GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:65
Tarih:01.04.2016

HÜDA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 149 sıra sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 19'uncu maddesi hakkında söz almış bulunuyorum.

19'uncu maddenin 1'inci bendinde işveren veya... Pardon... (Gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen sessizliğimizi koruyalım.

Buyurun Sayın Kaya, devam edin.

HÜDA KAYA (Devamla) - "Bu Kanunla veya diğer mevzuatla Kuruma verilen inceleme, araştırma, ziyaret ve rapor hazırlama görevleri ile diğer görevler, İnsan Hakları ve Eşitlik Uzmanları, İnsan Hakları ve Eşitlik Uzman Yardımcıları ve Başkan tarafından görevlendirilen diğer kurum personeli tarafından yerine getirilir." deniliyor.

Sevgili arkadaşlar, insan hakları alanı devletin eline teslim edilemeyecek kadar son derece hayati bir konudur. Aynı (1)'inci bendinde okuduğum şekilde, (2)'nci ve (3)'üncü bentlerindeki yorumlarda bütün yetkiler kurumun başkanı tarafından görevlendirilecek heyetler tarafından taleplerin yerine getirilebileceği ifade ediliyor. Allah aşkına, yıllardır devletin kurumlarına teslim edilip de selamete kavuşturulabilmiş önümüzde nasıl bir örnek var? Bir şekilde tutuklanmış, hükümlü hâle gelmiş ve cezaevi kurumlarına teslim edilmiş yani devletin emanetine alınmış olan cezaevlerindeki çocukların başlarına gelenleri sadece dışarı yansıyan skandallar bile bizim dehşetle görmemize, fark etmemize sebep oluyor. Pozantı ve Şakran'da bulunan çocukların başlarına gelenleri hep birlikte gördük, biliyoruz. Devletin tekeline bırakılmış olursa, insan haklarını ilgilendiren yaşamın bütün alanlarıyla ilgili yaşayabileceğimiz herhangi problemin bu kurum tarafından halledilebileceğine bizler gerçekten inanabiliyor muyuz, umut edebiliyor muyuz? Bakın, eğitimden siyasete, din ve mezheplerden kadın ayırımcılığı, şiddet ve tacizlere kadar problemlerin içinden çıkılamayan bir toplum hâline geldik. Şimdi, devlet ideolojisinin veya zihniyetinin hâkim olduğu bir kurumda şu problemlere nasıl çözüm bulunabilir? Çöpçü alımında bile Alevi olanların temizlendiği, ayrıştırıldığı bir devlet anlayışı içindeyken bunların nasıl çözüme kavuşturulabilmesi umut edilebilir? 28 Şubatlarda başörtülü kadınlar olarak bizler dün neleri yaşadıysak şu an bunlardan çok daha ileride bir ayırımcılık yapılır hâle geldi. Çok daha büyük bir ayırımcılık, nefret ve öfkenin hâkim olduğu bir topluma döndük.

Bir örnek vereceğim: Çorum'da, Osmancık ilçesinde bulunan Alevilerin Koyunbaba Türbesinin bulunduğu alana mescit yapıldı ve bir de imam atandı. Bu problemin Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna geldiğini farz edelim, mezhepçi ve devletçi bir zihniyetle Alevi çöpçünün bile alınmadığı bir durumda, bu Alevilerin doğal, haklı taleplerine nasıl bir çözüm bulunabilecek? Biz, bunu bir hizmet olarak mı telakki edeceğiz?

Arkadaşlar, vaktim bitti, biz, muhakkak Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu sadece Hükûmetin ve Cumhurbaşkanının kontrolünde değil, bütün farklı STK'ların, kadın kurumlarının, farklı inanç ve mezheplere sahip toplulukların temsilcilerinin de bulunduğu bir temsiliyetin muhakkak olması gerektiğini düşünüyoruz ve bu şekilde olursa ancak toplumsal bir konsensüs, ortaklaşma, ortak bir dille insan hakları problemlerinde toplumsal bir çözüme ancak bu şekilde gidebiliriz diyorum.

Teşekkür ediyorum. (HPD sıralarından alkışlar)