GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Güney Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:58
Tarih:10.03.2016

HDP GRUBU ADINA MAHMUT CELADET GAYDALI (Bitlis) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Güney Sudan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Hava Ulaştırma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu ve kamuoyunu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 9 Temmuz 2005 yılında özerkliğini, 9 Temmuz 2011 tarihinde de bağımsızlığını ilan eden Orta Afrika ülkesi Güney Sudan'la yapılan anlaşma öncesi, Güney Sudan'ın nasıl bir ülke olduğunu kısaca hatırlatmak istiyorum.

Güney Sudan'da hâlâ iç çatışmalar devam etmektedir. Sudan, gerilimlerin olduğu, istikrarsızlığın olduğu ve yaşam güvencesinin olmadığı bir ülkedir. Birleşmiş Milletlerin Güney Sudan'daki insan hakkı ihlalleri konusunda hazırladığı raporda, ordu ve orduya bağlı birliklerin çok sayıda kadın ve kıza tecavüz edip diri diri yaktığı yer almıştır. Yine aynı raporda, ordu ve bağlı grupların sivilleri öldürdükleri, evleri ve iş yerlerini yağmaladıkları, köyleri tahrip ettikleri, 100 binden fazla kişiyi göçe zorladıkları belirtiliyor. Güney Sudan'da 2013 sonunda başlayan şiddet olayları nedeniyle 2 milyona yakın insan ülke içinde yerlerini değiştirmiş, 293 bin kişi de komşu ülkelere sığınmıştır, 120 bin kişi Birleşmiş Milletlere bağlı ülkelerde yaşamaya devam etmek zorunda kalmıştır. İki gün önce burada Kadınlar Günü mesajı verilirken, iki gün sonra, kadına ve insana zulmeden, eziyet eden böyle bir ülkeyle yapılacak anlaşmayı şüpheyle karşılıyoruz. Neredeyse Afrika'daki kabileler düzeyine indirilen anlaşmalar yapılmaktadır. Bu da bize "Dostlar alışverişte görsün." veya "Ne kadar çok çalışıyoruz." imajı vermek çabasıdır.

Uluslararası ilişkiler tamamen ulusların karşılıklı menfaat ilişkilerine dayanmalıdır. Afrika ülkelerinin, zamanında çeşitli Avrupa ülkeleri tarafından sömürge mantalitesiyle zenginlikleri sömürülmüştür. Tabiri caizse, elma şekerinin tatlı kısmı ve elması bitmiştir, geriye saptan başka bir şey kalmamıştır. Bizler artık Afrika Kıtası'nda nal toplamaya çalışıyoruz. Yapılan bu anlaşmaların yıllar sonra bile getiri-götürü analizleri net olarak yapılamamakta veya kamuoyuna bu veriler aktarılamamaktadır.

Sizlerle bir tecrübemi paylaşmak istiyorum. Yıl 1984, Umman Sultanlığı'na görevli olarak, mühendis olarak yabancı bir şirketle çalışmaya gitmiştim. 84 yılında Umman Sultanlığı'nda Türkiye Büyükelçiliği henüz yoktu. Oraya vardığım zaman, sadece Türkiye'den giden 4 ailenin orada olduğunu gördüm. Her taraf şantiye gibiydi, her tarafta yollar, binalar yapılıyordu. O zamanki nüfus 3 milyon; bunun 1,5 milyonu yerli nüfus, 1,5 milyonu da bizler gibi oraya çalışmaya giden yabancı insanlardı. Tabii, burada Avrupalı, Amerikalı müteahhitler her tarafı kazıp çalışıyorlardı. Yani, anlayacağınız, atı alan Üsküdar'ı geçmişti.

Benim orada bulunduğum süre içinde Türkiye Büyükelçiliği de geldi. İlk gelişlerindeki tablo aynen şuydu: Beş yıldızlı bir otelin kral dairesini uzun süre kiraladılar, orada oturdular. Daha sonra da çok lüks bir rezidansı kiralayarak elçilik aktivitelerini devam ettirdiler. Sadece karşılaştırmak açısından size söylemek istiyorum. O zaman orada onlarca Alman firması vardı, yüzlerce Alman ailesi vardı, Alman Büyükelçiliği de bir apartman dairesinde görevini ifa ediyordu.

Bir devletin etkisi, aynen bir havuzun içine düşen bir taş nasıl harelerle etkisini azaltırsa kıyıya doğru, ülkenin etkisi de aynıdır. Eğer bizim ülkemizin etkisi Suriye'de yoksa Sudan'da da olmaz, hele Surinam'da hiç olmaz.

Biz hâlâ insani yardımlardan ve yaptığımız hibe altyapılardan, hibe konutlardan hamaset okumaktayız. Tabii, bunlara karşı değiliz ama kendi memleketimizde altyapı sorunları yaşarken başkalarına gösteriş olsun diye veya dostlar alışverişte görsün diye yardım yapmak doğru mudur acaba?

Kendi ilim olan Bitlis'in kırsal alanında, kimi yerde yaşam şartları emin olun ki Afganistan'ın kırsal alanından daha zor durumda. Yol ilkel düzeyde, konutlar ilkel düzeyde, su ve elektrik hâlâ büyük sorun. Bırakın kırsal alanı, ilimin ve ilçelerimin altyapısı bile sağlıklı değil, hâlâ ilimin kanalizasyon deşarjı direkt olarak Bitlis Deresi'ne akmakta, en büyük ilçemiz olan Tatvan'ın kanalizasyonu da Van Gölü'ne akmaktadır. Bunları tamamladıktan sonra tabii ki başka, çevre, komşu devletlere ve daha uzaktaki yardıma muhtaç devletlere yardım etmek doğrudur, buna katılıyorum ama ne yazık ki durumumuz bu.

Bugün dünyada çıkarılan savaşlar ve yıkımlar, tekrar inşa için emperyalist güçlerin iştahını kabartmakta ve inşaat firmaları ellerini ovuşturmaktadır. Yanı başımızda süren Suriye savaşında da aynı tablo görülmektedir. Hükûmetin uyguladığı yanlış politikalar neticesinde Türkiye devre dışı bırakılmıştır. Yıllar sonra, inşaat için yeniden yapılanma çabalarında yerli firmaların ancak taşeronluk yapmasına göz yumulacak veya nakliyeden kazanmak için belki de bazı malzemelerin Türkiye üzerinden alınmasına müsaade edilecektir. Yani hazırlanan pastadan mümkün olduğu kadar en küçük dilim çatalın kenarıyla bize doğru itilecek veya "Sofrada kalan kırıntılarla idare edin." denilecektir.

Onun için, bu eksen doğrultusunda ciddi araştırmalar yaparak uluslararası ilişkiler tekrar tekrar gözden geçirilip hesap kitap doğru yapılmalıdır. Aksi takdirde, dünya üzerinde oynanan bu satrançta piyon olma rolünden başka bir fonksiyonumuz maalesef ki olmayacaktır.

Güney Sudan'la yapacağımız hava ulaştırma anlaşması yerine söz verilen Tatvan Havaalanı yapılarak Bitlis'le barış anlaşması yapılması daha hayırlı olacaktır diyorum, hepinize saygılarımı sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)