| Konu: | Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 63 |
| Tarih: | 30.03.2016 |
BEHÇET YILDIRIM (Adıyaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı'nın 6'ncı maddesi üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İnsan haklarını korumaya yönelik düzenlemeler, kamu otoritelerine karşı daha korunmasız durumda olan bireylerin insan hak ve hürriyetlerini düzenleyen, koruyan ve bu mekanizmaları yaratmaya çalışan düzenlemelerdir. Kurulun görevlerini icra edebilmesi için, zaten bir güç kaynağı olan Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanından ayrı, bağımsız bir seçilme usulü olmalıdır. Bu görevleri bizzat Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanınca seçilmiş bir kurulca yapılacak olması ayrımcılığın tam kendisidir. Çünkü, bu kurulun oluşumunda, ne muhalefetin ne Meclisin ne de sivil toplum örgütlerinin bir önerisi belirleyici olmayacak, hiçbir şekilde bu kurulun oluşumunda bu kesimler temsil ve ifade edilmeyecektir. Şimdi, bu, kanunun özüne, ruhuna aykırı değil midir? Kanunun kendisi başlı başına bir ayrımcılık örneği olmuyor mu?
Mesela, bugünlerde Dündar ve Gül'ün duruşmalarda herhangi bir ayrımcılığa uğramamaları için bu kurul tarafından duruşmalar izlenemeyecek mi? Bugünkü duruma baktığımızda duruşmaların aleniliği ilkesi gereği herkesin duruşmaları izleyebilmesi gerekirken konsoloslukların duruşmayı izlemesi bile birinci ağızdan kınanırken, bu kadar özgürlüğü olmayan ve göbekten Hükûmete bağlı bir kurul izleyebilecek mi?
Mesela, akademisyenlere yönelik beyanlara ilişkin "Hiç kimse mahkemelere telkin veya tavsiyede bulunamaz." bizim mevzuatımızda yer almıyor mu? Yer alıyor. Peki, buna karşı bu kurul adil yargılama hakkının ihlal edildiğini, ayrımcılık yapıldığını, hücrelere konularak işkence yapıldığını ifade edebilecek mi?
İnsan Hakları Kurumuyla ilgili yapılacak düzenlemelerin genel bir kabulü doğurması gerektiği kanaatindeyiz. Yani üyelerin seçimi, başkanın seçimi, hem iktidarın hem muhalefetin hem kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının hem de sivil toplum örgütlerinin katılımıyla oluşmalıdır. Bugün iktidardasınız ama yarın olmayabilirsiniz. Her iktidara gelen kendi kurul üyelerini ve başkanını seçerse, bu halkın, bireyin temel hak ve hürriyetlerini korumaktan ziyade iktidara paralel edeceği aşikârdır. Sanki temel hak ve hürriyetleri koruyan, hak ihlallerinin önüne geçecek bir kurul kurulmayacak da iktidarı korumak ve kollamak görevi olan bir devlet dairesi kuruluyor. Hak ihlali yapan Hükûmete karşı, kendisini oraya atayan, göbekten Hükûmete bağlı bir kurum hak savunuculuğu yapacak, öyle mi? Bunu ülkede kime anlatırsanız güler. İnsan hakkı ihlalleri devlet kaynaklı ihlallerdir. Şimdi, biz devlet kaynaklı ihlallerin ortadan kaldırılması görevini tümüyle devletin resmî kurumlarına teslim ediyoruz.
Kurulların oluşumuna ilişkin örnek verdiğiniz Avrupa ülkeleri, Belçika, Danimarka, Hollanda, İsveç, Almanya, İngiltere ile bizim ülkemizin demokratik standartlarının da aynı seviyede olduğunu düşünüyor musunuz? Bu Avrupa ülkelerinin hak ihlali sayısı ile ülkenin hak ihlali sayısı arasında nasıl bir oran, nasıl bir fark var haberiniz var mı? Sadece mevzuat çıkarmakla hak ve özgürlükleri koruyamazsınız. Bu mevzuatın uluslararası kriterlere uygun kullanılması gerekmektedir. Yine, bu uygulamanın uluslararası kurumlar tarafından yakından izleneceği aşikârdır.
Şu an ülkede uygulanan hak ihlallerine baktığım zaman, bırakın ayrımcılıkla mücadeleyi, yaşam hakkı uluorta ihlal edilmekte. Bu hak ihlaliyle ilgili ne yapılmış? Hukuksuz ve kanunsuz uygulanan sokağa çıkma yasakları sırasında sivil insanlar öldürülmüş. Yine, kadın bedeni üzerinden insanlık onuru ayaklar altına alınıyor. Roboski bir ihlal değil miydi? Cezaevinde her gün yaşanan hak ihlalleri ne oldu? Şimdi, bunlara ilişkin, bunların sorumlularının açığa çıkarılması... Bu ülkede mevzuat yok mu ki yeni ihlallere ilişkin ciddi bir önlem alınmıyor ve bu sorumlular cezalandırılmıyor?
Kısacası, bu yasayla insan haklarını korumaya yönelik olarak beklenen işlevi yerine getirmekten uzak, yeni bir kamu birimi yaratılmış bulunmaktadır. İnsan hakkı ihlallerinin en büyük ihlalcisinin devletler ve hükûmetler olduğu dolayısıyla ihlalleri önlemeye, hakları korumaya yönelik olarak oluşturulacak bir kurumun da yönetim hiyerarşisinden bağımsız olması gerektiği herkes tarafından ifade edilmiştir. İnsan hakları ihlallerinde, belirli bir birikimi ve deneyimi olan sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarını kolaylaştırıcı yasal düzenlemelerin Meclise getirilmesinin hem ülke hem de Avrupa Birliği kriterleri konusunda daha faydalı olacağı kanaatinde olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)