GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı ve Teklifleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:69
Tarih:07.04.2016

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yine bir torba yasa görüşüyoruz. Plan ve Bütçe Komisyonunda pek çok bakanlığı ilgilendiren konuları görüştük, gücümüz yettiğince, anladığımız kadarıyla eleştirilerimizi sunduk, şimdi geldik Genel Kurula. Genel Kurula bakıyorum, çok önemli yasalar var, yani Kanal İstanbul gibi çok önemli bir maddeyi görüşüyoruz ama milletvekillerimizin ilgisi belli. Peki, Hükûmet sıralarına bakalım, yani çok ilginç bir şekilde, hiç ilgilendirmeyen bir bakanı bulmuşuz, Sağlık Bakanımız var, hiçbir maddeyle ilgisi olmayan bir bakanımız gelmiş.

MUSA ÇAM (İzmir) - Nöbetçi bakan.

GARO PAYLAN (Devamla) - Yaklaşık 12 bakanlığı ilgilendiren maddeler var torbada, tek ilgisi olmayan bakanı bulmuşuz. Ve diğer konulara da bakalım Sayın Başkan, pek çok madde var, burada Çevre Bakanlığının, Ulaştırma Bakanlığının, Çalışma Bakanlığının nerede müsteşarları, yetkilileri; var mı? Acaba hangi düzeyde temsil ediliyorlar? Biz burada konuşacağız, boğaz tüketeceğiz; bu konuda Genel Kurulda da benim konuşmamdan sonra bir bilgi verirseniz sevinirim; kimler var burada? Kim dinliyor? Kime anlatacağız derdimizi?

İSRAFİL KIŞLA (Artvin) - Kandil'e anlat, Kandil dinler! Kandil seni dinliyor, Kandil'e anlat!

GARO PAYLAN (Devamla) - Öncelikle, Regaip Kandili'nizi tebrik ederim, mübarek olsun diyorum. Bir İstanbul milletvekili olarak, konuşmamın büyük bölümünü Kanal İstanbul'a ayıracağım, dinleyenlere -umarım ki halkımız dinliyordur- uyarılar yapmaya çalışacağım.

İstanbul, biliyorsunuz, her gün biraz daha yaşanmaz bir şehir hâline geliyor. Ben, geçenlerde parti çalışmaları çerçevesinde İstanbul'da ciddi bir şekilde gezdim. İstanbul Tekirdağ'la tamamen birleşmek üzere ve birleşmiş; arada kalan alanlar, hiç sizin söylediğiniz gibi 2-3 katlı binalarla değil, 30 katlı, 40 katlı binalarla, beton yığınlarıyla işgal altına alınmış durumda.

Bakın, birinci köprü yapıldığında İstanbul 5 milyona taşındı, ikinci köprü yapıldığında İstanbul 10 milyona taşındı ve şu anda, fiiliyatta, birinci köprüyle ikinci köprünün arası tamamen ruhsatsız, plansız, programsız bir şekilde, insanların yaşamaktan mutlu olmayacağı bir şekilde 15 milyona taşındı.

Biz, üçüncü köprü yapılacağı zaman uyardık, dedik ki: "İstanbul'un akciğerleri Kuzey Ormanlarıdır, bu ormanlara dokunmayalım." Zaten biliyorsunuz, şu anda, yazları İstanbul nefes alamayacak duruma geliyor, çünkü İstanbul'un ormanları her gün büyük bir şekilde geriliyor.

Bakın, her sabah ben Ankara'ya doğru gelirken uçak kuzeye doğru eğer ki yükselirse hep camdan bakarım ve üçüncü köprünün Kuzey Ormanlarını ne şekilde yardığını uçağın camından bakan İstanbul milletvekilleri bilir, bakanlar da belki helikopterle uçup görüyorlardır.

O üçüncü köprü için yarılan yolların etrafında o inşaat kuleleri vardır, bilirsiniz, onlar yükseliyor. Her gün binalar yapılıyor ve rant dediğimiz mekanizma oradaki arazileri pazarlıyor. Güzel, pazarladınız, imara açılacak diye pazarlanıyor, belli yandaşlara pazarlanıyor tabii ki bunlar; "Şuraya şöyle imar verilecek.", "Buraya böyle imar verilecek." diye ve etrafınızdakiler bundan nemalanacaklar, toplumumuz değil maalesef. Yalnızca Kuzey Ormanlarıyla ilgili yapılan bu üçüncü köprü tasarrufu, İstanbul'u kendi hâline bıraksanız bu rant şehvetiyle, 20 milyona taşıyacak 20 milyona taşıyacak. Bakın, şu anda resmî rakamlara göre 14 milyonun üzerindeyiz, gayriresmî olarak da İstanbul'da yaklaşık 2 milyon kişi yaşıyor. 16 milyonuz zaten şu anda. İstanbul 20 milyona doğru gidiyor.

Geçenlerde Almanya'daydım. Şehirlerini gezdik. Gidiyoruz, hani o anlı şanlı şehirler var ya 1 milyon, 1,5 milyon, 2 milyon Almanya'nın en büyük şehirleri. Bir başkenti var 4 milyonu bulan, geri kalan şehirlerin hepsi, en kalabalığı 2 milyon. Etrafına bakıyorsunuz, ormanlar, şehir içinde ormanlar. İstanbul'daysa gördüğümüz her yeşil alana rant diye bakıyoruz. Mesela İstanbul'un sahil yollarına bakın, her yeri beton kulelerle çevrelenmiş durumda ve ranta açılıyor. Keşke güzel şeyler yapılsa. Çok katlı, İstanbul'un hava kanallarını işgal edecek yapılar yapılıyor. Şimdi yeni bir şey var, Sayın Cumhurbaşkanı 2011'de, o zaman Başbakanken vaat etti "çılgın proje" dedi. Ya, çılgın proje nedir, sonra ortaya çıktı "İstanbul'a ben bir Kanal İstanbul yapacağım." dedi. Ya, gerçekten çılgın bir projeydi ve biz asla gerçekleşmesini hayal bile edemiyorduk çünkü çılgın proje dediğiniz, gerçekten her boyutuyla, çevre boyutuyla ve diğer pek çok boyutuyla çılgın bir projedir ve çılgın olarak kalmalıydı. Ancak, bugün bakıyoruz ki bir torba yasa çerçevesinde, temel bir yasa dahi olmadan, hiçbir ÇED raporu oluşturulmadan, fizibiliteleri Meclisimize sunulmadan "su yolu" adıyla Meclisimizden geçirilmeye çalışılıyor.

Bakın, öncelikle bu projenin çevre boyutuyla nasıl bir felaket ve nasıl bir çılgınlık olduğunu anlatmaya çalışacağım. Biliyorsunuz, Karadeniz Marmara Denizi'ne göre çok daha kirli bir denizdir, Tuna ve diğer nehirlerin taşıdığı kir Boğazlar üzerinden Marmara'ya akar üst akıntılarla. Karadeniz Marmara'ya göre ortalama 30 veya 40 santim daha yüksektir ve bu çerçevede hep Marmara'ya doğru bir akış olur. Marmara Denizi bu akıntıyla bir miktar daha fazla kirlenir. Bir alt akıntıyla da bu yoğunluk farkından dolayı Marmara'dan Karadeniz'e doğru bu akış vardır. On binlerce yılın bu dengesi çerçevesinde Marmara'daki ve Karadeniz'deki doğal yaşam oluşmuştur.

Şimdi, bilirsiniz, musluk problemleri vardır matematikte, hepimiz yaşadık ortaokul ve lisede: "1 musluk 1 havuzu kaç günde, kaç saatte doldurur, 2 musluk kaç saatte doldurur?" "İkinci bir kanal açacağız ve yaracağız." diyorsunuz. Ve üst akıntıyla Karadeniz'in suyu Marmara'ya akacak, daha az tuzlu olan ve daha kirli olan su ve bu, Marmara'yı bir felakete sürükleyebilme potansiyeline sahip olan bir su. Peki, üst akıntı oluşacak da alt akıntı acaba oluşacak mı? Bilmiyoruz. Çevre Bakanlığı bununla ilgili bizi tatmin eden bir görüş oluşturmadı. Çünkü 460 metre genişliğinde, 25 metre derinliğinde bir kanaldan bahsediliyor. Boğaz'da doğal akıntıyla, bir derinlik çerçevesinde, bir derinlik orantısıyla bu alt akıntı oluşuyor ama yeni kanalda eğer ki alt akıntı oluşmazsa Marmara birkaç on yıl içinde ölü bir deniz hâline gelebilir. Ve bu çılgın projede 2 milyar metreküp hafriyat çıkacak. "Ne olacak bu hafriyat?" dedik. Havalimanına doldurulacaktı, havalimanı artık oldu; kotu düşürüldü, 2 milyar dolar cebe indirildi Cengiz-Kolin-Limak tarafından. Oraya dökülmeyeceği belli zaten. "Bununla ada yapacağız." dediler, Müsteşar Bey çıktı "2 milyar metreküp hafriyatı alacağız, ya Marmara'ya ya Karadeniz'e dökülecek ve adalar çıkacak." Bu adalarda da rantlar oluşacak. Yani, projelendirilen şeye baktığımızda, maketlerine ve videolarına baktığımızda -videolarını izliyoruz- ikinci boğaz köprüsünün etrafı da rant projesi olarak ortaya sunuldu. Sağında solunda, işte, finans merkezine benzer gökdelenler çerçevesinde sunuldu. İnanın, emlakçılar şunu söylüyorlar: "Çok sağlam bilgilerle... Bakandan aldık bilgiyi, bilmem ne söyledi -tenzih ederim, sakın yanlış anlamayın- buradan geçecek Kanal İstanbul. Size boğaz manzaralı arsa pazarlıyoruz." diye pazarlıyorlar şu anda. Pazarlıyorlar Sayın Vekilim; gelin, beraber gidelim. O pazarlamaları şu anda yapıyorlar.

Ancak, bakın, bir rant projesi olarak ortaya konan ve kuzeyden güneye doğru İstanbul'u yaracak ve tarumar edecek proje İstanbul'u 25 milyona taşıma potansiyeline sahiptir. 25 milyonluk bir şehirde yaşanır mı? Şanghay'a bakalım: İnsanlar maskelerle geziyorlar arkadaşlar. Ormanı olmayan, nefes alma olasılığı olmayan... Kuzeyden güneye yararak yapacağınız ve Terkos Gölü'nü, diğer göllerimizi ve bütün yer altı sularını tuzlandıracak bir projeden bahsediyoruz, büyük bir çevre felaketi.

Biz bu gerekçelerle Kanal İstanbul maddelerinin, su yolu maddelerinin geri çekilmesini ve bizleri yani İstanbulluları, bir referandum çerçevesinde dahi olsa, ikna etmeden bu maddenin buradan geçmemesini ve bu projeyle ilgili de yol alınmamasını öneriyoruz.

İstanbul büyük bir risk altında. Bakın, "Petrol tankerlerini oradan geçireceğiz." diyorsunuz. Petrol tankerleri Montrö Sözleşmesi çerçevesinde ücretsiz geçtikleri bir yoldan niye paralı geçsinler?

Bu soruların hepsini cevaplamak için bunları çok daha derinlemesine incelemeliyiz, böyle bir torba çerçevesinde ve Sağlık Bakanımızın izlediği bir oturumda bunları yapmamalıyız, bu maddeleri geri çekelim diyorum arkadaşlar.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)