| Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Tasarısı Maddelerinin görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 55 |
| Tarih: | 07.03.2016 |
HDP GRUBU ADINA ALİCAN ÖNLÜ (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2016 bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe, teknik olduğu kadar politik bir konudur ve iktidarların toplumsal meselelere ilişkin politik tercihlerini de yansıtır. Ülkemizde çevre, tarım, ekoloji, enerji ve kalkınmanın hep bu politik tercihler sonucu bir yıkımı, talanı, rantları olarak da yeniden şekillendirmiş ve bugün geldiğimiz noktada yoksulluğun, açlığın, çoraklığın mekânı ve alanlarına dönüştürmüştür. Öznesi insan ve doğa olan bu alanlarda şimdiye kadar kurumuş dereler, tekelleşmiş tarım, alabildiğince rant hüküm sürmektedir. Teknik verileri konuşabiliriz ama pek de bir anlam ifade etmediğini kaç gündür tartışarak görüyoruz. Anlayışı ortaya koymak daha önemlidir. Bu anlayışın da insancıl olmadığı açıktır ve ortadadır. Artık bundan sonra bu rant ve talan anlayışının alternatiflerini konuşmak ve inşasını geliştirmek, başta gelecek nesillere olmak üzere, herkesin lehine ve hayrına olacaktır. Ancak, AKP iktidarının bugünkü anlayışının, değil inşa etmeyi tartışmayı, buna tahammül etmesi... Bütün bu alternatiflerin gelecek AKP'siz dönemlerde mümkün olabileceği tüm toplum tarafından artık kanıksanır hâle gelmiştir. Her gün yeni rant ve talan alanları yaratan, ekonomiyi sadece yandaş müteahhitlerin kazancıyla değerlendiren, sadakayı sosyal politika olarak yutturmaya çalışan, işçi cinayetlerine kaza süsü veren, doğa talanını kalkınma kılıfı olarak bizlere sunan ve Türkiye'yi buna inandırmaya çalışan bir icraat içindedir. Türkiye halklarının buna inanması, idam kürsüsüne kendi kendine tekme vurması anlamına gelecektir.
Sayın Başkan, değerli üyeler; bu topraklarda yeterince idam edildik, yeterince açlığa, yoksulluğa maruz bırakıldık, inancımız, kimliğimiz, dilimiz yeterince yok sayıldı ama buna karşı hiç taviz vermeden direndik. Siz "millet" dedikçe, biz "insan" dedik. Siz "devlet" dedikçe, biz "Devlet değil, insanlık için onur" dedik. Siz "ecdadımız" dedikçe, biz insanıkâmillerin yoluna daha sıkı sarıldık. Siz, toplumu tek dil, tek din, tek mezhep ve bireyleri birbirine düşman kıldıkça, biz yetmiş iki milleti ve doğayı aynı nazarda gördük.
Çoğunuz da bilirsiniz ki Halide Edip'in Çakırcalı Efe'ye bir sorusu var. Bilmeyenler varsa bunu hiç dillerinizden düşürmediğiniz millî bir örnek olarak da öğrenmekte fayda var. Halide Edip, "Ahaliye neden bu kadar zulmediyorsunuz?" diye sorar Efe'ye. Efe de "Tebaayı yönetmek ya ilimle olur ya da zulümle olur, bende de ilim yok." der. İşte ilmi olmayanların zulümden umduğu medet, bugün tüm insanlık değerlerinin sınırlarını zorlamış durumdadır.
AKP Hükûmetinin enerji, tarım, çevre, kalkınma politikaları doğa sınırlarına dayanmıştır. Ormanlar, dağlar, akarsu yatakları, yer altı zenginlikleri, göller, ekonomik ve siyasal çıkarlar doğrultusunda talan edilmiştir. Artık, neredeyse yağmalanacak doğal bir kaynak kalmamıştır. Yüzyıllardır doğayla uyum içerisinde yaşayan yerel topluluklara ait sosyal, ekonomik ve kültürel değerler, devlet politikalarından kaynaklı ciddi bir yıkımla karşı karşıyadır. Doların yeşilini doğanın yeşiline tercih etme tutkusu, geleceğimizi zehirlemekte ve ipotek altına almaktadır. AKP'nin kalkınma politikalarını temsil eden TOKİ, HES, maden ve karakollar ayrı bir yıkım ve geleceksizleştirme çabasından başka bir şeyi temsil etmemektedir. Kentlere mal bulmuş mağribi gibi çöreklenen TOKİ anlayışı, en kadim kültürleri ortadan kaldırmaktadır.
Başta İstanbul olmak üzere, birçok yerde tarihî ve kültürel doku, yerini ucube yapı ve toplumsal ilişkilere bırakmıştır. Fetih hırsıyla doğa kültür ve tarihi tanımazlık had safhaya çıkmış, yağmaya dönüşmüş ve mevcut olana tüm Vandallığıyla saldırarak rant amaçlı ekonomik bir öncü olma yönünde hızla ilerlemektedir. TOKİ'nin neredeyse ele geçirmediği tepe kalmamış, yeşillik namına ne varsa talan edilmiş, ucube mimarisiyle AKP döneminde bir çığır açmıştır.
Tarihî İstanbul Yarımadası'nda yükselen gökdelenler, tarihî yarımadadaki eserlere gölge olmuştur. Hamasi millî ecdat nutuklarını dillerinden düşürmeyen AKP'nin, ecdatlarının eserlerine, tarihî bilincine ve hukukuna saygısı da bu kadardır. Bu gaflet ifade edildiğinde ise bol hamasetle sürekli dillerinden düşürmedikleri: "İnşallah, maşallah."
"Kalkınma" adı altında, yerel toplulukların ve halkların yaşam alanları ellerinden alınıyor, göçe zorlanıyor ve asimilasyona tabi tutuluyor. Bugüne kadar yapılan 1.500 baraj ve HES projesinden kaynaklı, 400 bin insan topraklarından göç etmek zorunda kalmıştır, bir o kadarı da yaşamı elinden alınmışken yapımı planlanan en az 2 bine yakın baraj ve HES projesiyle de 1 milyona yakın insan etkilenmek durumunda kalacaktır.
İnsanlık tarihi ve kültürümüz açısından da önemli olan yerleşim alanları, kültür mirasımız sular altında bırakılmaktadır. Kültürel ve ekolojik bir soykırımla ve ekolojik kırımla karşı karşıya kalmaktayız. Hükûmet, baraj ve HES projeleriyle yerel kültürleri ve özgünlükleri tek tipleştirmek ve bu projelerle de kültürleri, inançları, farklılıkları devletin kontrolüne almaya çalışmaktadır. Kürdistandaki HES ve barajların yanı sıra sadece Karadeniz'de 1.300'e yakın HES planlanmaktadır.
Gelelim başka bir boyuta. Dünyanın hiçbir ülkesinde baraj ve HES projeleri askerî amaçlı yapılmaz. Ama AKP döneminde, Devlet Su İşlerinin 2007 yılı Faaliyet Raporu'nda belirttiği gibi, 2007 yılında Yatırım Programı'na etüt kapsamında, sınır güvenliği sebebiyle alınan "su şişirme bentleri" adı altında 11 barajın kati proje ihalesi yapılmıştır. AKP Hükûmeti, uluslararası literatüre bir yenisini daha eklemiştir: Güvenlik barajları. Devlet Su İşleri 2008 yılında, askerî amaçlı, Şırnak'ta 7, Hakkâri'de 4 baraj yapmıştır. Devlet yetkililerinin de açıkça, hiç gizlemeden ifade ettiği gibi, bu barajların enerji ve sulama amaçlı olmadığı dile getirilmiştir. Barajların tamamlanmasıyla Şırnak-Uludere, Hakkâri-Çukurca'ya kadar olan sınır boyu suyla doldurulacak, böylelikle, güya, sınırların güvenliği bu barajlarla sağlanmış olacaktır.
Bugün kürdistan illerinde, Bingöl, Mardin, Diyarbakır ve Dersim'de planlanan baraj ve HES projeleri bu amaçla hayata geçirilmek istenmektedir. Dersim'de Munzur Vadisi üzerinde yapılmak istenen 4 güvenlik barajı, Dersim-Bingöl, Dersim-Erzincan sınırlarını birbirine geçilmez hâle getirmiştir.
Artvin, Dersim halkının kutsal mekânları, inanç yerleri ve kültürü sular altında bırakılmak istenilmektedir. Artvin Cerattepe'de insanlar, sırf yaşadıkları kentin ranta kurban gitmemesi için demokratik haklarını kullanırken insanlık adına utanç verici şekilde saldırılara maruz kalmıştır. Buna da "hukuk devleti" denmektedir. Tabii ki sevsinler hukukunuzu. Aslında iki gündür tartışılan, AKP ekonomi ve yatırım mantığının nasıl inşaata dönüştüğünü... O zaman bu mantığın devleti de müteahhit devletidir ancak müteahhit devleti diyebiliriz.
Keyfilik ve yasa dışılık had safhada. Bu had safhalık öyle birisine rahmet okutuyor ki Hitler bile Berlin'de, yargıçlara "Kanun dışına çıkmayın." diyebilmiştir ama AKP Hükûmeti -defalarca da örnek aldığı, Cumhurbaşkanının da örnek aldığı- buna rahmet okutacak pratikleri sergilemektedir.
Sayın vekiller, hukuk için hiçe sayan, çalıp çırpan, hesabını vermeden millete ahlak dersi veren, kadın bedeni üzerinden siyaseti bir hak olarak gören, insanların bedenini yerde sürükleyen, milletin anasına küfredenlerle iş tutan ve bunu bir icraat olarak meşru bir şekilde halkımıza yansıtan bu anlayışı kınıyoruz. Sizin bu anlayışınıza karşı halk da çıkar "Ben de sizin hukukunuzu, icraatınızı tanımıyorum." der. Tabii ki yerden göğe de haktır ve bu direnme meşrudur.
Artvin'den Dersim'e...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİCAN ÖNLÜ (Devamla) - ...Gezi'den sonra, Cizre'den Silopi'ye kadar her alanda insanlar adalet arar, barış arar, özgürlük arar.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (HDP sıralarından alkışlar)