| Konu: | HDP Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 71 |
| Tarih: | 12.04.2016 |
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, dünyada kadın olmak zor ama Türkiye'de kadın olmak çok daha zor. Hani hep söyleriz ya, hangi otobüse bindiğimizden gece hangi sokaklarda dolaşmayı seçtiğimize, ne giydiğimize, nerede çalıştığımıza, her bir adımımızda erkek egemenliği üzerine düşünüp hemen her hareketimizi de ince ince tartarız. Artık öylesi içselleşmiştir ki tüm bu davranışlar, farkına dahi varmayız. Bugünlerde her bir adımımızda daha çok düşünmek zorunda kaldığımızı hissediyoruz, Türkiye'de pek çok kadın da aynı hisleri paylaşıyor, biliyorum. Diğer yandan, şunu da biliyoruz ki en devrimci kalkışmalar en yoğun baskı dönemlerinde cereyan eder, muktedir de bu korkudan ipleri sıktıkça sıkar zaten. Üstelik böylesi baskı dönemleri kadınların, yalnızca iktidarını dayatana karşı değil, yanı başındakiler tarafından uğradıkları haksızlığa karşı da daha güçlenmelerine neden olur. Muhafazakâr iktidarlar dünyanın her yerinde benzer özellikler gösterirler. Yaptıkları her şeyi, maden kazasını da ranta açtıkları arazilerden kazandıkları paraları da cinsel istismarı da ahlakın, sözüm ona toplumsal değerlerin arkasına saklarlar. Ahlak sopası insanların sırtında bir iner bir kalkar.
Çocuk istismarına karşı önleyici ve denetleyici, bütünlüklü bir politika olmadığı, istismar edenlerin kayıtlarının tutulmadığı, eğitimcilerin bu alanda eğitilmediği, istismara ve şiddete uğrayan çocuk hemen sarılıp sarmalanmadığı ve adaletin tesis edildiğini hissetmediği sürece, çocuklar rehabilitasyon merkezlerinde tek bir tedavi edici terapiden faydalanamadıkları müddetçe her yerde çocuk istismarı gerçekleşebilir demiştik. Fakat istismar ve cinsel şiddet, güç ilişkilerinden beslenir. Ahbap çavuş ilişkileriyle kimilerinin sırtını kollayan, politik çizgisinde olanlara sahip olduğu güçle yaptıklarının cezasız kalacağını hissettiren bir iktidar, cinsel istismarın da kadına yönelik şiddetin de yaygınlaşmasına sebep olur.
Bakınız, Facebook profiline Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın fotoğrafını koymuş Gazi Anadolu Lisesi Müdür Yardımcısı ve EĞİTİM-BİR-SEN Malatya Yeşilyurt Temsilciliği Yöneticisi Nevzat Turan, 5 Nisanda sosyal medya hesabından ne diyor? "Allah aşkına, şu güzelim memleketimizin hangi yöresinde böyle kızlı erkekli bir halk oyunu var. Maalesef, gençlerimize, çocuklarımıza halk oyunları adı altında 'halt oyunları' oynatılıyor. Hangi ana baba 16-17 yaşındaki kızının elini bir erkeğin tutmasını; diz dize, göz göze, kol kola, sarmaş dolaş halt oyunu oynamasını ister?" Şimdi özellikle dikkatinizi çekiyorum: "Namusu için cinayet işleyen adam buna izin verir mi? Bence vermez. Bu şekilde bir halk oyununun neresi İslam'a uygun? Geleneksel kıyafetler giyince bu durum helal mi oluyor? İslam'daki zina mevzusunu iyi okumalı ey analar babalar!" Evet, bir kere daha dikkatinizi çekmek istiyorum: İktidarın muhafazakâr ahlakını arkasına almış, korkusuzca, kişileri "namus" adı altında kadın cinayetlerine yani suça teşvik ediyor. Diyor ki: "Namusu için cinayet işleyen adam buna izin verir mi? Bence vermez."
Ne Hükûmet ne de kamu görevlileri, bir yönetim biçimi olarak İslam'ı vatandaşlara işaret etme hakkına sahip değildir. Vatandaşları bir araya getiren Anayasa'dır. Kanunlara uygun olduğu müddetçe istediği dinin ritüellerine uygun yaşamak bireylerin inisiyatifindedir. Kamu görevlisi sıfatıyla kimse herhangi bir dinin kurallarına işaret edemez. Bir eğitimcinin, halkın yıllardır taşıdığı hikâyelerin, dansların, aslında toplumun ekonomik ve sosyal ilişkilerine dair pek çok şey anlattığını bilmesi gerekirdi.
Halk oyunları, bize o halkın nasıl yaşadığına dair hikâyeler anlatır. Mesela, teşi oyununda, kadınların keçi ve koyun kıllarını "teşi" denen aletle yün hâline getirmesi anlatılır. Delilo, bir sevinç ve kutlama oyunudur. Sadece Trakya'da tespit ve derlemesi yapılan halk dansı sayısı 120-130 civarındadır. Kimi zaman diller unutulur ama halkların oyunları ve şarkıları kalır geriye.
Ne var ki müdür yardımcısının çıkışı münferit değil arkadaşlar. Uzman eğitimciler, birçok kez halk oyunu çalışmalarının nasıl engellendiğini anlattılar bizlere. Mesela, çocuklar tüm yıl çalışıyorlar, il millî eğitim müdürü geliyor ahlaka aykırı buluyor, çocuklar sahneye dahi çıkamıyorlar.
Halka ahlak dayatanların ikiyüzlü ahlakına Karaman'da da acı bir biçimde tanık olduk. Bunu da sormak istiyorum. Çocuklara yönelik istismara karşı 24 Martta bir komisyon kurulmasını kararlaştırdık, hâlen komisyon kurulmadı, neden? Tüm partiler komisyona üyelerini bildirdiler mi? Neden biz üyeler Genel Kurulda okunarak komisyon çalışmalarına başlayamıyoruz? Bu sorumsuzluk, istismara uğrayan çocuklara yönelik politikalarla ilgili ciddi kuşkular yaratıyor.
Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi, çocukla yapılacak mülakatta ve istismarla ilgili davalarda haksız gecikmeler olmaksızın derhâl yerine getirilmesini zorunlu kılar. Çocuklarla ilgili konular öncelikli olarak ele alınmalıdır. Mecliste böylesi bir vurdumduymazlıkla karşılaşmak, komisyonun hâlen işlemeye başlamaması beni ciddi olarak şaşırtıyor, sizleri şaşırtıyor mu bilemiyorum.
Üstelik bir de Ensar vakıfları artık yirmi dört saat polis tarafından korunacakmış. Vakıflara bir şey mi oldu da korumaya alıyorsunuz? Ensar vakıflarını korumaya alırken çocuklar için komisyon neden hâlen çalışmaya başlamıyor? "Soruşturmayı sessiz sedasız yürütüyoruz." diyor Bakan ama toplumun böylesi tepkisini çekmiş bir olayla ilgili soruşturma ve çocukların rehabilitasyonuyla ilgili -kimlikleri saklı kalmak kaydıyla- Meclis bilgilendirilmelidir. Bu nedenle, Sayın Meclis Başkanından da, özellikle ilgili bakanlarla bir görüşme yaparak Meclisi bu konuda bilgilendirmesini rica ediyorum.
Maalesef, başta da söylediğim gibi, erkek şiddetinin bunca övüldüğü bir ülkede kadın ve çocuk olmak zor. Uzun zamandır sığınmacı ve göçmen kadınların sorunlarını dile getiriyoruz. Bu konuda soru önergeleri verdik, henüz cevap alamadık. Kürsüde defalarca, kadınların seks işçiliğine zorlandığını, çocuk yaşta evlendirildiklerini, ikinci eş olmaya mecbur bırakıldıklarını dile getirdik. Suriye'den göç akınının 2014 yılı itibarıyla doruğa çıkmasıyla birlikte, cinsiyet temelli şiddet biçimlerinden biri olan kız çocuklarının erken yaşta evlendirildiklerini ve kadınların ikinci eş olarak evlenmeye mecbur bırakıldıklarını çok daha sık duymaya başladık. Mülteci kadınların ve kız çocuklarının yaşadıkları maddi zorluklar, çalışma izinlerinin olmaması, sosyal güvence olmadan oldukça düşük ücretle ağır işleri yapmaları, çocuk işçiliği veya çalışmak istedikleri hâlde iş bulamamaları söz konusu evliliklerin önemli sebepleridir.
Kadınlar ve çocuklar ciddi bir fiziki ve cinsel şiddet tehdidi altında yaşamlarını sürdürüyorlar. Pek çok mülteci kadın patronlarının cinsel saldırısına ve tacizine maruz kalıyor, ücretlerini dahi alamıyorlar, polise başvurmaktan çekiniyorlar, Türkiye'deki sığınmacı statülerinin etkileneceğini düşünüyorlar. Göçmen ve mülteci kadınlara yönelik şiddet ve istismarlar üzerine özel olarak çalışan tek bir kamu kurumu yok, çalışanlar bu konuda eğitilmemiş, sığınmacı kadınları geri çeviriyorlar.
Kız çocuklarının erken evlendirilmesi ve kadınların ikinci eş olarak evlenmeye mecbur bırakılmasıyla ilgili verileri eksiksiz biçimde kamuoyuyla paylaşabilecek tek kurum, imam nikâhlarını eğer izliyorsa, Diyanet İşleri Başkanlığı çünkü bu evlilikler imam nikâhıyla -tırnak içerisinde- gerçekleşiyor. Kadınlar bu sebeple de evlilik bağının getirdiği hiçbir avantajdan yararlanamıyor.
Yalnız veya ailesi maddi zorluklar yaşayan genç kadınları ve çocukları, çok eşli evliliğe ikna ettikten sonra, geçici evlilikler yoluyla seks işçiliğine zorlamak da yaygın bir hâl almış durumda. Özellikle sınır illerinde günlük hayatın olağan gündemlerinden biri olarak konuşuluyor bu. Yaşlı yaşlı birçok erkek Kilis'te bir kuyumcuya, örneğin Ankara, Samsun gibi birçok ilden gidip bir yüzük, bir bilezik, bir çift küpe alıyor ve maalesef çocuk yaştaki Suriyeli kızları bunların karşılığında götürdükleri anlatılıyor. Artık söz konusu...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Bir pozitif ayrımcılık da ben isteyebilir miyim.
BAŞKAN - Sayın Kerestecioğlu, sadece kadın milletvekillerine pozitif ayrımcılık yapıyorum, size de bir dakika ek süre veriyorum. Lütfen, tamamlayınız.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Artık söz konusu insan ticaretiyle ilgili kaç failin yakalandığı ve cezalandırıldığı bilgisinin derhâl açıklanması gerekiyor. Bu tür evliliklerin meşru, hatta yardımseverlik olarak ele alınması ve buna göz yumulması, bu evlilikleri meşrulaştırarak kadınları daha da kırılgan bir konuma mahkûm ediyor. Erkekler, hem ilk evliliklerindeki kadınlara hem de ikinci birlikteliklerindekilere şiddet uyguluyorlar. Yani, birlikte oldukları kadınları eşya gibi değiştirmek isteyenler, "hasta" diye geri gönderenler, daha neler neler anlatılıyor.
Bir kadının hikâyesini size okumak istiyorum. "Hayriye" isimli bir kadın şöyle diyor: "Nereden baksan on beş senedir ağzımda diş yok ve bana dedi ki: 'Dişlerini yaptıracağım.' Evet, bunun karşılığında Suriyeli bir kuma geldi; hem ev işlerini yapıyor hem kocama karılık yapıyor. O da küçücük bir kız çocuğu." Ve biz o kız çocuğunun sesini maalesef duyamıyoruz bile.
Bu nedenle sayın milletvekilleri, buna tanık olmaktan vazgeçelim ve araştırma önergemizi lütfen destekleyin.
Teşekkürler. (HDP sıralarından alkışlar)