| Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı 8'inci tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 53 |
| Tarih: | 05.03.2016 |
CHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN SENCER AYATA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitime ilişkin bazı temel hedefler konusunda son yıllarda yapılan müzakereleri burada yakından izledim. Bir anlamda, farklı siyasi partiler arasında bir yakınlaşma gözüme çarptı. Bu memnuniyet verici bir durum. Ne anlamda? Ülkemizde bilim ve teknolojiyi geliştirme, insan kaynaklarını zenginleştirme, nitelikli büyüme sağlama, uluslararası rekabet gücünü artırma ve bilgi temelli ekonomiye geçiş gibi konularda birçok siyasi parti ortak bir söylem geliştirmiş durumda. Şimdi, özellikle iktidar partisi sözcüleri bu konuda, bu hedeflere ulaşmanın temel aracı olan yükseköğretim konusunda, eğitim konusunda çok ileri adımlar atıldığını ifadelerinde belirtiyorlar, özellikle de bazı "niceliksel" dediğimiz değişmelere dikkat çekiyorlar. Nitelik konusu ise daha çok muhalefet ve eleştirenler tarafından dile getiriliyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, kuşkusuz artışlar olmuştur, oldu. Hangi on yıllık dönemine bakarsanız cumhuriyet tarihinin, o dönemin önceliklerine göre zaten artışlar görürsünüz, bir anlamda ilerleme modern dünyanın karakteridir zaten. Bazen bu artışlar daha yavaştır, bazen bu artışlar daha hızlıdır. Şimdi, önümüzdeki ve özellikle içinde bulunduğumuz dönemde eğer bir değerlendirme yapacaksak bunu devamlı olarak geçmiş on yıllarla karşılaştırarak yapamayız, bu mümkün değil çünkü içinde bulunduğumuz dünyanın özellikleri var ve bu özelliklerin başında da iki tane çok temel koşul geliyor. Bu koşullardan birisi, hepimizin söylediği bilgi çağını yakalamak, ikincisi de ülkemizin uluslararası rekabet gücünü artırmak. Bu alanda dünyada çok yoğun bir yarış var, bu yarışın lokomotifi olarak herkes yükseköğretim ve eğitimi tespit etmiş durumda ve bütün yatırımlarını bu alana yapıyor. Onun için de karşılaştırma yapacaksak öncelikle kendi içimizden çok, kendimize bakmaktan çok yurt dışına, dünyaya bakmamız gerekiyor. O açıdan baktığımızda nicelik ve nitelik performansının nasıl göründüğünü değerlendirmemiz gerekiyor. Ben bununla ilgili 5 temel ölçüt öne süreceğim, atacağım önce, onları sizinle paylaşacağım, zamanımız sınırlı olduğu için seçtim özellikle, çok özet ve kısa:
1) Şimdi, uluslararası karşılaştırmalara bakıyorum. Öğrenci başına harcama dört yıl için Türkiye'de 20 bin dolar ama Meksika'da 25 bin dolar. Çok ülkede bulamadım açıkçası ama benzer ülkelerde, hele hele Avrupa'da 63 bin dolara çıkıyor.
2) Bilimsel yayın konusunda artış oldu, biliyorum, doğru; ama bilimsel bir makaleye verilen atıf esas değerdir, çünkü o, bir makalenin etkinliğini gösterir. Şimdi, bakın, 2002 yılında bizim bilim insanlarımızın yaptığı 1 yayına 15 atıf verilirken dünyada, şimdi, 2014 yılında 1 bile değil, 1'in altında atıf yapılıyor.
3) Kısaca değineceğim, münhasıran üniversitenin konusu değil ama üniversite için hayati önemli: AR-GE, patent ve inovasyon konusu. Şimdi, AR-GE harcamaları arttı, doğru, güzel ama benzer ülkelerin gerisinde. Buradan çok ilginç bir örnek vereceğim ama öncelikle şunu söyleyeyim: Özellikle, gelişmiş ülkelerde 2,5 ile 5 arasında değişiyor; bizde yüzde 1 düzeyinde, yeni, yüzde 1'in üzerine çıktı.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, büyük ülke olmak istiyoruz. O anlamda sormamız gereken soru: Elimizdeki kaynakları kuruş kuruş doğru harcıyor muyuz bu alanda, AR-GE alanında?
Şimdi, patent konusuna çok kısa... Verilen patent sayısı, 2014 yılı, Türkiye'de 1.276 -okuyorum buradan- İran'da 3.060, Brezilya'da 2.749, Malezya'da 2.705, Filipinler'de bile 2.159. Kazakistan, Vietnam ve Tayland'ın da altındayız.
Bir başka konu Bloomberg İnovasyon Endeksi, inovasyon kapasitesi bakımından en hayati konu. Türkiye, Kore'nin, Rusya'nın, Çin'in, Polonya'nın, Slovenya'nın, Malezya'nın, Ukrayna'nın, Brezilya'nın ve Tunus'un gerisinde inovasyon kapasitesi açısından.
Şimdi, bir de -Sayın Bakan siyasi muhatap olduğu için söylüyorum, aslen konusu değil- yükseköğrenim sisteminin genel durumu. Bunun ötesinde bir karşılaştırma, gerçekten hepsi ikincil önemde. Ekonomi büyüklükleri itibarıyla Türkiye, 20 kişi başına gelir itibarıyla 40-50'ler, yüzümüzü kızartan İnsani Gelişmişlik Endeksi bakımından 80'ler; ama Dünya Ekonomik Forumu Rekabet Raporu'na göre, 140 ülke arasında, Türkiye, eğitim kalitesi genel sıralamasında 95'inci sırada, matematik ve bilimde de 103'üncü sırada yükseköğretimde. Şimdi, daha acı olan, son dört yılda aşağı doğru yuvarlanıyoruz. Peki neden böyle? Cevapları hepimiz biliyoruz. Bakın, gördüğünüz gibi sadece nitelik sorunları yok, dünyayla karşılaştırırsak nicelik sorunları da var.
Şimdi, değerli arkadaşlar -çok kısa geçeceğim- insan kaynağı; doktoralı eleman sayısı yetersiz ve bir doktora vizyonumuz yok, bu konunun aksine beni kimse ikna edemez. Diğer bütün konularda ikna edebilirsiniz, bu konuda mümkün değil.
Öğretim elemanlarının özlük haklarından tutun özellikle özgürlükleri konusuna hiç değinmeyeceğim çünkü bir yerde toplamak istedim konuşmamı. Ama, şu anda koridorda konuşan, toplanan binlerce, on binlerce öğretim üyesi endişe, korku, huzursuzluk ortamı içinde yaşıyor tıpkı 1402 günleri gibi. Bundan emin olunuz, lütfen bundan emin olunuz.
Maddi kaynak; üniversite sayısı 2'ye katlandı ama bütçeden ayrılan pay aynı oranda artmadı. Üniversite özerkliği, bakın, burada çok çarpıcı bir bulgu daha var. Dünyada bir koşul var şimdi, üniversitelerin verimliliğinin artması için, performansın artması için özerklik şart yani özerklik bir lüks değil, laf olsun diye söz edilmiyor. 2010 yılı Avrupa sıralamasında Türkiye sonda ve özerklik karne notu 8 üzerinden 1,5 değerli arkadaşlarım. Şimdi, bu çok şeyi anlatıyor.
Ve sonuçta şunu söyleyeceğim: Bu bütçeyle üniversitenin çağdaş ölçülere göre eğitim, öğretim, araştırma yapması olanağı sınırlı, merkezî denetim ve siyasi baskılar altında başarıya ulaşma olanağı sınırlı. Bu koşullar altında, gelişmiş ülkeler ile aramızdaki farkı kolay kapatamayız. Şayet, üniversitelerimiz bu koşullar altında dahi bazı önemli uluslararası başarılara imza atabiliyorlarsa, bunu bilin ki, bu, öğretim elemanlarımızın özgürlüğe, bilime ve ülkelerine olan bağlılıklarındandır.
Değerli arkadaşlarım, son olarak şunu söylüyorum: Evet, maddi kaynakları artıralım, doğru ama bakın, şuna inanalım, en önemli söyleyeceğim söz budur...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ayata.
SÜLEYMAN SENCER AYATA (Devamla) - Acaba bir dakikalık bir cümle söyleyebilir miyim.
BAŞKAN - Buyurun, açıyorum.
SÜLEYMAN SENCER AYATA (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şuna inanalım yeter, bütün siyasi partilere bakarak konuşuyorum: Üniversite için en iyi olan ölçütleri, her bir üniversitenin kendisi, en güçlü merkezî ve siyasi iradeden daha iyi bilir. Eğer buna inanırsak üniversitelerimiz başarılı olur.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)