| Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Tasarısı Maddelerinin görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 56 |
| Tarih: | 08.03.2016 |
MHP GRUBU ADINA ARZU ERDEM (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, her ne kadar bütçenin 6'ncı maddesiyle ilgili konuşmak üzere söz aldıysam da ben bugün Dünya Kadınlar Günü olması münasebetiyle kadınlarımızla ilgili ve bizlerle ilgili konuşmak istiyorum. Çok teşekkür ederim. Genel Kurulu da saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde kadın olmak hayatımızın her alanında var olabilmek için mücadele etmek zorunda kalmaktır. Erkek egemenliğinden sıyrılabilme savaşıdır. Bir yandan iş hayatında var olmaya çalışırken bir yandan evladının ilklerini kaçırmamak için iyi bir eş olmaya çalışmak demektir. Nüfusun yüzde 50'sinin kadın olduğu toplumumuzda maalesef yeterince görünüyor olamamaktır. Ülkemizde kadın olmak nerede tamamlayamayacağımızı öngördüğümüz bir mücadeleyi her anlamda sürdürmek zorunda kalmaktır. Evde ev kadını olarak, okulda öğrenci olarak, iş dünyasında çalışan olarak, siyasette seçilen olarak yani hayatın her noktasında "Ben de varım!" diye haykırmak zorunda kalmak demektir. Gücüne sahip çıkmak, dik durmak, acıyı ızdıraba dönüştürmemeye çalışarak ayakta kalmayı başarmak için çabalamaktır. "Cinsiyet eşitliği" denildiğinde akıllara sadece kadının geldiği, erkeğin cinsiyet ayrımına girmediği bir toplumda umutla yaşamaktır kadın olmak. Aile içerisinde dengenin, düzenin, sevgi ve şefkatin kaynağı olmak ancak önemli kararlarda erkeğin söz hakkına saygı göstermektir kadın olmak. Çocukluğunu bir çırpıda geride bırakıp erkenden büyümeye mecbur olmaktır kadın olmak. Yolda bir sapığın tacizi ve saldırısı korkusuyla yürümektir kadın olmak. Topluma biricik evlatlar yetiştirmek için tabiri caizse saçını süpürge etmektir aslında kadın olmak, emek harcamaktır. Evladının başına kötü bir şey gelmeden eve gelebilmesine şükretmektir kadın olmak. Hayatının her alanında kendi ön yargılarını bile yıkma mücadelesidir aslında kadın olmak. Ülkemde kadın olmak hep anlamak ama az anlaşılmaktır aslında. Bunlara rağmen her zaman gülümsemeyi başarabilmektir kadın olmak. Zordur kadın olmak ama çok güzeldir kadın olmak güzelim memleketimde. Aynı zamanda yürekli olmaktır aslında kadın olmak.
Hepimizin de hafızalarında yer alan, içimizi yakan, bizleri nefessiz bırakan birçok kadın istismarı, tecavüzler ve cinayetler söz konusu oldu ve ne yazık ki olmaya da devam etmektedir. Töre ve namus cinayetleri konusunda dünyada ilk 3 sırada bulunan ülkemizde 2010 ile 2015 yılları arasında 1.134 kadın öldürülmüştür. Kadına şiddet her gün artmaktadır. Toplumsal ve kültürel yapımız kadına sadece annelik, eş ve ev kadınlığı gibi geleneksel roller atfetmektedir. Aile içi şiddete maruz bırakılan kadınların ekonomik özgürlükleri bulunmamaktadır. Çalışan kadınlarımız da iş yerlerinde ayrımcılık ve gelir adaletsizliğiyle karşı karşıya kalmaktadır maalesef.
Daha şanslı olan her kadının ve bizlerin zor durumdaki hemcinslerimize katkı sağlamamız gerekmektedir. Onların sesini duyurmak adına çalışmalar yapmalıyız. Onların her yerde sesi olmalıyız. Bizler Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kadınlarımızın sesi olmaya da devam edeceğiz. Bizler, çalışmalarımızla birbirimize ilham vermeliyiz.
Değerli milletvekilleri, kadınlar, ellerinin değdiği her şeyi güzelleştirmek gibi bir güce sahiptir aslında. Daha fazla kadın yönetici olsa, daha fazla kadın sporcu olsa, siyasette daha fazla kadın olsa çok daha barışçıl ve sevgi dolu bir ülkede yaşıyor olurduk diye düşünmekteyim. Aile içi şiddet, kıskançlık, aldatma adı altında gerçekleşen kadın cinayetleri, kadın sığınmaevlerinin yetersizliği, kadın bedeni üzerinden politika yapma ve buna benzer birçok konu özel mesele ya da aile meselesi değil toplumun bir sorunudur aslında.
Kadın güvenliğini sağlamak devletin görevidir, sokakta, evde, okulda ve her yerde. Aslında tarihte Türklerde kadın ve erkek eşit konuma sahipti. Devlet yönetiminde hakan ile hatunun ortak karar verdiği bilinmektedir. Bir yazılı emir yazılınca yalnızca "Hakan emrediyor ki..." sözleriyle başlamak o emre boyun eğmemek için geçerli bir nedendi, "Hakan ve hatun emrediyor..." demesi gerekiyordu, böylece buyruk geçerli oluyordu. Hakan tek başına bir elçiyi kabul etmemekte, şölenlerde, kurultaylarda, ibadetlerde, savaş ve barış meclislerinde hakan ve hatun birlikte yer almaktaydı. Bugün Türk kadını tarihteki bu konumundan oldukça uzaklaşmıştır. Ülke nüfusunun yarısı kadın olmasına rağmen Türkiye'de her 10 yöneticinin ancak 1'i kadındır. Ülkemizde, bu kadar başarılı kadın çalışan olmasına rağmen siyasette ve tepe yönetimlerde oldukça az sayıda kadın yönetici bulunmaktadır.
Gelin bir de Kurtuluş Savaşı'nda büyük mücadeleler veren kahraman Türk kadınlarını hatırlayalım: Nene Hatun, Halide Onbaşı, Nezahat Onbaşı, Şerife Bacı, Erzurumlu Kara Fatma, Halime Çavuş ve isimlerini saymakla bitiremeyeceğim birçok kahraman Türk kadını. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün, Türk kadınına en büyük hediyesi 1926 yılında yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu'dur. Kadın ile erkek arasında eşitlik ilkesini getiren bu kanunun ardından Türk kadınına 1930'da belediye, 1933'te muhtarlık ve ihtiyar heyeti, 1934'te de milletvekili seçme ve seçilme hakkı verilmiştir. "Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın... Dünyada hiçbir milletin kadını 'Ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekle Anadolu kadını kadar emek verdim.' diyemez... Bir toplum, bir millet 'erkek' ve 'kadın' denilen 2 cins insandan meydana gelmektedir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin." sözleriyle de Türk kadınına verdiği değeri, önemi net olarak ifade etmiştir.
Bugün de Türk kadınlarımızın yaşadıkları onca engel ve ağır sorunlara rağmen, yaşamın her alanında başarılı olma çabasını sürdürmekteler. Ekonomiden sanata, siyasetten spora her geçen gün yenileri eklenen başarılı Türk kadını profili, diğer ülkelere model olabilecek performansa sahiptir.
Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı 1934 yılında verilmiş olmasına rağmen, aradan geçen seksen altı yıl gibi bir süreye rağmen, günümüz Türkiye'si'nde dahi bu temsilin tam anlamıyla sağlanmış olmadığını görmek mümkün. Kadınların seçme hakkının artık kanıksanmış olduğu, oy verme konusunda en az erkekler kadar aktif olduğu ortadayken seçilme hususunda hâlâ erkeklerin çok gerisinde oldukları muhakkaktır. Siyasi partilerin uyguladıkları pozitif ayrımcılık ve kotalara rağmen, hâlâ modern dünyanın çok gerisinde kalan kadınların siyasi hayatta temsil oranını yukarı çekmek için yasaların, kararların değil, zihinlerimizin değişmesi gerekmektedir. Gerek eğitim gerek kariyer açısından erkeklerden daha üstün durumda pek çok kadın var olmasına rağmen, demokrasinin diğer ayağı seçme hakkı kullanılmasına rağmen ve istekli olan kadınlarımıza rağmen, maalesef istediğimiz oranda temsil söz konusu değil. Bu sayede, kadınların seçme ve seçilme hakkı tam anlamıyla yerini bulmamaktadır ve böylece, kadınlar ataerkil toplumun sınırları içerisine hapsedilmeye mahkûm bırakılmaktadır. Bir ülkenin en büyük gelişmişliğinin göstergelerinden biri kadınlara tanınan haklardır.
Değerli milletvekilleri, daha bilinçli bir toplum oluşturabilmek için kadınların yönetim kadrolarında ve karar alma mekanizmalarında yer almaları zorunludur ancak ülkemizin bu alanda eksikleri bulunmaktadır. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'nın 2011 İnsani Gelişme Raporu'nda, Türkiye, kadınların politik ve ekonomik hayatta yer almaları bakımından 146 ülke arasında 77'nci sırada yer almaktadır, bu da olumsuzluk arz etmektedir. Türkiye'nin Binyıl Kalkınma Hedefi Raporu'nda ise kadınların siyasete katılım oranının 2015 yılına kadar yüzde 17 olacağı öngörülmüştür. Siyasetin erkek egemen bir alan olarak kabul görmemesi, kadınların bu alanda katılımlarının da kısıtlayıcı olmaması gerekmektedir. Bugün kadının siyasal katılımı hâlâ erkeklerle eşit düzeye gelmemiştir. Seçilme hakkından yararlanma ve siyasal karar mekanizmalarının çalıştırılması özellikle gerekmektedir. Kadınların siyasal karar mekanizmalarında eksik temsilleri bir başka olumsuz sonuçtur, kadın statüsü konusunda kendini göstermektedir yine. Kadının yer almadığı karar mekanizmaları başarısız olmaya mahkûmdur. Bir iki istatistik vermek istiyorum. Kadınlar 3 Nisan 1930'dan beri belediye seçimlerine katılmaktalar ancak yüzde 3 oranında kadın belediye başkanı bulunmaktadır. Bu konuda da, temsilin artması konusunda desteklenmesi gerekmektedir.
Burada bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutladık. Ben kadına şiddetin son bulduğu günleri beraber elde edeceğimize inanıyorum.
Değerli milletvekilleri, 8 Mart mücadelenin ve emeğin günüdür. Erkek çocuklarımızın gelecekte şiddet yanlısı olmaması, kız çocuklarımızın ise şiddet mağduru olmaması adına önlemler almamız gerekmektedir. Bunda da her zamanki gibi kadına, anneler olarak bizlere büyük görevler düşmektedir. Bir sonraki 8 Marta kadar gereken önlemlerin alınmasını ve kadına yönelik şiddetin azalmasını umarak 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü tekrar kutluyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)