| Konu: | Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 60 |
| Tarih: | 23.03.2016 |
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 117 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 20'nci maddesine ilişkin olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak vermiş olduğumuz değişiklik önergemiz hakkında söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı'nın 20'nci maddesi Kişisel Verileri Koruma Kurumunun görevlerini düzenlemektedir. Bu maddeyle kurum, uygulama ve mevzuattaki gelişmeleri takip etme, değerlendirme ve önerilerde bulunma, araştırma ve incelemeler yapma veya yaptırma, çeşitli kurum ve kuruluşlarla iş birliği yapma, uluslararası gelişmeleri izleme ve değerlendirme, uluslararası kuruluşlarla iş birliği yapma ve toplantılara katılma, Cumhurbaşkanlığına, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna ve Başbakanlığa yıllık faaliyet raporu sunma ve kanunlarla verilen diğer görevleri yapma gibi görevlerle yükümlüdür. Kurumun genel olarak araştırma ve incelemelerde bulunması, ulusal veya uluslararası düzeyde iş birliği içerisine girmesi müspet ve kurumun gelişmesine olanak tanıyan çalışmalar arasında sayılabilecektir. Ancak, kurumun Cumhurbaşkanlığına yıllık faaliyet raporu sunması madde içerisinde anlamsız ve gereksiz sayılabilecek bir görev olarak göze çarpmaktadır. Kanun tasarısının 19'uncu maddesinde kurumun Başbakanlıkla ilişkili bir kurum olduğunun belirtilmesine rağmen ve kurumun hiçbir şekilde Cumhurbaşkanlığıyla organik veya hukuki bir bağı olmamasına rağmen, Cumhurbaşkanlığına yıllık faaliyet raporu sunması akılla izah edilebilir bir durum değildir. Başbakanlıkla ilişkili, idari ve mali özerkliğe sahip ve kamu tüzel kişiliğini haiz bir kurumun Cumhurbaşkanına neden yıllık faaliyet raporu sunması gerektiğinin hiçbir hukuk düzeni ve hukukçu izahı yoktur çünkü bu durum akla ve mantığa aykırı gözükmektedir. AKP'nin bu tutumunun sonucu, Türkiye'deki tüm kurumların zamanla Cumhurbaşkanlığına bağlanmasına ve Cumhurbaşkanlığına yıllık faaliyet raporu sunmasına kadar gidebilecektir.
Çok kıymetli milletvekilleri, bakın, bu tasarıyla gerçekten sanki iki başlı bir yönetim özentisi varmış gibi ve böyle bir riski algılarmış gibi bir düzenlemeye doğru gidiyoruz.
Bu yüce Mecliste, gecenin bu saatinde bir anekdot paylaşmak istiyorum kalan süremi değerlendirerek. Bu yüce Meclisin de somut bir simgesi olduğu genç Türk demokrasisinin başlangıç yıllarına götürmek istiyorum. Bu kürsüden zaman zaman Batılı filozoflardan da örnekler verdik; biraz önce bir konuşmacı arkadaşımız Montesquieu'dan, Rousseau'dan örnek vererek söyledi, ben de Türk milletinin ortak bir değeri olan büyük Türk mütefekkiri ve Diyarbakır'ın öz evladı, bu Meclisin kurucu iradesinde çok büyük emeği olan, Mustafa Kemal'in de fikir babası olan Gökalp'ten bir anekdot anlatmak istiyorum.
Efendim, idadi öğrencisiyken -yatılı bir okul- sınıfa hoca geldiğinde hep beraber, topluca "Padişahım çok yaşa, Padişahım çok yaşa, Padişahım çok yaşa!" deniliyormuş ama bir grup genç, işte o fikir babalığı yapan, bu kurucu iradenin, bu Meclisin somut simgesi olan genç, Türkiye Cumhuriyeti devletinin fikir babalığını yapan düşünürün başkanlığında bir grup genç "Milletimiz çok yaşa, milletimiz çok yaşa, milletimiz çok yaşa!" diyor ve maalesef bu, daha sonra padişaha bir şekilde jurnalleniyor ve okulun yatılı bölümü kapatılıyor. Değerli milletvekilleri, ama o cumhuriyetin temellerindeki o millet düşüncesi, Allah'a şükür, ondan sonra da devam ediyor ve sonuçta ne oluyor? Ziya Gökalp gibi mütefekkire Malta yolları görülüyor, "Evet, hüküm padişahın ise -efendim- sürgün bizimdir." diyor ve Malta'ya gidiyor. Onun için, bakın, bu yüce Meclisin temellerinde bu tür yüce duyguların, yüce düşüncelerin payı çok yüksektir. İnşallah, bu duyguların devam ettirilmesi açısından, parlamenter sistemin sürekliliği açısından aynı şeyleri paylaşır ve aynı direnişi gösteririz dileklerimle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)