| Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Tasarısı Maddelerinin görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 55 |
| Tarih: | 07.03.2016 |
HDP GRUBU ADINA DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Mersin) - Sayın Divan, sayın milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
İlkokul öğrencisiyken o dönemler 3'üncü sınıftan başlamak üzere "yurttaşlık bilgisi" diye bir dersimiz vardı. Bilmiyorum hâlen devam ediyor mu? Orada, temel kavramlar ilkokul diliyle o öğrencilere öğretilirdi. Orada, mesela milletin çok güzel, çok beğendiğim bir tahlili vardı: "Kıvançta ve tasada bir olan ve bir ülke etrafında birleşmiş olan halka 'millet' denir." diye tarif edilirdi ve bu milletin ülkeyi yönetmek üzere, bir arada ve yaptırım gücüne de sahip olmak üzere manevi bir şahsiyeti bulunan yapıya da "devlet" denirdi. Bugün Türkiye'ye baktığımız zaman, bu bize ilkokul 3'üncü sınıfta öğretilen, tasada ve kıvançta bir olan ve bir ülke etrafında birleşmiş olan halkı görebilmek mümkün değil. Ülke ikiye ayrılmış vaziyette. Bir kısmı diğer kısmın üzüldüğüne seviniyor veya o üzülen kesimin sevindiği bir şeye diğer taraf -bu taraf- üzülüyor ve müşterek bir ülkü de yok. Yani, maalesef, varmış olduğumuz kötü nokta burası.
Şimdi, oldukça uzun bir süredir bütçeyi görüşüyoruz ve sonuna geldik. Bütçelerin yapımı, aslında doğrudan doğruya devletin demokratik olup olmamasıyla ilgili; çok uzun süre önce, müstebit iktidarlara karşı, krallara karşı halkın Meclisinin kralın yapmış olduğu keyfî harcamaları sınırlamak için bir demokratik atılımdı. Ancak, bugün tartışmakta olduğumuz bütçenin maddelerine dikkat ederseniz, çok enteresan şekilde 1982 Anayasası'nın temel hak ve özgürlüklerine benziyor. 1982 Anayasası'nın temel hak ve özgürlüklerinde özgürlüklere ve haklara baktığınız zaman ilk cümle çok güzeldir, insanların seyahat hürriyeti vardır. Ama, ondan sonra bir "ancak" kelimesi gelir; toplum sağlığı, genel ahlak vesaire vesaire vesaire hâllerinde bu hak sınırlandırılabilir. Bu Meclisin yani halkı temsil eden bu Meclisin, yürütmeyi denetleyebilmesi için en önemli argüman olan bütçe bu şekilde delinmiş olur, denetleme imkânı ortadan kalkmış olur ve doğrudan doğruya yasama Meclisi, yürütmenin emrinde olan, onun denetleyemeyeceği bir yapıya kavuşturulur. Tabii, bu yapılanma yanlış bir yapılanmadır ve toplumu demokratik bir yapılanmadan otoriter bir yapılanmaya doğru yönlendirir. Hatta, bu otoriter yapılanma öyle noktalara varır ki hayret edersiniz. Mehdi iddialarından hilafet, halife olma iddialarına kadar giden bir sürecin başlangıcında olduğunuzun bir süre sonra farkına varırsınız ve artık onun bir dönüşü yoktur çünkü özgürlükler ve demokrasi öyle bir şey ki, bunları sınırlandırmaya ve güce tapmaya başladığınız andan itibaren artık sizin için devletlerin var olma nedeni olan kanun ve demokratik olması için gerekli olan hukuk ortadan kalkmış olur. Ve bir süre sonra meclisler, yasama meclisleri ve hatta bunun yanında yargı birilerinin iki dudağı arasından çıkan emir ve talimatlara dönüşür ve o hâle gelir ki 7 Haziran seçimleri ile üç ay sonra, 1 Kasım seçimleri arasında trajik milletvekili değişimlerine sebep olabilir. Bu, insanları korkutur; bu, meclisleri korkutur. Çünkü, düşünün ki siyasi partiler bir genel seçime giriyor ve bu genel seçimde kazanabilecekleri milletvekili adaylarını halka sunuyorlar ama dönüp bakıyorsunuz, üç ay sonra yüzde 80 fire vermiş olan listeler ortaya çıkıyor. Bu listeleri incelediğinizde -mesela, misal olarak vermek isterim- İstanbul 3'üncü Bölge 2'nci sırada başarılı olan bir adayı 1 Kasım seçimlerinde görebilmek mümkün olmaz veya Bingöl'ün 1'inci sırasında olan bir adayı, ki çok büyük bir farklılık olmamasına rağmen, maalesef göremezsiniz. Nedenini de sorgulayamazsınız, onlar da sorgulama imkânına sahip değildir. Çünkü, bu meclisler, geçmişe baktığınız zaman genelde yüzde 50 yenilemeyle karşı karşıya bulunan meclislerdir ama her milletvekili kendisini bundan sonraki dönemde de bu Meclisin bir üyesi olarak gördüğü için, bir şekliyle maalesef liderlerinin emir ve komutalarını veya komutlarını dinlemek zorunda olurlar.
Aslında, bunu çok uzun tartışabilmek mümkün ancak ben sözlerime Nazım'ın çok sevdiğim bir şiirinin son mısralarıyla nokta koymak isterim. Dünyanın en tuhaf mahluku olarak nitelendirdiği insana şu şekilde hitap eder son kelimeleriyle: "Koyun gibisin kardeşim/ Gocuklu celep gösterince sopasını/ katılırsın sürüye/ ve onurla yürürsün salhaneye."
ZEYİD ASLAN (Tokat) - Kendinizi tarif ettiniz!
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Evet, doğru. Nereden anladınız sizi tarif ettiğini?
ZEYİD ASLAN (Tokat) - Sizi çok iyi tanıdığım için.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim lütfen.
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, burada söz atmak çok kolaydır ama ben cevap vermesini çok iyi bilirim çünkü sizin bu sıralarınızdan geldim. Bu partinin kurucusuydum dolayısıyla çok iyi tanırım...
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Partinin kurucusu değildiniz!
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) - Doğru, Siyasi ve Hukuki İşler Başkanlığı yaptığınız zaman ben il başkanıydım, bizimle görüşme tenezzülünde bile bulunmadığınızı iyi hatırlıyorum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim lütfen.
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - O zaman gerek görmemişim demek ki sizinle görüşmeye.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) - İyi biliyoruz Dengir Bey bunları.
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Evet, değerli arkadaşlar...
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - O yüzden yoksun zaten.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) - O yüzden, biz buradayız, siz yoksunuz zaten.
ORHAN DELİGÖZ (Erzurum) - AK PARTİ artık sizi gerekli görmedi.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) - AK PARTİ'nin farkı bu.
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Bağırmayın, bağırmayın!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, istirham ediyorum, lütfen...
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Sayın Grup Başkan Vekilim, isterseniz susturun, yoksa ben susturmasını bilirim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Bu üslup iyi bir üslup değil Sayın Başkan.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Neyi susturuyorsun ya!
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Ben bu vesileyle hepinizi yine saygıyla selamlıyorum.
Korkunun ecele faydası yok.
MURAT DEMİR (Kastamonu) - Evelallah, hiç korkmuyoruz.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - O korkuları yaşadınız galiba, içinize kadar işlemiş.
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Bir süre sonra, bundan sonraki dönemde karşılaşmama ihtimalimiz yüzde 50'dir, ona göre karar verin.
OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - O korkuları yaşadın, içine kadar işlemiş galiba.
ZEYİD ASLAN (Tokat) - Sen hangi sıralarda olacaksın?
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Ben yokum...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - ...ben o sandalyeleri bırakabilme gücünü kendimde buldum.
FUAT KÖKTAŞ (Samsun) - Biz, pazara kadar değil, mezara kadar olanlardanız.
DENGİR MİR MEHMET FIRAT (Devamla) - Ha, görüyoruz!
Teşekkür ederim. (HDP sıralarından alkışlar)