Konu: | Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 68 |
Tarih: | 06.04.2016 |
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Üzerinde konuştuğum 28'inci madde, aslında Türkiye İnsan Hakları Kurumunun nasıl Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna dönüştürüldüğüne dair teknik bir maddedir. Ancak, tasarının bütününe bakınca görüyoruz ki nitelik bakımından, Türkiye'de yaşayan bizleri tatmin edici bir yasa değil ve hakları gerçek anlamda güvence altına alan bir dönüşüm de söz konusu değil. Açıkça söylemek gerekir ki insan haklarının korunması konusunda devletin bütün organlarına yansımış olan geriye gidiş bu kuruma da yansımış durumdadır. Tasarıda, şimdiye kadar olan uygulamanın tam aksine, öngörülen kuruma insan hakları ihlalleriyle ilgili sadece resen inceleme yetkisi verilmiş. Bunun anlamı, bireylerin başvuru haklarının ellerinden alınmış olmasıdır.
Kurumun ilk görevi olarak şu sayılıyor: "İnsan haklarının korunmasına, geliştirilmesine, ayrımcılığın önlenmesine ve ihlallerin giderilmesine yönelik çalışmalar yapmak." Bu tasarıyı yazanlara gerçekten şunu sormak istiyorum: İnsan hakları ihlalleriyle mücadele etme alanında ihlal başvurusu almadan mücadele edilebileceğini gerçekten düşünüyor musunuz? Bu kanun tasarısı Meclise sunulurken, mevcut kurumun kapasitesinin bu yeni modelle güçlendirileceği belirtiliyordu ama bütün bu düzenlemeler gösteriyor ki burada amaç, güçlendirmek değil, Türkiye'de devletin neden olduğu ihlalleri gizlemektir. "İhlalleri gizlemek" diyorum çünkü Türkiye İnsan Hakları Kurumuna yapılan başvuruların, iktidarı nasıl tedirgin ettiğini gördük. Örneğin, Türkiye İnsan Hakları Kurumuna yapılan Cizre ve Şırnak'la ilgili başvurularda kurum, Cizre ve Şırnak'a gidip inceleme yapmıştı ve rapor da hazırladığını söylüyordu ama hiçbir yerde bunu açıklamadı, web sayfalarında da göremedik. Demek ki ileride bu türden riskli durumlarla karşılaşmamak için kurum şimdiden itibaren önlemini almış görünüyor.
Değerli milletvekilleri, bir konu daha var, ayrımcılık iddialarıyla ilgili başvuru getirmek tabii ki olumlu ama insan hakları ihlalleriyle ilgili bireysel başvuru alınmayışının nedenini biz anlayamadık. Adında "insan hakları" geçen bir kurumun insan hakları ihlalleriyle ilgili başvuru alamayacak olması, herhâlde bir tek bizim ülkede söz konusu olacak.
Tasarıda "eşitlik" ve "ayrımcılık" tanımlarının eksik olduğunu geçen hafta anlatmıştık. Bugün görüyoruz ki tıpkı eşitlik ayağı gibi insan hakları ayağı da eksik bırakılmıştır. Ayrıca, tasarıda ayrımcılık iddialarına ilişkin il ve ilçelerden başvuru alınacağı belirtiliyor. Bunun için nasıl bir mekanizma var belirtilmemiş. Vali ve kaymakamların güdümünde olduğu için sıklıkla eleştirilen bir konuydu bu ve il, ilçe kurulları bu İnsan Hakları Kurumuyla birlikte kaldırılacaktı. Bu tasarı, il ve ilçe insan hakları kurullarının tekrar canlandırılmak istendiğini akıllara getiriyor.
Diğer bir konu da kurulması öngörülen Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuyla ilgili mevcut İnsan Hakları Kurumu, ihlallerin yargıya taşındığı davalara diğer kamu kurumlarında olduğu gibi müdahil olamıyordu. Bu durum, kurumun ihlal başvurularının etkin bir şekilde değerlendirilmesini ve insan haklarını savunmak ve teşvik etmek rolünü olumsuz etkiliyordu. Örneğin, 2014 yılında Van'da geri gönderme merkezinde bir Afgan mültecinin dövülerek öldürülmesi olayında İnsan Hakları Kurumu dâhil olmuş ve rapor hazırlamıştı, bir daha böyle olayların yaşanmaması için çeşitli tavsiyelerde bulunmuştu ama müdahil olamamıştı çünkü görev tanımında müdahillikle ilgili bir durum yoktu. Bu Eşitlik Kurumunda da benzer bir yetki yok.
Sonuç olarak, bu kurum, eskisini aratacak, mumla aratacak bir kurum hâline gelmiş durumda; hiçbir eleştirisi de dikkate alınmadan düzenlenmiş.
Teşekkür ediyorum ben. (HDP sıralarından alkışlar)