| Konu: | Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 64 |
| Tarih: | 31.03.2016 |
AYHAN BİLGEN (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; galiba bu maddeyle birlikte birinci bölüm bitecek. Kısmen de olsa kimi değişikliklerin en azından Genel Kurulda gerçekleşmesi sevindirici ama kanunun esasını iyileştirecek ve amaca hizmet edecek nitelikte değişiklik ne yazık ki yok. Çok kısmi, işte, sivil toplum örgütlerinin de öneride bulunması ve kurulun hiç olmazsa kendi başkan ve başkan yardımcısını seçmesi gibi bir-iki iyi değişiklik var. Ama keşke bu uyarılarımız, bugün Genel Kurulda yapılan değişiklikler ve yapılmayanlar Komisyondaki itirazlarımızla birlikte dikkate alınsaydı, belki daha arkasında durabileceğimiz, sadece bizim değil, siyaseten değil ama bu alanda on yıllardır çalışan insan hakları örgütlerinin arkasında durabileceği bir yasa yapsaydık ve bu doğrultuda bir kurum oluşturabilseydik.
Önceki gün aslında yayınladılar ama dün basına yansıdı, 28 sivil örgüt, içlerinde Kafkas Dernekler Federasyonu gibi Türkiye'de çok yaygın ve insan hakları alanında ciddi çalışmalar yapmış yapılardan tutun, Türkiye İnsan Hakları Vakfına, Uluslararası Af Örgütü Türkiye şubesine kadar, 28 örgüt, "Bu kanunla böyle bir kurul kurulmaz." diye deklarasyon yayınladılar.
Şimdi, bu örgütlerin uluslararası arenadaki saygınlığı -kusura bakmayın ama- hiç hafife alamayacağınız düzeyde. Böyle örgütler bir deklarasyonu imzaladığında, bir kere o kurul peşinen ölü doğmuştur. Hadi, sivil toplum örgütlerini bir tarafa koyduk, yani zaten eldeki insan hakları örgütleri bundan ibaret, birkaç örgüt sadece imza atmamış, onlar da muhtemelen benzer eleştirilerini başka zeminlerde zaten dile getirmişlerdi.
Türkiye'de üniversitelerde insan hakları bölümleri var. Mesela Bilgi Üniversitesi var, çok saygın ve yüzlerce kitap çıkardı. Mesela Ankara Üniversitesi var, Hacettepe Üniversitesi var. Bu üniversitelerde yüksek lisans yapılıyor insan haklarıyla ilgili. Buralarda insan hakları alanındaki değerli akademisyenlerden hiç şimdiye kadar bu kanunla ilgili olumlu bir cümle duyan var mı? Vakit yetmez ama ben en az 5-6 akademisyenin ciddi, ağır eleştiriler yaptığını biliyorum.
Şimdi, üniversiteleriniz onaylamıyor, saygın bilinen insan hakları örgütleriniz onaylamıyor, ama biz burada her şeyin iyisini biliyoruz, her şeyin doğrusunu yapma gücünü, yetkisini kendimizde görüyoruz.
8 Bakanlar Kurulu, 3 Cumhurbaşkanı... Ama biliyoruz ki Cumhurbaşkanı onaylamadan zaten Bakanlar Kurulu kararlarının bir karşılığı yok. Yani aslında 8 artı 3; 3'ü doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek, diğer 8'i de Cumhurbaşkanının hoşuna giden isimleri Bakanlar Kurulu önüne götürürse onaylayacak. Yani aslında bizim İnsan Hakları Kurulumuz, yürütmenin sorumsuz başı -Anayasa'daki tarifle söylüyorum- sorumsuz muhatabı tarafından belirleniyor.
Şimdi, sorumsuz bir makamın belirlediği bir heyetten oluşan bir insan hakları kurulunda, uzman ve uzman yardımcılarının nitelikleri ne olursa olsun ne fark eder ki? Yani Napolyon'un malum barut hikâyesi gibi bu. Zaten savaşı barut yoksa kaybetmişsiniz, diğer ayrıntıları konuşmaya, tartışmaya ihtiyaç bile yok.
Bugün, Sayın Cumhurbaşkanı -biraz önce başka hatipler de söyledi- Brookings Institute'de ilginç bir konuşma yaptı. Ben insan haklarıyla ilgili, özgürlüklerle ilgili Türkiye'nin dünyadaki en iyi ülke olduğu cümlesini bir tarafa bırakıyorum ama gazetecilerle ilgili cümlesi bence çok ilginçti. Tutuklu gazeteciler iddiasına "Hayır, tutuklu gazeteci yok, hükümlü gazeteciler var." dedi. Yani mahkûmiyet cezası almışlar. Böyle bir savunma neyi ifade ediyor bilmiyorum ama hani bu, aslında tutuklu olmaktan daha iyi bir şey mi? Hani, benim insan hakları bilgim buna yetmiyor. Dahası, devam ediyor, diyor ki: "Bunlar gazeteci değil, bunlar terör örgütü üyesi." Örgütü de sayıyor. Özellikle "FETÖ terör örgütü nedir siz biliyor musunuz?" diyor. Muhtemelen muhataplarının şimdiye kadar duymadığını düşünüyor. "Millî Güvenlik Siyaset Belge'mizde var." diyor. Şimdi Millî Güvenlik Siyaset Belgesi evrensel standartlar açısından, uluslararası hukuk açısından zaten meşruiyeti tartışmalı yani şeffaf olmadığı için, Meclisten geçmediği için zaten tartışmalı bir belge. Şimdi, bu mantıkla yaklaşıp da bir insan hakları mekanizması oluşturursanız biraz bu işin içinden zor çıkarsınız.
Herkesi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)