GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Kanunu Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:62
Tarih:29.03.2016

HDP GRUBU ADINA BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önceki tartışmaya bir ek bilgi olarak Genel Kurulun takdirine sunmak istiyorum: İnsan Hakları Komisyonunda o kadar verimli bir çalışma yaptık ki biz, Sayın Bakanla birlikte, Komisyon üyeleri ve grup başkan vekilleri hâlen arkada, tasarı üzerine uzlaşma sağlamaya, belki de tartışmaya devam ediyoruz.

İnsan Hakları Komisyonunda yürütülen tartışmaları bizzat bizler hepimiz yaşadık, burada tekrar tekrar değinmeye gerek yok. Ama, hakikaten tasarının neyi amaçladığına, ne için bu kurumun oluşturulduğuna asla bunlara dikkat edilmeksizin ve bu tasarı ele alındığı zaman yasanın yapılma sürecinde sivil toplum örgütlerinin ve bu tasarıyla ilgili hiçbir kesimin görüşünün alınmamış olması hakikaten burada ne kadar işlevinden çıkmış bir durumda olduğumuzun göstergesidir.

Şimdi ben kısaca hem İnsan Hakları Komisyonunda yaşadıklarımızı hem de bu tasarının ilk bölümüne ilişkin birkaç görüşümü grup adına tekrardan sunmak istiyorum.

Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 90'ıncı maddesi burada epey konuşuldu. Son paragraf, özellikle, uluslararası sözleşmelerin kanunlarımızdaki hiyerarşik karşılığını belirtmekte. Bu nedir? İç hukuktaki bir düzenleme ile uluslararası sözleşmeler karşı karşıya geldiğinde hangi kanunun geçerli olacağına dair bir düzenlemedir ve bu bütün Parlamento tarafından çok iyi bilinir ki böyle bir durumda uluslararası kanun elbette ki önceliklidir.

Türkiye'nin imzacısı olduğu çok sayıda insan hakları sözleşmesi ve bunların denetim organı olan komiteler belirli konularda uzmanlaşmış kurumların oluşmasını hem yürütmenin denetlemesi hem de toplumda insan hakları ihlallerinin önlenmesi için önemli ve gerekli görmektedir.

1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen İnsan Haklarının Geliştirilmesi ve Korunması için Kurulan Ulusal Kuruluşların Statüsüne İlişkin İlkeler yani hepinizin bildiği üzere Paris Prensipleri de ayrımcılık ve insan hakları alanında kurulacak ulusal kuruluşların en uygun ve etkin bir şekilde çalışabilmesi için önemli standartları içerisinde barındırıyor. Paris İlkeleri, bağlayıcılığı olmayan bir tavsiyeler bölümü niteliğindedir ancak ülkelerin kurumlarına bağımsızlık ve yetki güvencesi sağlamak adına siyasi ve etik olarak dikkate alındıkları da bilinmektedir. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Yasa Tasarısı hem hazırlanma süreci -az önce de belirttiğimiz gibi- hem de kurulun oluşumu bağlamında değerlendirildiğinde bu düzenlemeye aykırı hareket edildiği apaçık ortadadır.

Avrupa Birliği ve Türkiye arasında yürütülen vize serbestisi ve geri kabul anlaşması çerçevesinde, yapılması beklenen yasal düzenlemeler çerçevesinde apar topar geliştirilmiş bu tasarı metni ne Türkiye'nin uluslararası yükümlülüklerini ne de Avrupa Birliğinin politik kriterlerini karşılayacak nitelikte değildir.

Komisyon toplantısına davet edilen insan hakları örgütlerinin temsilcileri yasa tasarısının görüşüldüğü komisyon toplantısında da Paris Prensiplerine aykırı şekilde yasa taslağının hazırlanması sürecine kendilerinin katılmadığını, üye seçimi hususunda da katılımlarının güvence altına alınacak maddelerin bulunmadığını ve tasarıda bugüne kadarki görüşlerin hiçbir şekilde dikkate alınmadığını belirterek komisyon toplantısını terk etmişlerdir.

Değerli arkadaşlar, tasarı mutlak suretle şu aşamada bu hâliyle geri çekilmelidir. Tasarının genel gerekçesinde insan haklarının korunması, ayrımcılıkla mücadele, işkence ve kötü muameleye karşı ulusal önleme mekanizması görevleri yönünden tek bir kurumun kurulmasının amaçlandığı ifade edilmektedir. Türkiye İnsan Hakları Kurumu kurumsal yapısına yönelik mevzuat... Uluslararası itirazların ve insan hakları bağlamında çalışan sivil toplum kuruluşlarının dile getirdiği eleştirilerin yine kapsam dışı kaldığı açık olan bu tasarı, her biri bağımsızlığı garanti edilmeden mücadele edilmesi mümkün olmayan başlıklarda bütün değerleri tek bir torba içine dolduran bir perspektifle oluşturulmuştur.

Kurulun yapısına ilişkin çok ciddi tartışmalar var. Hâlihazırdaki kurul yapısı 11 üyeden oluşuyor; bunun 3 üyesi Cumhurbaşkanı tarafından, 8 üyeyse Bakanlar Kurulu tarafından seçilmektedir. Hâlihazırda var olan Türkiye İnsan Hakları Kurumunun güçlenmesi gereğini karşılamak için tasarlandığı iddia edilen bu yeni yapı, Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu'nun da gerisine düşerek tamamen Bakanlar Kuruluna bağlı bir yapı oluşturmaktadır. Önerilen kurumun karar alma organı... Kurulun üyelerinin tamamı atamayla belirlenecek, kurulun başkan ve yardımcıları da Başbakan tarafından seçilecek, kurumun iç yönetmelikleri dahi Bakanlar Kurulu onayına tabi olacak. Böylesi bir kurumun yürütme organını insan hakları bakımından değerlendirirken bağımsız olması beklenemez. Yapısının nasıl oluşturulacağı tariflenemeyen ve sayısı 10'u geçmeyeceği esas alınan hizmet birimlerine başkan görevleri tanımlanırken yer verilmektedir. Mevcut Türkiye İnsan Hakları Kurumu Yasası'ndaki geniş tanımlı ve etkin çalışmayan hizmet birimlerine bile yer verilmemektedir. Ayrıca, yedi bölgede açılacağı belirtilen büroların kurulması, kaldırılması kararlarının dahi Başbakan ya da Başbakanın görevlendireceği bakanlar tarafından verilmesi, öngörülen yapının tamamen Hükûmetin kontrolü altında bir yapı kurulmak istendiğinin önemli bir işaretini oluşturmaktadır.

İnsan hakları ihlalleriyle ilgili bireysel başvuru yapılamayacak olan, sayılan sınırlı ayrımcılık temelleri dışındaki hak taleplerini ele almayacak olan, kamu kurumlarını kendiliğinden inceleyemeyen, kendi çalışma biçimini bile belirleyemeyen bir kurumun kendisinden beklenen işlevi yerine getirmesi de beklenemez.

"Kurum gelir elde edebilir." diye bir hüküm var, 23'üncü madde, burada finansal bir bağımsızlık var. Kurum kendisi taşınır, taşınmaz mal elde edebiliyor ve bunların da gelirlerini yeniden temin edebiliyor, bunlardan da gelir elde edebiliyor ama kurumun bu gelirlerinin denetimine ilişkin herhangi bir hüküm yok. Bu da yine, tasarıda mutlaka ele alınması gereken bir konu.

Mevcut Türkiye İnsan Hakları Kanunu'ndaki geçici maddeyle Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığının Türkiye İnsan Hakları Kurumuna devredilmesi düzenlenmişken, bu tasarıda daha henüz kurumsallaşmamış Türkiye İnsan Hakları Kurumunun Türkiye İnsan Hakları Ve Eşitlik Kurumuna devredilmesi düzenlenmektedir.

İşkencenin önlenmesine yönelik geliştirilen Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme'nin seçmeli protokolü gereği oluşturulması gereken ulusal önleme mekanizması görevinin de -yani kısaca OPCAT diyoruz biz buna- bu mekanizmanın gereklerine hiçbir şekilde riayet edilmeden yeniden oluşturulacak bu kuruma verilme girişimi ise ulusal önleme mekanizmasının bütünüyle içi boşaltılmış olduğu anlamına gelir. Hatırlarsanız, 2013 tarihindeki toplantıda Türkiye'ye bu noktada, bu kurumun tekrardan ele alınması noktasında bildirim yapılmıştı ve bu mekanizmanın yeniden kurulması gerektiği de yine bildirim yapılan konular arasındaydı.

Altı yıl boyunca Ayrımcılıkla Mücadele Ve Eşitlik Kanunu Tasarısı Taslağı olarak İçişleri Bakanlığının sayfasında yer alan tasarının danışma süreçleri işletilmeksizin ortadan kaldırılması, kapsamlı, bütünlükçü, samimi bir ayrımcılıkla mücadele yasası oluşturmaktan kaçınılması, insan haklarının korunması ve eşitlik ilkelerinden yana bir gündemin olmadığı eleştiri ve endişelerini güçlendirmektedir. Ayrıca, kadınlara yönelik ayrımcılık üzerine ve cinsel yönelim, cinsiyet kimliği dışarıda tutularak ayrımcılık temellerinin kapsayıcı ve açık bir biçimde belirtilmemiş olması, ayrımcılık türlerinin bütünüyle kapsanmaması, tanımların eksik bırakılması, bazı alanlarda geniş tanımlara yer verip bazı alanlarda bu tanımların yapılmaması gayriciddi bir yaklaşımla tasarının hazırlanmış olduğuna işaret etmektedir.

Bu tasarı, her geçen gün artan ayrımcılık ve nefret söylemine maruz kalan kişi ve grupları korumak, insan hakları ve eşitliği sağlamak için ne yazık ki yeterli değildir. Daha önceki taslaklarda kurumun organları arasında görünen istişare ve danışma mekanizmasının tümüyle kurumsal yapıdan çıkarılmış ve istişare kurum yönetiminin takdirine bırakılmıştır. Kurumun sivil toplumla kuracağı ilişkiyi güçlendirecek, kendisini daha güçlü ve kamuoyu nezdinde meşru kılabileceği bir yapının ortadan kaldırılması ya da takdire bırakılması yapının devlet bürokrasisine hapsedildiğinin göstergesidir. Evrensel yasa yapma ilkeleri çerçevesinde yasa yapıcının temel hareket noktalarından birisi de yeni yasayla mevcut hâlin daha iyi bir noktaya getirilmesi olmalıdır. Hâlihazırda önümüze getirilen yasa tasarısı daha iyiye gitmenin ötesinde neredeyse eski düzenlemeyi aratacak durumdadır.

Değerli arkadaşlar, sonuç olarak var olan yasanın insan hakları, işkenceyle mücadele ve ayrımcılıkla mücadele alanında oluşturulan ilke ve standartlarla çelişen hususları ortadayken ve konunun muhatabı sivil toplum örgütleriyle herhangi bir paylaşım olmadan gizli bir şekilde hazırlandığı göz önünde bulundurulduğunda, alt komisyon çalışmalarının sağlıklı yürütülememiş olduğu da göz önüne alındığında tasarının Genel Kurulda görüşülmeden esasen geri çekilmesi ve bu tartışmaların yeniden açılması gerekmektedir. Önerimiz, tekrardan tasarının görüşülmesi için geri çekilmesi noktasındadır.

Hepinize tekrardan teşekkür ederiz, sağ olun.