GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 9'uncu tur görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:54
Tarih:06.03.2016

MHP GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, televizyonları başında bizi izleyen yüce Türk milleti; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresi Başkanlığı bütçesi üzerinde konuşacağım. Konuşmamda esas itibarıyla -biraz geriye de giderek analiz yapacağım- üç konuyu işlemeye çalışacağım. Türkiye'de enflasyon ve kamu maliyesi, artı, bir miktar da dış dengeden bahsedeceğim.

Şimdi, biliyorsunuz, Aralık 1999'da 57'nci Hükûmet döneminde Türkiye bir program başlattı. Bu programın esas itibarıyla iki adı vardı, yaygın kullanılan adlarından bir tanesi "dezenflasyon programı"ydı çünkü biz 2000 yılında -1999 yılında bürokraside olan bütün arkadaşlarımız için geçerli- bir kısım raporlarımızı yazarken hep şöyle başlardık cümleye: "Çeyrek asırdır devam eden kronik yüksek enflasyon." diye. Şimdi, bugün enflasyon yüzde 10'un altında, fakat, tabii, Türkiye buralara nasıl geldi, ona bir miktar bakmamız gerekiyor.

Size birkaç rakam vereceğim, şu andaki seri 1983'e kadar gittiği için ben de 1983'e kadar gideceğim. 1983-1999 döneminde ortalama enflasyon -kullandığım bütün rakamlar arkadaşlar, TÜFE on iki aylık enflasyon rakamıdır- yüzde 66,5. Bakın, Türkiye'nin 1999 yılına kadar on yedi yıl ortalaması yüzde 66,5 enflasyonda. 1990-1999'u alırsak, onun içindeki on yılı, yüzde 78,8. Bir program başlatılıyor 1999'da -adını az önce bahsettiğim gibi- dezenflasyon programı diye bir program başlatılıyor. Bu programda ciddi işler yapılıyor -birazdan onun detaylarını da söyleyeceğim- ve bu programın sonrasında 2002 yılına gelindiğinde enflasyon yüzde 29,7'ye iniyor. Hedef kaç, 2002 hedefi? Yüzde 35. Belki de tarihinde ilk kez Türkiye hedefin altında bir enflasyon gerçekleştiriyor.

Evet, bugün bakınca yüzde 29,7 yüksek gelebilir ama yüzde 29,7'yi nereden aldığımıza dikkat etmek lazım. Yani, Türkiye, yirmi beş yıldır Türkiye'nin her şeyini tahrip eden bir enflasyon sürecinden sonra 2002 yılında yüzde 29,7'ye getiriyor enflasyonu. Bu hatta, 1983'te başlayan serinin -az önce seriden bahsettim- en düşük enflasyon rakamıdır yüzde 29,7.

Şimdi, dolayısıyla iktidar grubundan arkadaşlarımız böyle yeri geldikçe eleştirirler ya "2002'de şöyleydi, böyleydi..." 2002'deki hükûmet 69,7'yle aldığı enflasyonu 29,7'ye düşürmüştür ama bundan daha önemlisi, enflasyonun ondan sonrasında düşmesini sağlayacak bir süreç başlatmıştır, onun bütün yapısal tedbirlerini almıştır; Merkez Bankasının bağımsızlığından, örtük enflasyon hedeflemesinden, kamu maliyesinin sıkılaştırılmasından -ki birazdan anlatacağım- yapısal reformlara kadar bütün tedbirlerini almıştır. Aynı trent bu hükûmetle de devam etmiş olsaydı enflasyon çok hızlı bir şekilde, tek haneli basamaklara bir iki yılda inecekti. Eğer bir miktar bana güveniniz varsa bundan emin olur.

Şimdi, bu programı, işin diğer bir yanı da bu programı -Program iyi bir programdı, hani böyle IMF falan filan diyoruz da- daha sonra gelen Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti de beş buçuk yıl boyunca devam ettirmiştir. Kötü mü yapmıştır? İyi yapmıştır, memleketin hayrına bir şey yapmıştır ama tabii, IMF'yle bir program yaptığını, IMF'yle programı yürüttüğünü, IMF'den yardım aldığını da unutmamak lazım. Dolayısıyla bir anakronizm hatasına düşmemek lazım. Bugün "yüzde 8-10'luk enflasyon" derken sanki Türkiye böyle hep 8'den, 10'dan gelmiştir diye bir anakronizm hatasına düşmemek lazım, geçmişe teşekkür etmek lazım, geçmişte yapılanlara, bugünkü enflasyon için.

Mesela, ben size şunu söylemeyeceğim: Efendim, işte Erbakan Hükûmeti döneminde -nihayetinde Adalet ve Kalkınma Partisi nüvesini oradan alıyor- enflasyonu 1995 yılında yüzde 76'yla aldı, 1996'da yüzde 79,8'e yükseltti, 1997'de yüzde 99'a yükseltti tekrar demeyeceğim. Bakın, 1995 yılından sonra yüzde 80 ve yüzde 100'dür. Şimdi, böyle küçük siyasetler yapmamak lazım. Enflasyon meselesine -bugün de bir sürü konuşma oldu, hakikaten çok çirkin oluyor, böyle, işte şöyleydi de böyleydi de filan- biraz yapısal bakmakta fayda var. Hatta ben şunu da yapmayacağım: İşte, efendim, bugün Avrupa Birliğinde en son şubat ayı enflasyonu yüzde 0,3 geldi. Bugün dünyada gelişmiş ülkeler kısmında enflasyon negatif neredeyse. Ama bizim için bir gösterge midir? Değildir arkadaşlar. Biz gelişmekte olan ülkelerin enflasyonuna bakacağız çünkü enflasyon sepetlerimiz farklı. Oralarda yüzde 4'lük, 5'lik enflasyonlar var veya 3'lük, 4'lük; ülkesine göre değişiyor. Yani teknik olarak doğru, düzgün, dürüst analizler yapmakta fayda var diye düşünüyorum.

Şimdi, diğer bir konu, Türkiye'nin başarılı olduğu bir konu: Türkiye dezenflasyon sürecinde özetle başarılı olmuştur ve bu süreci Milliyetçi Hareket Partisinin de koalisyon ortağı olduğu 57'nci Hükûmet başlatmıştır; yapısal tedbirlerini almıştır, altyapısını güçlü kurmuştur, ondan sonra gelen hükûmetler de devam ettirmiştir. Ha, yüzde 5 enflasyon hedefimiz var şimdi. Yani en son 8,8 geldi, yüzde 5 enflasyon hedefinin çok uzağındayız. Şu anda 5'e göre 8,8 enflasyon başarılı mıdır? Başarılı değildir. Yani enflasyonu yüzde 5'lere mutlaka getirmemiz lazım çünkü bütün ekonomik ajanlar sizin hedefinize göre tedbirlerini alıyorlar.

Şimdi, diğer bir husus kamu maliyesi hususu. Türkiye kamu maliyesinde de başarı göstermiştir özet itibarıyla, birazdan detaylarını vereceğim.

Yine, o programın, az önce dezenflasyon programı dediğim programın bir adı da "kamu açıklarını düşürme" programıydı. 1990'lı yıllar boyunca kamu açıkları hep millî gelire oranla yüzde 10'larda seyretti ve yüksek, çok ciddi kamu açıkları oldu. Arkadaşların bahsettiği gibi, verginin önemli bir kısmı kamu faiz ödemelerine gidiyordu; bu şekilde. Bu programı, 1999'da başlatılan programı ve ondan sonraki şeyleri... Şöyle: Faiz dışı fazla arkadaşlar. Bu, uluslararası bir göstergedir. En temel göstergedir esasında. Faiz dışındaki -bu "IMF tanımlı" veya "program tanımlı" dediğimiz dengedir- o bir defalık gelirler dışında, kamu maliyesi nasıl görünüyor? Bakın, 1999 yılında 1,8 negatif, yani faizin dışında dahi bütçe, daha doğrusu kamu dengeleri eksi, millî gelirin 1,8'i kadar eksi veriyor. Az önce bahsettiğim programla -çok başarılı bir programdır- 2000-2002 döneminde -57'nci Hükûmet döneminde- faiz dışı fazla yüzde 3,2'ye yükseltilmiştir. Alınan noktaya lütfen çok dikkat edin. Bu öyle kolay bir şey değil; yani 1999 yılında, Aralık ayında, depremden bir hafta sonra şu Mecliste, şu Parlamentoda "sosyal güvenlik reformu" gibi bir reformu çıkarmadığınız zaman bu başarı elde edilemezdi.

Ondan sonrasında, AKP döneminin ilk döneminde -ben bu dönemi hep diğer dönemlerden ayırırım biliyorsunuz- 2003-2007 döneminde -Sayın Bakan da zaten bunları biliyor- 4,6'ya çıkmıştır kamu faiz dışı fazlası. Başarı, yani program orada devam ettiriliyor. Ne zaman ki programdan vazgeçilmeye başlanıyor -işte bir kısım şeyler; küresel kriz, başka etkenler, Türkiye'nin kötü yönetilmesi özet itibarıyla- sonrasında faiz dışı fazla 0,8'e kadar geriledi. Şimdi, dolayısıyla, bugün övündüğümüz, özellikle iktidar grubunun geçmişe hiç bakmadan övündüğü bazı şeylerin altında bu başarı vardır. Bu başarının temelinde de o günkü 57'nci Hükûmetin aldığı tedbirler vardır.

Çok kısa, kamu maliyesine ilişkin bir iki tane buradan örnek vermek istiyorum, neler yapıldı da bu başarı geldi? Başarı kendiliğinden gelmiyor. Sosyal Güvenlik Yasası'nı az önce söyledim. Kara deliklerimiz vardı. "Bütçe" diye bir şey yoktu. Eğer bütçede diyelim ki 10 harcanıyorsa bütçenin dışında 20, 30, 40 harcanıyordu Türkiye'de. Bütün fon sistemi tasfiye edildi -çünkü verimsiz, kara delik, kaçak- döner sermayeler ciddi ölçüde azaltıldı, ıslah edildi. Bütçenin kapsamı genişletildi. 97 tane kamuya yük getiren kararname -işte "bilmem kime elektriği ucuz ver, şuna şu yap, buna bunu yap kararnamesi, 97 tane- belki elli yıldır ülkede uygulanan, yük getiren kararnamelerin 97 tanesi kaldırıldı. Ödeneksiz harcama yapan sistem kaldırıldı. Bugün Maliye Bakanlığımız tekrar bu sistemi çalıştırıyor. O yüzden, ben hep ikaz ediyorum, bu Türkiye'nin hayrına değil, yani ödeneksiz... Onun da detaylarına girmeyeceğim, Plan ve Bütçe Komisyonunda biz bu eleştirilerimizi çok yaptık, az önce bir miktar da CHP milletvekili arkadaşımız ifade etti. Stratejik planlama, stratejik yönetim anlayışı o gün getirildi. 5018 sayılı Yasa Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti döneminde çıkartılmıştır ama bütün çalışmalar, altyapı çalışmaları, benim de uzman olarak ve yönetici olarak çalıştığım kamu mali yönetimi çalışmaları da yine 57'nci Hükûmet döneminde tamamlanmıştır.

Dolayısıyla, altyapı 1999-2002 döneminde ciddi ölçüde hazırlandı, ondan sonra bu süreç devam ettirildi ve Türkiye, kamu maliyesi alanında, özellikle 2007-2008'e kadar müthiş bir başarı gösterdi. Bugün eğer biz, işte, az faiz ödüyorsak -yine de o faiz çoktur ama geçmişe nispetle az faiz ödüyorsak- buralara müteşekkiriz.

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) - Allah o günleri getirmesin. Yüzde 60 faizli günleri savunuyorsun.

ERHAN USTA (Devamla) - Orada da, bu ülke için çalışan herkese, siyaset ayrımı yapmadan herkese müteşekkir olmak lazım, bu ülke için hizmet edenlere Allah razı olsun demek lazım. Bir daha da o günlere dönmemek için de tedbir almak lazım. Bugün, şimdi, eğer fırsatım olursa o risklere de geleceğim. Yani, tabii, bu kadar olmaz. Ama bakın, sadece şunu söyleyeyim; 5,6...

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) - Yanlış savunuyorsun, yüzde 60 faizli yılları savunuyorsun.

ERHAN USTA (Devamla) - "Yüzde 60 faiz" diyorsun kardeşim, işte, az önce yüzde 99 enflasyondan bahsettim.

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) - Bunların nesini savunuyorsun ya? Allah o günleri göstermesin bir daha.

ERHAN USTA (Devamla) - Yüzde 99 enflasyonu olan bir ülkede yüzde 60 faiz olur. Oralarda negatif faiz vardı, reel faiz vardı.

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) - Bir gecede yüzde 500 oldu ya, nasıl savunuyorsun?

ERHAN USTA (Devamla) - O yüzden şimdi bir miktar...

BAŞKAN - Sayın Filiz, lütfen.

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) - Nasıl savunmaymış bu, ben anlamadım ki!

ERHAN USTA (Devamla) - Ben size bunların hepsini anlatacağım bak şimdi, oradaki faiz lobisini de anlatacağım.

Şimdi, dolayısıyla...

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) - Ocaklar söndü ya, bir gecede ocaklar söndü ya!

OKTAY VURAL (İzmir) - Özel olarak kulise gelin de anlatsın. Anladım, gerçekleri öğrenmek istiyorsunuz siz. Doğru haklısınız, hep size yalanları söylemişler.

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) - Hayret ya! Böyle bir şey savunulur mu ya!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, dinliyoruz.

ERHAN USTA (Devamla) - Arkadaşlar, zorunuza gitmesin, bakın, ben diyorum ki... Bakın, burada bir teknisyen gibi, bir siyasetçi gibi bile değil, bir teknisyen gibi açıklama yapıyorum, buna bile tahammül edemiyorsunuz. O kadar yalanla dolduruldu ki kulaklarınız, bunları anlayamıyorsun, kavrayamıyorsun. Lütfen böyle şey yapmayın, lütfen...

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) - Yeni AK PARTİ'nin başarısını eski yıllara bağlıyorsunuz ya! AK PARTİ'nin başarısını kabul etmiyorsunuz ama eski yılları savunuyorsunuz. Böyle bir şey olur mu!

ERHAN USTA (Devamla) - Bakın, ben, başarının nereden olduğunu, nasıl olduğunu, kimlerin de bu başarıyı devam ettirdiğini söylüyorum. Bozulan kısmını da söylüyorum, bunları görün. 2008 sonrası bunlar bozuldu ve bozuluyor. Eğer, bakın, bugünkü gibi devam edersek, bugünkü kamu mali yönetimiyle devam edersek bunlar bozulacak.

Bakın, Türkiye bir defa eksi büyüdüğünde, 2006'da sıfırlanan kamu açıkları -2009 yılındaki 4,8 negatif büyümemiz vardı ya hani, daralmamız vardı- bütçe açığı yüzde 5,6'ya çıktı. Yani bunların yapısal olarak altını güçlendirmediğiniz zaman, bir defa daralmayla bunların hepsi tekrar bozulacak çünkü o altyapı hazırlandı, verimsiz harcamalarınız var. Birazdan onu Sayın Maliye Bakanının bir konuşmasına atfen söyleyeceğim.

Şimdi gelelim dış denge meselesine. Türkiye iç dengeleri bu anlamda -az önce bahsettik- bir miktar düzeltti fakat dış dengeleri olağanüstü bozdu. Şimdi, haksızlık etmemek için, AKP'li on üç yıl ile AKP öncesi on üç yılı bazı dış denge rakamları açısından bir mukayese yapalım.

Şimdi, 1990-2002 döneminde Türkiye'nin verdiği cari açık, Sayın Bakan, 20,3 milyar dolar kümülatif. Yani 20 milyar, sadece 20 milyar dış kaynak kullanarak Türkiye ciddi yatırımlar yaptı, ciddi büyümeler elde etti. Bunları ben hep size gelişmekte olan ülkelerle mukayeseli olarak anlatıyorum. Ama AKP'li on üç yılda 468 milyar dolar cari açık verildi. Şimdi, "Doğrudan yatırım geldi." diyorsunuz ya, 468 milyar dolar cari açık veriyorsun, elbette bunu bir yerden finanse edeceksin. Nereden finanse ettik? Birkaç kalemi söyleyeceğim.

HACI FİLİZ (Çankırı) - Özel sektör borcunu saymayalım, bunun içinde özel sektörün borcu var.

RUHİ ERSOY (Osmaniye) - Konunun uzmanı, o mutfaktan geliyor dinleyelim lütfen.

ERHAN USTA (Devamla) - Gayrimenkul satışı 33 milyar; bu ülkenin taşı toprağı yabancılara satıldı. 33 milyar dolarlık gayrimenkul satıldı AKP döneminde. 131 milyar dolar doğrudan yatırım geldi diyoruz. Doğrudan yatırıma karşı olduğumuz için değil, doğrudan yatırım gelsin ama doğrudan yatırım ne biliyor musun? "Green field" denilen yatırım değil, hazır tesislerimizi sattık ve önemli bir kısmı da bankalara geldi, özel bankalara veya kamu bankalarına geldi yani hizmet sektöründe geldi. Ciddi bir otomotiv yatırımı Türkiye'ye gelmedi bakın bu dönemde, yani bunlara bakmak lazım. İmalat sanayisi o yüzden yüzde 15'lere kadar düştü. 131 milyar dolara bu ülkenin işleyen fabrikaları satıldı.

HACI FİLİZ (Çankırı) - Çankırı'ya 1,5 katrilyon geldi, Çankırı'ya.

ERHAN USTA (Devamla) - Tabii, 468 milyar dolar cari açık verince bunu yapmak durumundasın.

HACI FİLİZ (Çankırı) - Çankırı'ya 1,5 katrilyon geldi; lastik, otomotiv firması, lastik.

OKTAY VURAL (İzmir) - Otomotiv mi geldi? Yüksek teknoloji Çankırı'da!

ERHAN USTA (Devamla) - Sonra ne yapıldı? 276 milyar doları da dış borçla finanse edildi, dış borcumuz 276 milyar dolar arttı.

Bakın size bir şey daha söyleyeyim. "Faiz lobisi" diyorlar ya... Faiz lobisi konusunu burada işledik birkaç defa, kimin faiz lobisi olduğunu biz bu millete anlattık. Faiz lobisi kimdir? Faizciye kim kıyak yapıyorsa faiz lobisi odur. Burada geçenlerde -daha bir ay geçmedi- bir kanun çıkardık, faizden sıfır vergi alan kanun. Asgari ücretten vergi alınıyor veya işte, ekmeğin üzerinden vergi varken, suyun üzerinden vergi varken bu ülkede faizden vergi alınmıyor. Bunun iktisadi olarak da alınması gerektiğine ilişkin ben dünya kadar burada argüman geliştirdim. Sadece hani sosyal açıdan değil, iktisadi açıdan da bizim sermaye kazançlarını vergilendirmemiz lazım ama fırsat kalmadığı için oraya giremeyeceğim sanırım.

Bir şey daha söyleyeyim size: Bakın, faiz lobisi kimmiş? Yine on üç yıl; AKP öncesi on üç yıl, AKP sonrası on üç yıl. AKP öncesi on üç yılda yurt dışına... Yurt içerisinde ödediğiniz faizin de bana göre bir problemi yok, yerine göre çok da sorun değil belki. Niye? Çünkü, nihayetinde vatandaşına ödüyorsun, o da bankaya yatırıyor ve onunla da birisi yatırım yapıyor. AKP öncesi on üç yılda 62 milyar dolar; 62,6 milyar dolar faiz ödenmiş yurt dışına, yabancıya. AKP döneminde ne kadar ödenmiş? 122 milyar dolar.

OKTAY VURAL (İzmir) - Vay, vay, vay!

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Vay, vay, vay!

ERHAN USTA (Devamla) - Kim faiz lobisiymiş, kim yurt dışına ülkenin paralarını transfer etmiş, bunu milletimiz görecek. (MHP sıralarından alkışlar) Bunları böyle hiç kimse konuşmadığı için zannediyorsunuz ki bunlar bilinmiyor.

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) - Özel sektörün borcu, Hükûmetin günahı ne ya?

ERHAN USTA (Devamla) - Hatta bir şey daha söyleyeyim. Bakın, 20 milyar dolar cari açıkla on üç yıllık dönemde sizden önceki hükûmetler, özel artı kamu yatırımı olarak yıllık ortalama yüzde 21,6 yatırım yapmış, millî gelire oran olarak. Bakın, bu rakam çok önemli. Yani bakın, 20 milyar dolar dış kaynak kullanıyorsunuz, millî gelirin yüzde 21,6'sı kadar on üç yıl boyunca üst üste yatırım yapıyor bu ülke. 468 milyar dolar cari açık yapıyorsunuz, dış kaynak kullanıyorsunuz, taşı toprağı satıyorsunuz, yaptığınız yatırım yüzde 20,4'tür AKP döneminde.

OKTAY VURAL (İzmir) - Ounun hepsini Çankırı'ya yapmışlar anlaşılan.

ERHAN USTA (Devamla) - Yüzde 1,2 önceki on üç yıla göre AKP döneminde özel artı kamu yatırımı eksik yapılmıştır. Dolayısıyla 26,5 milyar liradır bu 1,2 farkı yani öyle küçük rakam değil, eski parayla 26 katrilyon lira her yıl AKP döneminde önceki on üç yıla göre az yatırım yapılmıştır.

Şimdi, ülkenin meselelerine böyle bakmak lazım, dolayısıyla buradan çıkarak ülkenin meselelerini çözmemiz gerekiyor.

Vaktim kalmadı ama maddelerde Sayın Maliye Bakanına söyleyecek birkaç sözüm olacak.

Ben bütçenin hayırlı olmasını diliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)