindedir. Fakat, bunu tabii, biraz analiz etmek gerekiyor. Bu, içeriği itibarıyla baktığımızda, Türkiye'nin arzu ettiği bir büyüme değildir. Bir defa şu tespiti yapmamız lazım, bu, çok fazla konuşulmuyor: Bu büyümenin yaklaşık 1 puanı, uluslararası petrol fiyatları düşüşünden kaynaklanmıştır, bu düşüş bir daha olmayacaktır. Şu andaki beklentiler petrol fiyatlarının 2016'da bir miktar daha yükselmesidir. Dolayısıyla bir defalık etkiden gelen 1 puanlık büyüme vardır. Bunun zaten biraz da beklentilerin üzerinde olmasının nedeni bu olmuştur.
Şimdi, niye arzu edilen bir büyüme değildir? Bakıyorsunuz, tüketim kaynaklı bir büyüme. 4 büyümenin 2,98 puanı yani 3 puanı özel tüketimden geliyor arkadaşlar. Hâlbuki Hükûmet ne yapmaya çalışıyor? Hükûmet, tüketimi kısıp tasarrufları ve dolayısıyla yatırımları artırmaya çalışıyor. Ancak, 4'lük büyümenin 3 puanı tüketimden geliyor, özel tüketimden; 0,75'i kamu tüketiminden geliyor. Zaten 3,8'i oldu yani 4'ün 3,8'inin -düşünün- tüketimden geldiği bir büyüme. Dolayısıyla, biz... Zaten 4, düşük olmakla birlikte, yine 4 büyümeyi iyi bir büyüme olarak lanse etmek, sunmak, buna inanmak, bu ülke için büyük bir zarardır. Bunu doğru tespit etmek lazım, bunu Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin ve Grubunun görmesi lazım.
Bakın, tüketimin millî gelir içerisindeki payı, yüzde 88,1'e ulaşmıştır yani her 100 liralık gelirin 88 lirası tüketiliyor, 12 lirası tasarruf ediliyor. 12 liralık tasarrufla bu ülkede nasıl yatırım yapacaksınız, nasıl sürdürülebilir büyümeyi sağlayacaksınız? Böyle bir imkân yok.
İmalat sanayisi üretiminin sürekli düştüğünden bahsediyoruz. Belki düzelmiştir diye bakıyorsunuz. Son verilerde yine baktığımızda, imalat sanayisinin millî gelir içerisindeki payı bir miktar daha düşmüştür. Dolayısıyla, üretmeyen, tüketen bir kompozisyon var.
Ama bunun yanında, bakıyorsunuz, finans sektörü, özellikle bankacılık kaynaklı finans sektörünün büyümeye katkısı -buna da üretim yönüyle baktığımızda- 1,3 puan olmuştur. Yani, bankacıların, bankaların kârının arttığı, katma değerinin arttığı bir büyümedir. Dolayısıyla, hiç kimse, böyle bir büyümeyi iyi bir büyüme diye takdim etmemelidir. Bunun analizine girmek gerekiyor.
Şimdi, cari açık... Geçen, Başbakan diyor ki: "Cari açığı düşürdük." Bunu ben buradan daha önceden de açıkladım. 2015 yılında, evet, manşet rakam olarak baktığımızda, cari açığın milli gelire oranı 5,8'den 4,4'e düşmüştür. Ancak, burada biraz daha detayına bakmak gerekiyor. Bunun, bir defa, önemli bir miktarı yani 1,1 puanı, Reza Zarrab etkisidir yani altın ihracatıdır. 2015 yılında İran'a yapılan yüksek altın ihracatı, bugün işte sorgulanan olaydan kaynaklanan bir düşme vardı cari açıkta ve gelecek yıl bu olmayacaktır. Dolayısıyla, bu düzeltmeleri yaparak rakamlara bakmak lazım. Sayın Başbakan ya yanıltılıyor ya da bunları bilerek o, toplumu yanıltıyor.
Dolayısıyla, diğer bir husus da enerji ithalatıdır. Enerji ithalatındaki düşüş, cari açık üzerinde bir defalık -yine- etki yaparak cari açığı düşürmüştür. Bundan sonra biz bu etkiyi göremeyeceğiz. Dolayısıyla, cari açık düşmemiştir, tam tersine, bu düzeltmeleri yaptığımızda millî gelire oran olarak geçen yıla göre 1,4 puan artmıştır. İnsanları kandırmayalım. Finansmanı bozulmuştur. Sağlam kaynaklardan cari açığı finanse edemiyoruz.
Şimdi, son mart datasına baktığımızda, enflasyon rakamına bakıyorsunuz, çekirdek enflasyon 9,5. Arkadaşlar, bakın, para politikasının etkili olması gereken enflasyon 9,5'e çıkmış. Bunu, böyle bir enflasyonu sürdürmek mümkün değil.
2016 için bakıyorsunuz, 2016 için Hükûmetin, yine, 7,5 enflasyon tahmini var fakat sadece asgari ücretten 1,5 puan geleceğini Merkez Bankası söylüyor. Tütün fiyatı etkisinden 0,7 puan gelecek enflasyona. Dolar bu sefer yardımcı olmayacak, petrol fiyatları yardımcı olmayacak. 7,5'e bu enflasyon nasıl düşecek? Zaten Merkez Bankası Beklenti Anketi'nde de enflasyon bunun çok daha üzerindedir.
Zamanım kalmadığı için diğer hususlara giremeyeceğim. Ancak Türkiye ekonomisi, maalesef, iyi yönetilmiyor. Kurumlar yıpratılıyor. Dolayısıyla, çok daha sağlıklı bir büyüme için sağlıklı bir yönetim ihtiyacı vardır diye düşünüyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)