GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Güvenlik politikalarının hukuki boyutuna ilişkin gündem dışı konuşması
Yasama Yılı:1
Birleşim:58
Tarih:10.03.2016

AYHAN BİLGEN (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güvenlik politikalarının hukuka uygunluğunun iki tane net ölçütü vardır. Birisi, güvenlik görevlilerinin hangi hukuki çerçevede o uygulamayı yaptıklarıyla ilgilidir ki bu konuda mevzuatta, hem Polis Vazife ve Salâhiyet Yasası'nda hem Jandarma mevzuatında çok net ölçüler vardır. Bu ölçülerden birisi yakalamaya çalışmaktır eğer yargılamak ve cezalandırmak gibi bir niyeti varsa. İkincisi ise, orantılı güç kullanmaktır yani yakalamaya çalıştığı, suç işlediğini iddia ettiği kişilerin elinde hangi silah varsa ona denk silahlarla müdahalede bulunmasıdır. Dolayısıyla, eğer güvenlik politikalarının uygulayıcısı güvenlik güçleri devlet memuruysa ve devletin hukuku, devletin kanunları onları bağlıyorsa, onların, mevzuatın kendilerine tanıdığı evrensel hukuk çerçevesinde davranma sorumlulukları ve zorunlulukları vardır. Asla, güvenlik görevlilerinin "Karşımızdakiler bize şöyle yapıyorlar, biz de onlara aynıyla cevap veriyoruz." deme hakkı, imkânı, lüksü yoktur. Burada bazen milletvekilleri, bu tartışmayı açarken "Karanfil mi versinler?" diye konuşmacıları tahrik eden sözler sarf ediyorlar. Evet, kimse karanfil falan verilmesini beklemiyor ama canlarının istediğini yapma hak ve lüksleri de olamaz.

İkinci nokta, güvenlik politikaları sırasında temel hakların nasıl kullanıldığıdır. Eğer toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına, Anayasa'da ifade edildiği gibi, hem de darbe anayasasında ifade edildiği gibi, önceden izin almaksızın herkes toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkına sahipse, burada milletvekillerinin kalkıp asla, sokağa çıkmayı, sokağa çağırmayı bir suç gibi tarif etme hakkı olamaz. Sokağa çıkmanın kendisi demokratik bir ülke olmanın gereğidir. Sokakta göstericilerin kendilerini ifade edebilmesini sağlamak, onların çevreye zarar vermesini engellemek, çevrenin de onların eylemlerini yapmasını engelleyici pozisyon almamasını sağlamak devletin görevidir. Ama siz baştan, peşinen, sokağa çıkmayı bir suç gibi tarif ederseniz, işte "HDP sokağa çağırdı." gibi ifadelerle bu hakkın kullanılmasını imkânsızlaştıracak bir söylem, bir hegemonya içerisine girerseniz, o zaman demokratik toplumun en temel, en asgari gereklerini reddediyorsunuz demektir.

Dün burada gruplar adına konuşulurken, iktidar partisinin grup başkan vekili, doğrudan partimizi, yöneticilerini hedefe alarak ve açıkça doğru olmayan bir beyanda bulunarak... Ben sonra stenograflardan dökümü de aldım, okudum, tırnak içerisinde ifadeler aynen şöyle: "'Sokağa çıkın, Kürtleri öldürün.' dediler.", "'Sokağa çıkın, Yasin Börü'yü öldürün.' diyorlar."

Şimdi, bu ifadeler...

HALİL ETYEMEZ (Konya) - Öldürmediler mi?

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Bakın, arkadaşlar, dün o grup başkan vekiline de aynı şeyi hatırlattım ama yanlış anlamış. Ben bir hukuk kaidesini hatırlattım kendisine, o yanlış anlamış, sanki onun ailesiyle, annesiyle falan benim bir işim varmış gibi tepki gösterdi. Oysa benim kimsenin ne ailesine ne annesine böyle bir şey yapmam hayatım boyunca söz konusu değil.

Ebu Hanife'yle ilgili -gayet iyi bilirsiniz, bana tepki gösteriyorsunuz ama- biliyorsunuz, Peygamberin ailesiyle ilgili bir iftira hadisesi vardır, Kur'an'da da geçer, bunu Ebu Hanife'ye sorarlar, derler ki: "Bu hükümle ilgili, bu dedikoduyu yapanlarla ilgili ne düşünüyorsunuz, ne diyorsunuz?" Verdiği cevap şudur, der ki: "Bir iddiada bulunan eğer iddiasını ispat etmezse müfteridir ve iddia olunan fiille kendisi sorumlu olur." Yani zina iddiasından bahsediyorum. Burada daha fazla uzatmayayım. Sonra, bin dört yüz yıl boyunca -bakın, dinleyin anlayacaksınız- bu evrensel bir hukuk kaidesi olmuştur. Kim bir konuda iftira atmışsa, kadılar hüküm verirken, hukukçular hüküm verirken d-erler ki "Bu iddiayı ispatlayacaksın."

Şimdi, bizimle ilgili kullanılan cümle yani bizim yöneticilerimizden, eş başkanımızdan "Sokağa çıkın ve Kürtleri öldürün." gibi bir ifade çıkmışsa, "Sokağa çıkın ve Yasin Börü'yü öldürün." gibi bir ifade çıkmışsa biz çıkacağız özür dileyeceğiz, eksiğimizi gidereceğiz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Sokağa çağrı yapıldı.

İSMAİL AYDIN (Bursa) - "Sokağa çıkın." dediniz, 50 kişi öldü. Sokağa çağırdınız, 50 kişi öldü. Daha ne istiyorsunuz? 50 kişiyi öldürdüler, 53 kişiyi öldürdüler. "Sokağa çıkın." dediniz.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Ama bakın arkadaşlar, size Türkçe dersi falan vermeyeyim ama tırnak işaretinin nerede olduğu her şeyi değiştirir. Hani meşhur bir söz var biliyorsunuz: "Oku, baban gibi eşek olma." cümlesi ile "Oku baban gibi, eşek olma." cümlesi arasındaki farkı ilkokulda anlatırlar. Tırnak işareti neredeyse oraya göre hüküm vereceksiniz. O cümlenin devamı bizden çıkmadı. Bunu grup başkan vekili çıkıp ya düzeltecek, değiştirecek ya da HDP'yi şamaroğlanı gibi görmeye kimsenin hakkı yok. Sizin lütfunuzla burada değiliz.

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Felsefe yapma ya, bırak şimdi, bırak! Sokağa çağırdın işte, konuşma!

İSMAİL AYDIN (Bursa) - İkiyüzlü davranmayacaksınız! Demokrasiden yana olacaksınız. Burada barış diyeceksiniz, orada insanları öldüreceksiniz.

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Bu parti için insanlar bedel ödüyorlar, demokrasi için, barış için, birlikte yaşamak için HDP'ye umut bağlıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Hadi canım, hadi!

AYHAN BİLGEN (Devamla) - Siz de ağzınıza geldiği gibi burada HDP'ye iftira atamazsınız. (HDP sıralarından alkışlar)