| Konu: | Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 63 |
| Tarih: | 30.03.2016 |
MUSTAFA MİT (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 149 sıra sayılı Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 6'ncı maddesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Tasarının 6'ncı maddesi, gerek kamu kurum ve kuruluşlarındaki ve gerekse özel sektörde istihdam ve işle ilgili süreçlerde ayrımcılık yasağını düzenlemektedir. Yine, tasarının 6'ncı maddesinde, işe başvurmaların annelik, gebelik, çocuk bakımı gerekçeleriyle reddedilemeyeceği düzenlenmektedir.
Değerli milletvekilleri, birçok düzenleme gibi bu tasarı da Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde Genel Kurula getirilmiştir yoksa Hükûmetin böyle bir tasarrufunun olmayacağını da hepimiz biliyoruz. Düzenlemeyle, vatandaşlarımız arasında eşitlik ilkesine göre hareket edilmesi kanun hükmü hâline getirilecektir. Esasında, başta Anayasa'mızda olmak üzere birçok kanunda vatandaşlar arasında eşitlik temel kuraldır. Ancak, uygulamada böyle olmadığı da hepinizin malumudur. Anayasa'nın 70'inci maddesi "Her Türk kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez." denilmektedir. Peki, sonuç acaba böyle midir? İktidara yakın olmayan hiçbir kimse bu hakkını kullanamaz, kanun da budur. Bunu teminen ve adaleti gerçekleştirmek maksadıyla, Milliyetçi Hareket Partisinin de ortak olduğu 57'nci cumhuriyet Hükûmeti döneminde kamu personel alımında liyakati esas alan Kamu Personel Seçme Sınavı getirilmiştir. Bugün ise -geçen on üç yıllık iktidar döneminde- kamu personel alımında herkesin bildiği, geçerli olan bir kriter vardır; o da iktidara yakın olma kriteridir. Yani, kanunu çıkarmak ile kanunu uygulamak farklı şeylerdir.
Bir yandaş memur sendikası vardır. Bu sendikaya üye olmayan herhangi bir memurun yükseldiği görülmemiştir. Birim müdürleri, personeli bu sendikaya üye olmadan herhangi bir derece, kadro, üst göreve gelmemiştir ve bu sendikaya da üye olmaya zorlanmaktadırlar. Getirilen tasarıyla bu gibi uygulamaların engelleneceği hüküm altına alınmaktadır. Birim müdürlerinin, başkanlarının personeli zorlamaları yasak olmasına rağmen, bu uygulanmaktadır. Bu adaletsizlik, her yerde, her kademede de mevcuttur.
Türkiye'nin sıcak gündeminde bulunan KPSS soru hırsızlığı yargıya intikal etmiştir. Bu hırsızlar, bu cesareti nereden almaktadır? "Paralel" deyip işin içinden sıyrılamazsınız. Siyasi sorumluluk ahlaktır. AKP il ve ilçe başkanlarının kartvizitleri olmadan hiç kimsenin işe giremediği bir gerçektir. Bugün, KPSS sınavı sonucu yeterli olmuyor, bir de mülakat icat ettiniz. Kaç kişi alacaksanız 20 katı insanı çağırıyorsunuz, kartvizitlerine göre insanları "işi kazandı" veya "kazanmadı" diye tasnif ediyorsunuz.
"Bakan kontenjanı" adı altında eşi dostu önce özel kalemde, basın sözcülüğünde işbaşı yaptırıp kadroya alarak şef, müdür, başkan, başkan yardımcısı gibi diğer devlet personeli olarak başka yerlere aktarıyorsunuz.
Şimdi Genel Kurula gelen bu tasarı kanunlaştığı takdirde ne değişecek? Yukarıdaki adaletsizlikleri yapanlar yine işbaşında değil midir?
Değerli milletvekilleri, diğer taraftan, yukarıda saydığımız olumsuzlukların ortadan kaldırılması için oluşturulması düşünülen kurum düşünce olarak doğrudur ancak bu kurumun oluşumunda da yine aynı kriterler geçerli olacağından yani iktidar referanslı olacağından sonucu bugünden bellidir çünkü bu iktidarın sicili ortadadır diyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)