| Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 7'nci tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 52 |
| Tarih: | 04.03.2016 |
HDP GRUBU ADINA ERDAL ATAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; millî savunmaya yönelik yapmış olduğumuz bütçe değerlendirmesi, özellikle bugünkü saldırgan dünya koşullarında çok daha önemli ve hayati bir yerde duruyor. Ama, maalesef, diğer meselelerde olduğu gibi, bu konuda da mevcut iktidar ve Hükûmetle ayrı düşmekteyiz. Temel birçok noktada sürdürülen politikalarda farklı yerde durduğumuz açıktır.
Millî savunma, ekonominin ve politikanın önemli parçalarından bir tanesidir. Halkın ihtiyaçlarına yönelik bu mevcut ekonominin paylaşılması, temel haklar noktasında belirlenen düzenlemeler, yine aynı şekilde buna yönelik dış politika ve diğer bütün politikalarının silah lobileriyle olan bağlantıları ve benzerleri de dâhil olmak üzere, bunların hepsi savunma bütçesinin de genel yönelimini ortaya koymaktadır. Bundan önceki hükûmetler ve iktidarlarda maalesef bu mesele doğru ele alınmamış, ülkemizin ekonomisi askerî harcamalar üzerinden önemli oranda çarçur edilmiştir. Bugüne kadar tekçi zihniyetten kaynaklı, ülkemizdeki sorunların çözümünü gerçekleştirmek yerine sürdürülen savaş politikalarından dolayı 400 milyar dolar para boşa gitmiş durumda. Bu mevcut Hükûmet öncesiyle ilgili tartışmaları veriyorum. Gergin dış politikadan kaynaklı, sınırlarımız olan hiçbir ülkeyle iyi ilişki sürdürülmemiş ve sürekli silah lobilerinin denetiminde bir politikayla bir silah biriktirme, savaş politikası gütme ve düşmanlık biriktirme siyaseti uygulanmıştır. Halkın trilyonlarca TL parası -milyarlarca dolara denk geliyor- bunların tümü heba edilerek çarçur edilmiştir. Eğitim alanında, sağlık alanında, iş alanında, çalışma alanında insanların hakları gasbedilmiş ve insanlar oldukça yoksullaştırılarak bugünkü pozisyon ortaya çıkarılmış durumda.
Maalesef, bugünkü Hükûmet bu politikanın çok daha ilerisinde bir hatalı politikayla var olan yanlışları sürdürmeyle kalmamış, aynı zamanda bunları derinleştiren bir siyaset uygulamıştır. Ayrımcı politikalar olduğu gibi devam etmiştir. Ülke âdeta iç savaşa çevrilmiş durumda. Kentler işgal ediliyor, çevresi kuşatılıyor; tanklarla, toplarla yıkılıyor; milyonlarca insanın yaşamı etkileniyor, ekonomik alanda büyük oranda tahribatlar yaratılıyor, insanlar göçe zorlanıyor, ekonomik olarak da bu ülkenin ekonomisi "savunma" adı altında halklarımızın öldürülmesine, insanların katledilmesine harcanmış oluyor.
Dış politika da aynı. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının başlangıcı öncesinde, bir beş on yıl önce başlayan politika, bugün de üçüncü dünya savaşının ön günlerini yansıtan bir durumda Orta Doğu'da cereyan ediyor. Dünyanın bütün silah tüccarları, bütün emperyal tekellerinin tümü, Orta Doğu'daki enerji kaynakları ve diğer bütün zenginlikler üzerinde kavga yürütüyor.
Bu politika süreci içerisinde bizim ülkemizdeki iktidar ve Hükûmetse, maalesef, bu politikanın tümüne alet olmuş, âdeta dış ülkelere savaş açan bir pozisyonda bir çatışma süreci izlemektedir. Komşuların tümüyle bir düşmanlık politikası geliştirilmiş durumda, savaş uçakları düşürülüyor, ülkeleri işgal projeleri geliştiriliyor, "Karşıdan iki üç füze atarız, biz de oraya gireriz." biçiminde planlar gerçekleştiriliyor ve sınırların tümü kapatılmış durumda. Bu mevcut mesele üzerinde sürdürülen gerginlik, maalesef, önemli oranda ülkemizi bir uçurumun kenarına getirmiş durumda. Bizim ülkemizin ekonomisi çeteleri destekleme, tırlarla onlara para ve silah gönderme durumuna dönüştürülmüştür.
Yine, silah lobilerine yönelik geliştirilen politika da geçmiş sürecin çok daha ilerisindedir. Mevcut, bugünkü süreç içerisinde 20 milyar civarında bir para mevcut silahların geliştirilmesi ve benzeri üzerinden harcanırken beş on silah tüccarı olan lobiler üzerinden silah tekelleriyle 27 milyar dolar civarında anlaşmalar yapılarak nerede bir silah çıktıysa, nerede işte bizim ülkemizde kullanılan, kullanılabilecek ne kadar silah varsa bunların bir bütünü hemen isteniyor ve bunlar alınarak ülkemizdeki -maalesef- hem içte uygulanan bu hatalı politikalarda kullanılıyor hem de dış düşmanlık politikalarında hayata geçiriliyor.
AKP'nin bugünkü sürdürmüş olduğu savunma politikası ve buradaki bütçenin tamamı geçmişe oranla çok daha büyük tahribatlar yaratmış yani 400 milyar dolar olarak sayılan bu mevcut anlayış, bu mevcut harcama bugünkü politika sürdürülürse belki de 1 trilyonları aşabilecek durumda bir zemine ve yönelime sahiptir.
Tabii ki bu, sadece bununla sınırlı kalmıyor. Yani sen Rusya'nın uçağını düşürdüğünde otomatik olarak onlar, 20 milyar dolarlık bir ticarette seninle anlaşmalarını feshediyor, kapıları kapatıyor.
Sen Rojava'ya yönelik yani o insanlar kendi ülkesini IŞİD gibi barbar, gerici bir zihniyetten korurken, sen oraya yönelik işgal girişimleri gerçekleştirmeye çalışırken oradaki ticareti ve dostluğu da ortadan kaldırmış oluyorsun.
Ermenistan aynı politikayla sürdürülüyor. Dünyanın diğer taraflarıyla da öyle yani AB'yle iş iyi gitmiyor, ABD'yle gitmiyor, Rusya'yla gitmiyor; hiç kimseyle iyi bir ilişki kalmamış durumda. Bu hem tarıma yansıyor. Bugün Rusya'ya giden tarım alanındaki bütün şeylerin tümü durmuş durumda ve buradaki küçük esnaf ve üretici hemen hemen mahvolmuş durumdadır.
Aynı politika diğer meselelerde de geçerli. Yani burada turizm etkileniyor. Bizim ülkemiz, tamamen, özellikle IŞİD ve benzerlerinin desteklenmesinden, onların çalışmalarına göz yumulmasından kaynaklı, onların âdeta gelişme, kendisini güçlendirme alanlarına çevrildiği için, insanlar bizim ülkemizde artık tatil yapmayacak hâle gelmiş durumdadır.
Tarım darbeleniyor, sanayi darbeleniyor, ticaretin bütün alanları darbelenerek önemli oranda bu ülkedeki halklar yoksullaştırılarak mevcut mesele halklarımızın zararına dönüşmüş durumda.
Kürt sorunu üzerinden sürdürülen politikada öyle bir hâle gelindi ki bu mevcut meselenin çözülmesi üzerinde... Dünyada yüzlerce ülkeyi, insanlar kendi dillerini, kendi dillerinde eğitim yapma, kendi ulusal statülerinin kabulü üzerinde bütün ülkeleri, hemen hemen bütün ülkeleri izlediğimizde, 5-10 tane ülke -Türkiye bunun başındadır- dışında tümü bu meseleleri kabul etmesine rağmen, bizim ülkemizde, maalesef, Lazlar, Araplar, Kürtler ve benzerleri bu meselenin dışına itilmiş, tekçi zihniyetle bu alanlarda inkârcı politikayla katliamlar yapılıyor.
Son süreç içerisinde yapılanlarda öyle bir hâle getirildi ki yani şehirlerin birçoğu -demin de burada gösterildi- tahrip edilmiş, hepsi yıkılmış, insanlar göçe zorlanmış ve ekonomik olarak da büyük bir tahribat yaratılıyor. Bu, eğitime yansıyor, kültürel yapıya yansıyor, dostluk ilişkilerine yansıyor, kardeşliğe yansıyor. Böyle bir gerçeklik içerisinde toplumun genetiğiyle oynanmaya başlandı yani genetik dokumuzla oynanmaya başlandı. Bu toplumda hiçbir zaman bir kadın cesedinin on gün sokakta kaldığı asla kabul edilmezdi ama bu Hükûmet döneminde yapıldı. Bir kadın bedeninin çıplak hâle getirilerek sokak ortasında teşhir edilmesi asla bu toplum tarafından kabul edilmezdi ama bu Hükûmet o hâle getirdi. Toplumumuzu bastırarak öyle bir hâle getirdi ki insanlar eskiden cenaze geçtiğinde şapka çıkarırken bugün orada, o sokaklarda ne inancımıza ne kültürümüze ne vicdanımıza ne ahlakımıza uygun olmayan biçimde toplumun genleriyle oynanarak birbirimize karşı düşmanlık yaratılmaya, kardeş kavgası üretilmeye çalışılıyor. Bu noktada, eğer bu Hükûmet bu tutumundan vazgeçmezse hem ekonomik olarak bu toplum büyük zararlar görecek hem de halklar arasında bin yıldır süren bu kardeşlik dinamitlenecek. Tabii ki biz buna izin vermeyeceğiz. Ama bu mevcut Hükûmet bu meseleyi sürdürdüğü müddetçe halklar arasında büyük yaralar açmaya da devam edecek.
Savunma bütçesinin bu pozisyonda kullanılmasına biz nasıl destek verebiliriz ki? Yani verdiğimiz vergilerle ortaya çıkmış olan bütçenin bu biçimde paylaşılmasını ve savunma üzerinden halkların bu biçimde boğazlanmasını asla kabul edemeyiz ve destek veremeyiz. Millî savunma bütçesi 22 milyar dolar olarak geçen yıl sonuçlanmış oldu. Bu yıl da aynı düzeyde, biraz daha fazlası bu alana ayrılmış durumda. Gelinen aşamada, buraya ayrılmış olan pay yani hem dış politikada hatalı bir siyasetle hem ülkemizdeki iç meselelerinin çözümü noktasında uygulanan hatalı siyasetle hem de silah tüccarlarına yönelik harcanan bu sermaye halkımızın bu değerleri, maalesef, öyle bir hâle getirilmiş durumda ki hem sosyal hizmetlerin hem eğitimin hem de sağlığın önüne geçmiş durumda. Diğer bölümleri söylemiyorum yani insanlara 1.300 lira verip daha sonra yapılan zamlarla onu hemen geri alıp 900 lirayla yaşamını geçiren insanların bugün 1.300 lirayla daha kötü pozisyonlarda bir yaşam sürmesinin gerçekliğe dönüştüğü bir dönemde, biz, millî savunmaya ayrılmış bu payın tamamen bu ülkenin sorunlarını çözme, onun güvenlik meselelerini çözme, onu savunma temeli üzerine değil, bir kesimin, bir küçük iktidarın tekçi zihniyetini, onların ceplerini doldurmayı getiren bir siyaset üzerinden gelişiyor.
Çift başlılık da var. Bu noktada, Millî Savunma Bakanlığı ile Savunma Sanayi Müsteşarlığı üzerinden iki başlı bir siyaset de uygulanıyor. Bu, hem harcamaları artırıyor hem de mevcut meselede burada uygulanan politikaları daha da karmaşık hâle dönüştürüyor.
Örtülü ödenekten bu alanlara büyük paylar ayrılıyor, örtülü ödenekler geçmiş süreçten çok daha fazla artmış durumda.
Aynı şekilde, fonların paraları buraya gidiyor. Krizler döneminde normalde işçi ve emekçiler iflas ederken, tarım alanı iflas ederken onlara bütçe ayırmak yerine, maalesef, bizim ülkemizde her kriz döneminde olduğu gibi, bu dönemde de bütçe savunma alanında artmış durumda, diğer taraflarda azaltılıyor.
Denetim tamamen kaldırılmış durumda. Yani devlet sırrı, gizlilik ve diğer meseleler üzerinde bu mesele de ortadan kaldırılmış durumda.
Silah firmaları... O noktada bize bunları sağlayan bütün o firmaların tümü bizim ülkemizdeki bu harcamaların tümünü denetleyebiliyor, onların tümü bununla ilgili hesap alabiliyor ama halk kendi vergileriyle almış olduğu bu savunma sistemlerine yönelik hiçbir tane alanı denetleyemiyor. Ne araştırmayı denetleyebiliyor ne silah alım satımını denetleyebiliyor ne diğer meseleleri. Yani bu noktada Sayıştay da dâhil olmak üzere, hepsinin vermiş olduğu raporlarda, bu meselede önemli oranda tahribatların olduğu ve halkın bu meseleyi denetleyememesinden kaynaklı önemli oranda problemlerin yaşandığı da görülüyor. Bu noktada halk eğer uluslararası tekellerin denetlediği bizim savunma harcamalarımızı denetleyemezse, açık bir şekilde bunları göremezse, artık bu ülkede bu mevcut meselenin hangi hâllere geldiğini görebiliriz ve bu bütçeye de destek verilmeyeceğini açıkça ifade edebiliriz.
Silah üretimi açısından da böyle. "Kendi silahımızı üreteceğiz." deniyor. Yanlış politikadan vazgeçilmediği müddetçe dışarıdan al, içeriden al, ne fark eder? Eğer içeride yaptığın silahla kardeş kanı dökeceksek yapma, eğer içeride üretilecek silahla komşulara saldıracaksak yapmaya gerek yok. Bu mesele de hem silaha ayrılan bütçenin fazlalığı hem de uygulanan politikanın yanlışlığından kaynaklı. Bu noktada halkın kandırılmasına ve "Kendi silahımızı üreterek daha büyük tahribatlar yaratacağız." biçimindeki söylemlere de karşı çıkmak gerekiyor. Zaten o noktada 4-5 tane silah tekelinin dışında, onların denetimi ve izni dışında öyle bir şey üretmek falan da mümkün değil. Bu politikayla asla bunları da yapamayacaklar. Sadece seçim dönemlerinde bu mesele kandırma siyaseti olarak uygulanıyor.
Askerî üsler meselesi de öyle. Yani ülkemiz üçüncü dünya savaşının hemen hemen eşiği biçiminde -yani Orta Doğu ve benzerleri- bir dönemden geçiyor. Bu noktada var olan üslerin hemen hemen hepsi ülkemizi de açık hedef hâline getirmiş durumda. Neresi bombalanıyorsa buradan kalkarak gidip oralar bombalanıyor ve bunlar, o ülkelerin bize yönelik de düşmanlık geliştirmesine ve bizim halklarımızın bu savunma sistemleri, üsler açısından bir kalkana çevrilmesine neden oluyor.
Vicdani ret açısından da şunları söyleyeyim: Bu savaş politikalarına ve benzerlerine karşı çıkarak vicdanen savaşa gitmek istemeyen insanlara yönelik de büyük bir linç girişimi var. Dünyada askerlik gönüllü olarak onlarca ülkede vardır. Onlarca ülkede, savaş istemeyen, silah istemeyen, buradan uzak duran insanlar gidip kamu alanında kendi görevlerini yerine getirebiliyor. Bu ülkede de bu hâle getirilmek zorundadır.
Asker ölümleri açısından da böyledir. Son, Türkiye Barolar Birliği ve Emekli Astsubaylar Derneğinin yaptığı araştırmada, 2015 Haziran öncesi çatışmalarda 815 kişi yaşamını yitirmiş, intihardan 964 kişi. Şimdi, böyle bir gerçeklikte, 24'üncü Dönemde 15 tane araştırma önergesi veriliyor, bunların tümü reddediliyor. İnsanların çoğu, maalesef, bu yanlış askerî uygulamalar ve askerlik sisteminden kaynaklı, askeriyede ya ırkçı, ayrımcı politikalardan sürekli birbirine büyük zararlar veriyor ya da bilinçli olarak sürdürülen bu politikalarda insanlar yaşamını yitiriyor ve intihar ediyor. Ailelerin buna yönelik yaptığı bütün başvuruların hepsi bizzat AKP tarafından verilen önergelerin reddedilmesiyle birlikte kapatılmış oluyor.
Son olarak şunu söyleyeyim: Meclisin bu mevcut bütçeyi onaylaması değil, tam tersine... Bu ırkçı, ayrımcı politikaların tümünden vazgeçilerek dış politikada da dost bir siyasete dönülmemesi hâlinde bu mevcut bütçenin onaylanması daha fazla ölüm, daha fazla zam, daha fazla zulüm ve sömürü getirecektir.
Saygılar sunuyorum. (HDP sıralarından alkışlar)