Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Tasarısı Maddelerinin görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 55 |
Tarih: | 07.03.2016 |
HDP GRUBU ADINA BURCU ÇELİK ÖZKAN (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri... (Gürültüler)
Ancak, yan taraftaki konuşma benim konuşmama izin vermiyor.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen. Sayın Çelik Özkan kürsüde.
Sayın Erhan Usta, buyurun efendim, yerinize alalım sizi.
ERHAN USTA (Samsun) - Bilgi istiyorlar arkadaşlar.
BAŞKAN - Tamam, sonra çay sohbetinde bilgi verirsiniz.
ERHAN USTA (Samsun) - Bana biraz daha fazla süre verin, bunların hepsini anlatayım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Çay sohbetinde... Buyurun bir çaya davet edin.
Sayın Çelik Özkan, yeniden başlatıyorum.
Buyurun.
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) - Teşekkür ederim, sağ olun.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum yeniden.
Şimdi, bütçenin 13'üncü maddesi üzerine birkaç kelamımız olacak bizim de partimiz adına.
Bu maddede bahsedilen Su Kanalizasyon ve Altyapı Projeleri Programı kısa adı SUKAP olan proje belediyelere altyapılarını geliştirmeleri için sunulan bir proje olarak tanımlanıyor. Program, belediyelerin borç stokuna bakmadan uygun krediler veriyor ancak gelin görün ki hangi belediyenin bu krediye uygun olduğunu Kalkınma Bakanlığının bünyesi altında çalışan Yüksek Planlama Kurulu belirliyor. Peki, bu kurul ve üyeleri kimlerden oluşuyor diye baktığımızda: Kurulun bakanlardan oluştuğu, kurula başkanlık Başbakan tarafından yapılıyor, öyle belirlenmiş. Şimdi, arkadaşlar, bu da kurul kararının siyasi, denetimsiz ve şeffaf olmadığının bir göstergesi. Geçen haftalarda burada bir kanun tasarısı konuşuluyordu, kişisel verilerin korunmasına ilişkin. Burada bir kuruldan bahsettik. Önümüzdeki günlerde, muhtemelen, bu Parlamentoda görüşülmesi beklenen insan hakları ve eşitlik kurumuna ilişkin de bir tasarı gelecek, yine burada da bir kurum söz konusu. Bu kurumların işleyişine ve oluşumuna baktığımız zaman, tamamı Hükûmet üyelerinden oluşan bir kurul ve alınacak olan kararların tamamının siyasi olacağı bugünden net. Şimdi, bu kurumların sadece isimlerinin olması fakat altlarının tamamıyla boşaltılmış olduğu ne yazık ki karşımıza çıkan bir sonuç. Belli ki bir sistemin temelini kurmaya çalışıyorsunuz bu Parlamentoda ama en azından bu kadar açık, aleni bir şekilde yapmayın.
Bunun yanı sıra, SUKAP kapsamında yapılacak iş, aslında belediyelerin yapması gereken bir iş. Belediyelere yeterli bütçe verilmediği için büyük altyapı yatırımlarında belediyeler merkezî idareye ve bu örnekte olduğu gibi Hükûmete bağımlı hâle getiriliyor. Önemli olan, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, mali desteklerin yerele aktarılarak bu gibi büyük yatırımların belediyeler eliyle yapılabilmesinin sağlanması iken her konuda olduğu gibi, iktidar her hizmeti merkezîleştirmeyi esas alıyor ve su gibi temel bir ihtiyaç için bile yatırımlar siyasi iktidarın inisiyatifine bırakılıyor. Kurulun yapısı iktidar üyelerinden oluştuğu için iktidar belediyelerinin bu projeden daha fazla yararlanacağı riski açıktır. Kaldı ki SUKAP'tan hangi belediyenin ne kadar faydalandığı konusunda net bir bilgiye ulaşamıyoruz. Buna ilişkin bir soru sorduğumuz da il, ilçe olarak herhangi bir tasnif karşımıza çıkmıyor, veriler yalnızca toplam rakamları gösteriyor.
Maddenin (4)'üncü fıkrasında elektrik üretimine ilişkin bir hüküm bulunmakta. Türkiye, elektrik üretimi ve su konusunda doğal kaynaklar bakımından zengin bir ülkedir. Enerji üretimini ekolojik yapıya uygun, doğayı tahrip etmeyen yollarla sağlayabilecekken Türkiye'nin doğası enerji yatırımları için imha ediliyor. Sermayenin talanına açılan binlerce dereyle ekolojik yaşam yok ediliyor. Yaylalardan arkeolojik eserlere, her şey enerji için kurban ediliyor. Sadece birkaç örneği sizlerle paylaşmak istiyorum.
Doğal güzelliği, tarihî ve kültürel dokusu yok edilen Hasankeyf'te, Munzur'da, Zeugma'da ve şimdi doğası tahrip edilmek istenen Cerattepe'de ve birçok yerde HES girişimleriyle ekolojik bir yıkım yapılmak isteniyor. Kızılderili bir söz var, burada değinmek istiyorum, bana göre bunu özetliyor: "İnsan tabiattan uzaklaştıkça kalbi katılaşır." Ben bu Parlamentodaki hiç kimsenin kalbinin bu kadar katılaştığına inanmak istemiyorum. Bu sebeple bundan sonraki politikaların doğayı, ekolojiyi koruyacak nitelikte olması gerektiğini belirterek sözlerime devam etmek istiyorum.
SUKAP'tan ziyade, burada SUKAP gibi bir projeyi konuşmak yerine neden yerel yönetimlerin güçlendirilmesini konuşmayalım? Bize göre en önemli sorun, buradaki çözüm, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi. Bizler Halkların Demokratik Partisi olarak bir model öneriyoruz. Bunu parti tüzüğümüzde, gündemimizde de, programımızda da ve bütün alanlarda da belirtiyoruz. Bu modelin tartışılacağı yer elbette ki bu Parlamento çatısı altıdır ve elbette ki bu model anayasal çerçeveler nezdinde ele alınmalı ve tartışılmalıdır. İktidar 19'uncu yüzyıldan kalma tekçi ve merkeziyetçi sistemde ısrar etmektedir. Ancak, bu sistem Türkiye'nin çoğulcu yapısına uygun değildir. Sadece Kürtler yararlanmasın diye Avrupa Özerklik Şartı'na dahi çekinceler konulmuştur. Bizim önerdiğimiz model, toplumun tüm sorunlarının çözümünün devletten beklenmediği, sivil ve bağımsız toplum örgütlenmeleri aracılığıyla toplumun kendi sorunlarına bizzat kendilerinin çözümler geliştirdiği daha pratik, daha demokratik ve daha katılımcı bir sistemdir. Esnemeyen, demokrasiye açık hâle gelmeyen, en basit demokratik talepleri bile bastırmaya çalışan mevcut devlet zihniyeti ve uygulamaları sorun çözücü kabiliyetinin olmadığını bizlere gösteriyor. Bunun sebebi toplumun taleplerinin küçültülmesi, merkezî otoritenin ise güçlendirilmesidir.
Arkadaşlar, karşımızda tarihî fırsatları sürekli masa devirerek kaybeden bir iktidar var. İktidar demokratik müzakere ve çözüm sürecini nasıl devirdiyse bugün demokratik anayasa yapım sürecini de istikrarlı bir şekilde başkanlık sistemi dayatmasıyla zora sokuyor. Türkiye'nin toplumsal yapısı cumhuriyetin demokratikleşmesini ve demokratik bir anayasayı zorunlu kılmaktadır. Bu talepleri dile getiren akademisyenler, gazeteciler, aydınlar, seçilmişler tehdit ve baskıdan kurtulamıyorlar. Seçilmişlerimize yönelik tutuklamalar, gözaltıları ve bu baskıcı tavır daha yeni değil; Ağustos 2015'ten bu yana neredeyse her gün bir belediyemizin eş başkanı ya görevden uzaklaştırılıyor ya gözaltına alınıyor ya da tutuklanıyor. En yakın örneği Sayın Davutoğlu'nun, Sayın Başbakanın Silopi -yani tırnak içerisinde belirtmek istiyorum- ziyaretinde gözaltına alınan ve Sayın Davutoğlu Silopi'deyken tutuklanan sevgili Eş Başkanımız Sayın Emine Esmer. Sayısı yüzleri aşkın siyasi seçilmişlere yönelik bu siyasi soykırım süreciyle savaş konseptinin bir parçası olarak Demokratik Bölgeler Partisi belediyeleri âdeta bir hizmet üretemez hâle getirilmeye çalışılıyor. Aynı zamanda, bu müdahalelerle, kadın mücadelesinin emek emek ördüğü ve kurumsallaştırdığı eş başkanlık sistemi, kadınların karar alma mekanizmalarında yer alabilmeleri engellenmek isteniyor.
Günlerdir fezlekelerle ilgili birçok gelişme yaşandı. Fezlekelerle, tutuklamalarla bir tehdit fırtınası sürüp devam ediyor. Fezlekelerle ilgili partimiz gerekli açıklamaları yapıyor, yapmaya devam edecek. Ancak, "millî irade" demeyi marifet edinmiş AKP esas yüzünü bugün apaçık ortaya koyuyor. 1990'ların ruhunu benimsemiş bir parti olduğunu kanıtlamak için muazzam bir çaba içerisinde ancak biz buna inanmak istemiyoruz. Çünkü neden? AKP on dört yıl önce iktidara geldiğinde ilk eleştirdiği ve kabul etmediği ve değiştireceğini taahhüt ettiği işte bu uygulamalardı ve değiştirmeyi taahhüt ettiği diğer bir husus ise faili meçhullerdi. Fakat, bugün Cizre'de, Sur'da, Silopi'de yeni yüzleşme alanlarını açtığının bana kalırsa farkında değil. Onun yanı sıra, şayet 1994 yılında gözaltına alınan ve tutuklanan sevgili büyüklerimizin, değerlerimizin bugün halk nezdinde hangi yerde yer aldıklarını sizlere hatırlatmak isterim ve o gün bu uygulamalara sebebiyet verenlereyse yine halkın yüreğinde hangi gözle bakıldığını tekrardan hatırlatmak isterim. Geçmişte bu tutuklamalar yapıldı, faili meçhuller oldu, bugün politikalarınızı tamamen değiştirdiniz. Soruyorum: Ne için, bunlarla neyi kazanabilirsiniz? Yıllarca dilinize pelesenk ettiğiniz ileri demokrasi hakikaten bu mu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BURCU ÇELİK ÖZKAN (Devamla) - Son olarak, gerçek demokrasi, kalıcı barış, istikrar, birlik ve bütünlük için ekonomiden çevre sorunlarına, sağlıktan eğitime, kültür ve sanattan kadın özgürlüğüne bir bütün toplumun özgürce yaşaması için savaş politikalarından vazgeçilmeli ve kalıcı barışın inşası için herkes sorumluluk almalıdır.
Teşekkür ederim tekrardan. (HDP sıralarından alkışlar)