GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Tasarısı Maddelerinin görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:56
Tarih:08.03.2016

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Bugün burada konuşma yapan değerli milletvekilleri 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle bu konudaki tespitlerini, düşüncelerini bizlerle paylaştılar. Esasında bizim, kadın haklarıyla ilgili, kadına karşı şiddet ve kadın cinayetlerini sadece 8 Martta konuşmamamız gerektiğini düşünüyorum. Türkiye'de kadına karşı işlenen suçlar, kadın cinayetleri sonucunda kaybettiğimiz insanların yıllık bazdaki sayısını düşündüğümüzde, teknolojisi gelişmiş bir ülkenin bir başka ülkeyi işgal ederken kaybettiği asker sayısından daha fazla bir rakamı, maalesef, biz her sene birbirimizi öldürerek böyle bir duruma engel olamıyoruz. Dolayısıyla, yasama organı olarak üzerimize düşen görevleri tartışmak durumundayız.

Değerli arkadaşlar, Dünya Ekonomik Forumunun 2015 Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu'nda Türkiye giderek geriye doğru gidiyor. 2014 yılında 142 ülke arasında 125'inci sırada bulunuyorduk, 2015 yılında 130'uncu sıraya geriledik. Bu konuda ilk üçteki ülkelere baktığımızda İzlanda, Norveç, Finlandiya gibi ülkeleri görüyoruz; son üç sırada ise Yemen, Pakistan ve Suriye yer alıyor ve maalesef de biz hızla geriliyoruz.

Değerli arkadaşlar, raporun açıklandığı web sayfasında bir de cinsiyet uçurumu hesaplayıcı bulunuyor. Buraya da baktığınızda kendi ülkenizle ilgili daha detaylı bilgilere bakabiliyorsunuz. Şimdi, burada birçok şey yazıyor, bunların hepsini burada paylaşmayacağım ancak çarpıcı birkaç noktaya temas etmek istiyorum: Türkiye'de bir kadının kazandığı 1 dolara karşılık aynı işi yapan bir erkek 2,56 dolar kazanıyor. İş gücüne kadınların katılım oranı yüzde 32, erkeklerin yüzde 75. Siyasi güçlenmede 105'inci sıradayız, Meclisteki kadın temsiliyetinde ve bakanlar arası temsilde de yine çok gerilerdeyiz.

Değerli milletvekilleri, tabii, burada bizim en acil üzerinde durmamız gereken konu kadına karşı şiddet konusu. Failler maalesef genelde de eş, baba, ağabey gibi ailenin ilk halkasının üyeleri. Bu sorunu salt yasal düzenlemelerle de çözmemiz mümkün gözükmüyor. Bir bütün olarak erkek şiddetini ve onu yaratan, besleyen unsurları teşhis edip ortadan kaldırmazsak biz, bu konuda, bu korkunç tabloyla sıklıkla yüzleşmek zorunda kalacağız.

Esasında erkek şiddetinin ulaştığı düzeyin üç temel nedeni var değerli arkadaşlar: Bunlardan birincisi sosyokültürel arka plan, bir diğeri yaptırım eksikliği, üçüncüsü de Türkiye'deki siyasal kadın hakları hareketlerinin zayıflığı. Sosyokültürel arka plan aslında düzeltilmesi en zor olanı çünkü ta ilk çocukluktan beri sertlik, nobranlık, tahammülsüzlük ve öfkeyle tanımlanmış bir erkek kimliği var ve son yıllarda da siyasete bu dilin de egemen olduğunu görüyoruz.

Aslında AKP döneminde kadına karşı şiddetin böyle yüzde 1.400 artmasının sebeplerinden biri de şu: Ataerkil toplumlarda siyasetçiler ve devleti temsil eden kişiler de önemli rol modellerdir değerli arkadaşlar. AKP'li siyasetçilerin kadınların nasıl güleceği, nasıl ve kiminle gezeceği, kaç doğum yapacağı gibi doğrudan kendi tercihlerini ilgilendiren, siyasetin hiçbir şekilde alanı, ilgisi olmayan konularla ilgili ulu orta konuşmalarının, iyi düşünülmemiş sözlerinin toplumun kılcal damarlarına çarpan etkisiyle yayılıp cinayetlere varan tahammülsüzlükleri beslediğini de gözden kaçırmamalıyız.

Değerli arkadaşlar, kadın erkek eşitliğine inanmadığını söyleyen, "Kadının yeri evidir." anlayışı sergileyen ve sürekli en az 3 çocuk öneren bir anlayışla da bu sorunu çözemeyiz. Bu konuda yaptırım eksikliğinin hem hukuki hem toplumsal yönü var. Türkiye'de hukuk sistemi kadına karşı işlenen suçlarda alabildiğince müşfiktir. Polisinden savcısına, yargıcına kadar, kadına karşı işlenen bir suç söz konusu olduğunda burada mağdurdan ziyade âdeta faille empati kuran bir anlayışın egemen olduğunu görüyoruz.

Özetle şunu da söyleyelim: Kadına karşı işlenen cinayetlerle ilgili faillerin öz geçmişine baktığımızda, daha öncesinden, dövme, yaralama gibi daha hafif suçları işlediğini de görüyoruz.

Kadına karşı şiddet tek başına adli bir olay olarak değerlendirilmemelidir; çok köklü, siyasi ve toplumsal bir sorun olarak ele alınmalıdır.

Son olarak şunu söylemek istiyorum: 8 Mart, eşit işe eşit ücret için ölüme giden New Yorklu kadınlardan başlayarak bugüne kadar gelen milyonlarca kadının emek, barış, özgürlük ve dayanışma günüdür. Bugün dünyanın birçok ülkesinde 8 Mart resmî tatildir. Ülkemizde de 8 Martın resmî tatil olarak önerilmesini buradan dile getiriyorum.

Hepinizi saygıyla, sevgilerimle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)