| Konu: | CHP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 72 |
| Tarih: | 13.04.2016 |
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii aleyhte konuşmayacağım, usul gereği "aleyhte" diye söz aldım ama biz de öneriyi destekliyoruz.
Öncelikle şu Babek Zencani'nin kara para akladığı ve idam cezası aldığı dava nedir, böyle satır başlarıyla bir hatırlatmakta fayda görüyorum. İki sene sürmüş bu olay ve yaklaşık 170 milyar dolarlık bir kara parayı akladığı iddiası, artık iddia olmaktan çıkmış çünkü hüküm giymiş. Altınlar Zencani'ye ait havayolları şirketiyle Türkiye'ye sokuluyor. Türkiye'deki şirketler aracılığıyla bu Dubai'ye naklediliyor. Oradan, Dubai'deki sarraflar tarafından eritilip ziynet eşyası şekline getiriliyor. Bu ziynet eşyaları teknelerle İran'a yollanıyor ve İran'da tekrar eritilip sisteme külçe altın olarak sokuluyor. Tabii, tüm bunlar yapılırken devasa bir kayıt dışı ekonomi yaratılıyor ama kara para, devletler tarafından aklanıp sisteme konuluyor.
Şimdi, doğrusu, Babek Zencani ile Zarrab ilişkisine gelmeden önce, yine ona ilişkin iddialar ve rüşvete ilişkin birkaç hususu daha hatırlatmakta fayda var. Şimdi, Zencani'nin ifadesindeki, Türkiye'de rüşvet dağıttığına ilişkin iddialar ve beyanlar Türkiye basınında da, hepsinde çıkmasa da, muhalif basında çıktı ve bu ifadelere göre bu kara para trafiğinde yüzde 20-25'lik kısmın aklanma için komisyona harcandığını söylüyor. Kendisinin yüzde 2 aldığını, yüzde 5'inin Dubai'de, yüzde 5'inin Türkiye'de kaldığını söylüyor. Bu rüşvetin 8,5 milyar dolarının Türkiye'den bizzat devlet tarafından alındığını söylüyor. Şimdi, sadece, dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın yüzde 0,7 aldığını bildiğini, geri kalan dağılımı Türkiye'deki kolunun bildiği şeklinde bir beyan var. Yani, özetle şunu söylüyor: Zencani bu 150 milyar dolarlık petrol gelirinin 40 milyar dolara yakın kısmının rüşvete gittiğini açıkça ifade ediyor. Şimdi, tabii bu 40 milyar doların, ifadelerinde geçmeyen 20 milyar dolarının nereye gittiği de çok önemli. Buna ilişkin hâlâ bir netleşme söz konusu değil.
Yani, burada ayrıntılar var, zaman yetmediği için hepsine değinmeyeceğim ama başka bir iddiaya tekrar değinmek istiyorum. Bir strateji uzmanının yaptığı analize göre hikâyenin trajikomik tarafı da aslında ortaya konuluyor. Bu iddiaya göre bu paranın 2 milyar doları bizzat İran tarafından Suriye'de savaşan Şii milisler ve Hizbullah'a gönderiliyor, 1 milyar doları Türkiye tarafından sahadaki El Nusra, Ahrar gibi ılımlı muhaliflere silah yardımı olarak gidiyor, 1 milyar dolara yakını da Dubai üstünden IŞİD'e aktarılıyor. Bu, uzmanın analizi. Yani, aslında, bir nevi, Suriye'de şu anda çatışan ana grupların finansmanı bu kayıt dışı ekonomiyle oluşturuluyor. Bu oldukça ciddi bir iddia ve ciddi bir analiz. Bunu, tabii ki, Meclisin takdirine sunuyorum.
Şimdi, bu ABD'li uzmanın... Batı'nın ambargoyu kaldırmasında bu kayıt dışı ekonominin artık kontrol edilemez boyutlara gelmesinin de büyük payı olduğunu söyleyenler var. Hatta bu rüşvet iddialarının ve diğer iddiaların AB ve ABD ülkelerine de sıçrama ihtimalinin olduğu da yapılan tespitler ve analizler arasında. Şimdi, doğrusu, yani, idamla mı sınırlı kalacak, AB'ye, ABD'ye ve Türkiye'ye sıçrayacak mı, önümüzdeki günlerde göreceğiz ama bunun böyle hasıraltı edilebilecek, öylesine, eften püften bir iddia olarak değerlendirilmemesi gerektiğini de önemle hatırlamak ve akıldan hiç çıkarmamak lazım.
Şimdi, bu dosyaların bir kısmının ileride koz olarak kullanılmak için tutulacağı ve Türkiye'nin özellikle de Halkbank ve adı geçen bakanlar üzerinden zamanı geldiğinde sıkıştırılabileceğini, sıkıştırılacağını öngörmek çok da büyük bir öngörüye sahip olmayı gerektirmiyor doğrusu. Şimdi, durum böyle.
Diğer yandan, tabii, Babek Zencani ilk gözaltına alındığında dava savcısı bir ara konuştu, Babek Zencani'nin dava savcısı şöyle bir beyanda bulundu, İran basınına verdiği bir demeçte dedi ki: "Türkiye'den 3 üst düzey bürokratın İran'a gelerek benimle yaptığı görüşmede 'Zencani'nin İran devletine var olan borcunu biz ödeyelim. Serbest bırakın.' telkini yaptılar." Savcı da bu görüşmede bürokratlara "Zencani'yle aranızdaki ilişki nedir?" diye sormuş ve görüşme 1 milim ilerleyememiş çünkü bu soruya verilecek yanıt, açıklanacak bir bilgi, daha doğrusu verebilme yetkileri, herhâlde, söz konusu değil çünkü sır.
Şimdi biz gerçekten sormak istiyoruz yani bu araştırmayı desteklememizin sebebi de bu, bunların hepsinin açığa çıkması lazım: Zencani'yle Türkiye'nin bir ilişkisi var mı, nasıl bir ilişkisi var? Bürokratları gerçekten gönderdik mi, gönderildi mi, gönderdiyse kim gönderdi?
Kaynak Holdinge kayyum olarak atanan İmran Okumuş'a götürmek istiyorum sizi. Bunun Zencani'yle bir fotoğrafı var. Bu ilişkiyi gerçekten açıklamanızı istiyoruz.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Kayyum olarak mı atandı?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Kayyum olarak atandı evet, Kaynak Holdinge kayyum olarak atanan İmran Okumuş. Fotoğraf bu, sonuçta montaj olmadığı belli. İsterseniz verebiliriz size, inceleyebilirsiniz. Bu sorulara yanıt bulmak açısından da bu araştırma önergesinin desteklenmesi oldukça önemli ve hayati.
Şimdi, Zarrab'a gelecek olursak: Doğrusu, Babek Zencani'yi -bir türlü telaffuz edemiyorum, kusura bakmayın- Reza Zarrab'tan ayrı konuşmak -ortaklar sonuçta- olmaz. Reza Zarrab'ın Amerika'da tutuklandıktan sonra Türkiye'ye bomba gibi haberlerin düştüğünü de hepimiz buradan izledik, hatta zaman zaman Mecliste de gündeme geldi.
Şimdi, Zarrab'a ilişkin... Preet Bharara, şu anda neredeyse çok popüler bir adam oldu, zaten 300 bini geçmiş Twitter takipçileri. Savcı Bharara oldukça popüler gerçekten. Adam o kadar zorlandı ki açıklama yapmak zorunda kaldı. O açıklamayı çoğunuz okumuşsunuzdur, biz de okuduk. Gerçekten açıklamayı okuduğumda, kendi adıma söylüyorum... Yani, şunu söylüyor, diyor ki onunla ilgili iddialara: "Türkiye'deki bazı gazetelerin manşetlerine konu olmuşum. Güya bu davayı açmamın sebebi benim yani Hindistan'ın Pencap eyaletinden çıkmış, New Jersey'de büyümüş ve Manhattan'da ABD savcısı olmuş..." Çok uzun, zamanıma bakıyorum. En son diyor ki: "Görev yaptığım sürece hakkımda birçok saçma şey yazıldı fakat burada hepinize karşı teyit edebilirim ki içlerinden en aptalcası buydu." Çünkü yandaş medya manşetler attı; savcıyı paralelin, cemaatin adamı olarak ilan etti. Bu sadece şaka olabilir gerçekten. Hatta o kadar komikleşti ki şöyle bir haber var, zaman olmadığı için büyütemedim. Bu, gerçekten korkunç. Biliyorsunuz, havuz medyasının amiral gemisi Sabah gazetesi. İlk dönemde ilk on saat sustular, böyle garip bir şaşkınlık oluştu. Yani, Reza Zarrab tutuklanmış, burada Nihat Zeybekci ve Sayın Numan Kurtulmuş'un elinden ödül almış, ihracatçılar ödülü. Çok popüler bir isim Reza Zarrab Türkiye'de. "Bu tutuklandı, ya sahip çıkmayacak mıyız? Bir şey söyleyelim, hani geçmiş olsun diyelim ya da dava nedir bir araştıralım." bunu bile yapmadılar. Anadolu Ajansı on saat sonra küçük bir haber vermiş: "İş adamı Rıza Sarraf ABD'de tutuklandı." diye bir haber geçti. Sonra Sabah gazetesi tabii boş durur mu, bir şey yaratacak mutlaka. Sabah, Zarrab'ı tutuklayan Savcı Preet Bharara'ın cemaate yakınlığıyla bilinen Kimse Yok Mu derneğinden plaket aldığını söylemiş. Bu plaket hikâyesiyle ilgili sosyal medyada bir espri olarak bir fotoğraf montajlanmış ve bu şahsın önündeki bu logoda Kimse Yok Mu derneği yazılmış. Bu, sosyal medyadaki azizlik yani. Sabah gazetesi de buna inanmış ve manşete taşımış. Yani, gerçekten ülkeyi yurt dışında rezil, kepaze etmek ancak bu kadar olabilir. Sonra şaka olduğunu, sosyal medyanın azizliği olduğunu görünce neyse ki hemen yayından kaldırdılar.
Şimdi, maalesef, söylemek istediklerimi bitiremedim ama bir şiirle bitirmek istiyorum. Herhâlde Sayın Başkan bu şiiri okumama izin verir kadın pozitif ayrımcılığından.
BAŞKAN - Size pozitif ayrımcılık yapacağım tabii ki Sayın Beştaş.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Yani bir rivayet var. Yusuf Hayaloğlu'nun "Ah Ulan Rıza" isimli bir şiiri var. İlginç bir şiir, epey ironi içeriyor. Bu arada, rivayete göre AKP'li iktidar partisi milletvekili arkadaşların...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir dakika lütfen, tamamlayınız.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - ...dilinden diline dolaştığı ve beş vakit namaz kılar gibi bu şiiri tekrar ettikleri söyleniyor.
AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Hiç hoş değil.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Ben "Rıza"yı "Reza" diye okuyacağım.
"Aslında iyi çocuktur Reza, efendi huyludur,
Herkesin suyuna gider.
Yoksa, kalıba vursan hani,
Tek başına on tane adam eder!
Yani sen şimdi gittin, yani yoksun,
Yani bir daha olmayacak mısın?
Yani bir daha borç vermeyecek,
Ulan Reza... Ne hayallerimiz vardı oysa,
Ne acayip şeyler yapacaktık...
Ah ulan Reza... Bu mahallenin,
Nesini beğenmedin de öte yere taşındın?
Ara sıra gıcıklaşırdın ama inan ki,
Benim en kral arkadaşımdın!
Ah ulan Reza... Ben şimdi,
Bu koca deryada tek başıma ne halt ederim?
Senden ayrılacağımı sanma,
Bir kaç güne kalmaz, ben de gelirim!"
Böyle bir şiir var. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)
Ben bu şiirle bitirmek istiyorum. Gerçekten, bu araştırma önergesinin kabulü ve Meclisin, bu kadar spekülasyonun, bu kadar tartışmanın, uluslararası bir meselenin Türkiye'yle bağlantısını mutlak suretle araştırması gerekiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Biz de destekleyeceğimiz yönünde açıklamada bulunuyoruz.
Sağ olun. (HDP sıralarından alkışlar)