| Konu: | AK PARTİ, CHP ve MHP Gruplarının ortak önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 69 |
| Tarih: | 07.04.2016 |
CELAL DOĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4 partinin müşterek önergesiyle Urfa'ya verilecek İstiklal Madalyası teklifi üzerinde Halkların Demokratik Partisi adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Regaip Kandili dolayısıyla da bütün sözcülerin söylediği gibi hem yüce Parlamentonun hem İslam aleminin Regaip Kandili'ni kutluyorum.
Bir başka dileğim daha var. Bitişiğimizde, Suriye'de, hemen daha ötede, Urfa'nın ilerisinde, Irak'ta kanlı çatışmaların, insanlık tarihinin gördüğü en zulümlü iç savaşların olduğu günlerden geçiyoruz. Bugünlerin yüzü suyu hürmetine Türkiye'mizin de bir Suriye, bir Irak olmaması dileğiyle tekrar Regaip Kandili'nizi kutluyorum.
Kanun tekniği açısından torba yasaların hiç de doğru bir metot olmadığını bütün siyasi partilerin de kabul ettiği kanaatindeyim. Torbalara konan davaların da akıbetini birlikte yaşadık, ne sonuçlarla karşılaştığımızı biz de gördük. Şimdi, torbadan yasayı çıkartıyoruz, müşterek önergeyle Meclis Genel Kuruluna götürüyoruz. Tıpkı, torbadan çıkarılan bozuk paranın harcanması gibi İç Tüzük'ü ve hukuku harcıyoruz. Bu nedenle, salt Sayın Başbakanımızın Urfa'ya vasıl olacağı bir ziyaretten dolayı götüreceği İstiklal Madalyası'nı bir an önce çıkarmak için başvurduğunuz bu usul pek de iç açıcı ve etik değildir. Ancak, Halkların Demokratik Partisinin değerli yöneticileri, Urfa halkının sadece bir tek İstiklal Madalyası değil, çoğu madalyalara layık bir halkın yaşadığı kent olduğu için de -bu yanlışlıklara demeyelim- bu usul eksikliklerine de katlanarak biz de bu önergeyi müşterek imzaladık ve o nedenle de huzurlarınızda bulunuyorum
Urfa'yla ilgili benim de bir vefa borcum var. Özellikle değerli milletvekilli arkadaşlarımız, Urfalılar kendileri de konuşabilirlerdi; Sayın Baydemir, Sayın Dilek, Sayın Ayhan konuşabilirlerdi ama Gaziantep çok büyük çapta Urfalı insanların, vatandaşların barındığı kentlerden biridir. Benim bir geçmiş tarafım da tarih olarak, soy olarak da Suruç'a dayandığı için de gerek benim onlara olan bir vefa borcum gerekse katkılarından dolayı da bu İstiklal Madalyası'nda vereceğim bir oy ve yapacağım konuşmayla da değerli Urfalı hemşehrilerime olan vefa borcumu yerine getirmiş oldum. Urfa milletvekili arkadaşlarımın da gösterdiği anlayıştan dolayı da her üçüne de teşekkür ediyorum.
"Urfa" dediğimiz zaman, sadece Kurtuluş Savaşı'yla da anılacak kentlerden biri değildir. Farklı alanlarda, farklı yapılarda, farklı sıfat almış çok değerli illerimizden biridir. Örneğin, Urfa'nın kendisine has sıfatlarına baktığımızda, gerçekten hiçbir ile nasip olmayan birtakım sıfatlarla teçhiz edildiğini görüyoruz. Urfa peygamberler şehridir, sıfatlarından birisi odur. Urfa "bereketli hilal şehri" diye tabir edilir. Urfa efsaneler şehridir. Urfa müzeler şehridir. Bunların hiçbirisi salt başlık olsun diye söylenmiş laflar değildir. Gerçekten, "peygamberler şehri" dediğimiz zaman, Urfa'da görmüş olduğumuz manzara Hazreti Adem'den tevarüs eden, Hazreti Nuh'un inşa ettiği kent olarak devam edip Hazreti İbrahim'le ve devamıyla devam eden, bütün peygamberlerin inşa ve oturduğu kentlerin başında gelmektedir. Kısacası, Nuh Peygamber tarafından inşa edilmiş bir şehirdir. Tek tanrılı dinlerin başında bulunan, daha doğrusu babası sayılan Hazreti Halil İbrahim'in de yaşadığı bir şehirdir. Aynı zamanda, daha ileri tarihe gittiğinizde pagan dinlerinin de şehridir burası. Yani, hem çok tanrılı dinlerin hem tek tanrılı dinlerin bir şehri olduğu için de bu sıfatı hak ettiği görülmektedir. Oradaki eserlere baktığımızda da aslında hiçbiri boş olsun diye söylenmiş değildir. Ulu Cami'den tutunuz sayısız cami saymak mümkündür ama buradaki şartların elvermediğini görüyorum, bu nedenle çok kısa kesmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Urfa'nın kurtuluşunda 1916'lara baktığımızda, daha doğrusu 1919'a geldiğimizde tıpkı bugün Orta Doğu'da tezahür eden manzaranın aynısı o günlerde cereyan etmektedir. Yani, yine o gün orada sahada başta İngilizler, Fransızlar var, yine yandaş Rusya var, yine dışarıdan sonradan takılan Amerika Birleşik Devletleri var. Sykes Picot Anlaşması'yla çizilen sınırların içerisinde kalan bu illerimizin ben bugün akıbeti konusunda aslında gerçekten merak ediyorum, siyasi iktidarın bu konuda kafasında ne var, ne düşünüyor, ne söyleyebilir? Bir Sykes Picot Anlaşması'nın tekrar gündeme gelip gelmediği, yeniden tezahür edecek şartlarda bölgenin dizayn edileceği var mıdır, yok mudur, gördüklerim kadarıyla siyasi iktidarın da bu konudaki bir açılımı söz konusu değildir. Örneğin, özellikle PYD ve YPG'ye bakışı şans olan bir komşunun düşman ilan edilmesi bizim başımızı başka belalara düçar etmektedir.
Urfa halkının geçmişteki yapısına baktığımızda da 1040'ta buraya Türk halkının, Türklerin geldiğini görüyoruz. 1040'tan önce o bölgede bulunan -şimdi isimlerini saymak uzun zaman alacak- kadim halkın Kürtler olduğunu açıkça görüyoruz. Yani, burasının hem Türklerin hem Kürtlerin müşterek toprağı olduğunu gözden çıkartmamalıyız, daha doğrusu göz ardı etmemeliyiz. Müşterek bu vatanda müşterek halklar olarak nasıl selamete çıkacağımızın yolunu da bulmak durumundayız. Bu, şiddetle olacak bir olay değildir. Bu, açıkçası son günlerde siyasilerin telaffuz ettiği cümlelerle de çözülecek bir olay değildir. Yani Sayın Cumhurbaşkanımızın dün sarf ettiği bu sözü ibretle izlemekteyim: "Gerekirse bütün alanları boşaltırız." Uzaktan atışlarla, uzaktan yapılacak silahlı mücadeleyle o kentleri yok edecek bir anlayışın tevarüs ettiği bir anlayışla siz Türkiye'de terörü yenseniz bile ileride kuracağınız huzurun bedelinin daha çok ağır olduğunu birlikte göreceğiz.
Şimdi, biz burada Urfa'ya İstiklal Madalyası verirken neyi hatırlayarak veriyoruz? Urfa'daki bulunan halkın, bazı aşiretlerin Fransızlara karşı koymuş olduğu mücadelenin şartlarını görüyoruz. Kimdir başlarında bulunan Kürt aşiretleri? İzol Aşireti Bozan Bey'in Başkanlığında, Badıllı Aşireti Sait Bey'in Başkanlığında, Zirkan Aşireti Cudi ve Sakıp Gürmen Başkanlığında, Baykan Aşireti Rüştü Küçükömer, Şeyhan Aşiretlerinden Ömer Bey'in Başkanlığında kurulan iaşe ve ibateyi sağlayacak güç Fransızlara karşı mücadeleyi korumuş. Ama Fransızlar ne Gaziantep'de ne Ufra'da ne Kahramanmaraş'ta silahlı mücadelenin sonucunda enterne edilerek atılan insanlar değildir, atılmamışlardır. Mücadele sürerken Mustafa Kemal'in Ankara Anlaşması'yla bölgede İngilizlerin, daha doğrusu, İngilizler Suriye üzerindeki haklarından vazgeçtikten sonra Fransızlar o bölgeyi terk ederek defolmuş gitmişlerdir. Yani her emperyalistin sonucu mutlaka mücadeleyle olur ama siyaseten olması çok daha doğru olmuştur. Yani Ankara Anlaşması o bölgenin siyaseten teslim alınmasını sağlayan bir anlayıştır. Buradan, Urfa'da mücadele eden insanları buradan saygıyla anmak, onları rahmetle anmak bizim görevimiz. Bana sorarsanız Urfa sadece İstiklal Madalyası'ndaki bir madalyayla, tabii ki madalyanın en yücesidir, küçümseme anlamında söylemiyorum ama Urfa çok madalya hak etmiş illerimizden birisidir. Bir defa kültürüyle hak etmiştir, mutfağıyla hak etmiştir, tarihî eserleriyle hak etmiştir. Daha ilklere baktığınızda ilk üniversitenin olduğu bir şehirdir, Harran Üniversitesi. İlk, insandan kan naklinin yapıldığı üniversite Harran Üniversitesidir. Bu nedenle Urfa -sadece bir ilkleriyle saymak mümkün değil- sayısız ilklerin sahibi olduğu bir şehirdir. Bu şehre bir İstiklal Madalyası değil binlerce İstiklal Madalyası feda olsun ama Sayın Başbakandan ricam şu: Eli boş gitmeyeyim diye Urfa'ya giderken bir İstiklal Madalyası'yla değil, kalıcı barışın ve huzurun inşa edileceği bir Urfa'nın vaadiyle oraya gitmesi gerekir. Söyleyeceği bu sözün de bir gün sonra tekzip edilmemesi dileğiyle yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)