| Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 7'nci tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 52 |
| Tarih: | 04.03.2016 |
MHP GRUBU ADINA ERKAN HABERAL (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti'nin sayın bakanları, sayın bürokratları; sizi de saygıyla selamlarım. Bu vesileyle memleketimizin kahraman askerlerine, jandarmamıza, jandarma özel harekâtçılarımıza, polisimize, polis özel harekâtçılarımıza da buradan selam göndermek isterim. Vatanın suyunu içip ekmeğini yiyip havasını soluyup Eruh'tan beri on binlerce vatandaşımızın canına kastedenlere de lanet olsun demek isterim.
Cepheden de bir mesajımız vardır. Sayın Bakanım, 1 milyona yakın astsubay emekli ve aileleri, sizin verdiğiniz sözü tutmanızı beklemektedirler. Başlangıç derecelerinin 9'uncu derecenin 2'nci kademesi olmasını talep etmektedirler. Sayın Başbakan tarafından da defaten söz verilen görev ve makam tazminatlarının da Meclisten geçirilip verilmesini takip etmektedirler, ilginizi beklerim efendim.
Bütçeler, hükûmetin icraat ve politikalarının masaya yatırıldığı ve siyasi bir muhasebe yapıldığı vesilelerdir. Hükûmetin bu alandaki sicili özürlü ve karanlık.
Bugün Türkiye çok ağır iç ve dış güvenlik sorunlarıyla karşı karşıyadır. Politikalarınıza baktığımızda karşımıza çok endişe verici, puslu ve karanlık bir tablo çıkmaktadır. PKK terörü, çözülme süreci yüzünden şehirlere taşınmıştır. Bölücülerin ayaklanma girişimleri, başlattığınız ve sonunu hesaplayamadığınız çözülme süreci yüzünden yaşanmıştır. Sözde "özerklik" ilanı, terörle mücadelede alçakça katledilen şehitlerimiz çözüm sürecinin bir sonucudur. Ankara'nın kalbinde patlayan bombalar, sizin izlediğiniz yanlış politikaların sonucudur. Suriye ve Irak'ta vahim gelişmeler yaşanırken Türkiye her alanda itibar ve zemin kaybetmiştir, caydırıcılığı sıfırlanmıştır. PKK, Irak'tan sonra Suriye'nin de kuzeyine yerleşmiştir. IŞİD tehdidi hem bölge hem Türkiye için artmıştır. Suriyeli Türkmenler katledilmiştir. Hepsi sizin izlediğiniz yanlış politikaların sonucudur.
Hocam, "siz" derken Hükûmeti kastediyorum, size bakarak konuşuyorum ama.
MEHMET NACİ BOSTANCI (Amasya) - Estağfurullah, aynıyız zaten.
ERKAN HABERAL (Devamla) - Hükûmetin İmralı canisiyle başlattığı çözülme süreci sonunda geldiğimiz nokta ortadadır. Teröristleri siyasi muhatap kabul ettiniz. PKK'ya, bölücü emellerini gerçekleştirme ümit ve cesaretini verdiniz. Türkiye'nin millî birliğini ve bölünmez bütünlüğünü İmralı'da pazarlık masalarına yatırdınız. Habur, Oslo ve Dolmabahçe bu felakete sürükleniş sürecinin utanç verici kilometre taşları oldu, siz o taşları ellerinizle tek tek döşediniz. Gerçekleri sakladınız, sahte beklentiler yarattınız. Türk milletini sistemli ve bilinçli olarak aldattınız. "PKK sınır dışına çıkacak, silah bırakacak." dediniz, dağdaki teröristi şehre indirdiniz ve anladık ki askerin, polisin ve güvenlik güçlerinin onca uyarısına rağmen siz bunları görmezden gelmişsiniz. Yani, siz, İmralı sürecinin hatırına bunlara göz yummuşsunuz. Güvenlik güçlerimizi kışlalara ve karakollara çektiniz, elini kolunu bağladınız, vatan evlatlarına pasif bir gözlemci olarak bu rezaletleri uzaktan seyrettirdiniz. PKK silah bırakmadı sayın vekiller, silah bırakan Türkiye'nin güvenlik güçleri oldu. PKK'nın silahlı militanları bölgede âdeta egemenlik yetkileri kullanırken siz "Analar ağlamayacak, güzel şeyler olacak." yalanlarıyla Türk milletini oyaladınız. Bir yandan bölücü hainlere cesaret verip göz kırptınız, Türkiye'nin batısında ise sahte söylem milliyetçiliği yaparak siyasi rant peşinde koştunuz. Türkiye'nin güvenliği, millî birlik ve bütünlüğü oy hesabıyla ateşe atıldı. Sonuçta geçtiğimiz yıl Diyarbakır, Şırnak, Mardin ve bölgedeki seçilmiş diğer yerlerde teröristler silahlı ayaklanma başlattı, bölücü hainler özerklikten federasyona ve nihayet bağımsız Kürt devletine giden yolun açıldığını hayasızca duyurdular.
PKK, Hükûmetin âczinden ve Suriye'deki gelişmelerden cesaretlendi, Kobani'yi Diyarbakır'a, Cizre'ye, Silopi'ye taşımaya yeltendi, bölge yangın yerine döndü. Sonuçta geldiğimiz yer ortadadır, 20 Temmuzdan bu yana 379 vatan evladını şehit vermişizdir. Şehitlerimizin vebali bu duruma göz yumanların omuzları üzerindedir, Hükûmetin yaşanan bu gelişmelerden hâlâ ders almadığı hazin bir gerçek olarak ortadadır. Silahlı ayaklanma başlayınca Hükûmet çözüm sürecini koruma altına almış ve buzdolabına kaldırmakla yeltenmiştir, ne yazıktır ki buzdolabının fişini çekip çürümeye terk edememektedir, hâlâ bu ihanet sürecine bel bağladığı görülmektedir. İleride ortam ve şartlar uygun olduğunda bölünme süreci buzdolabından çıkarılacak ve yeniden ısıtılarak Türkiye'nin önüne getirilecektir. Dolmabahçe'de resmiyet kazanan ve Türkiye'nin bölünmesinin yol haritası olan teröristbaşının 10 maddelik bölünme manifestosu yeniden masadaki yerine alacaktır. Yeni anayasa sürecinin de bu amaçla kullanılması beklenmektedir. Dolmabahçe süreci, seçimler öncesi oy kaybı endişesiyle kesintiye uğramıştır. Bu bakımdan, İmralı sürecinin buzdolabından alınarak yeni bir söylemle ve yeni bir kılıfla canlandırılması şaşırtıcı olmayacaktır. Sayın Başbakanın, şubat ayı başında açıkladığı yeni "millî birlik ve kardeşlik" sürecinin bu yönde bir manevra olup olmadığı zamanla anlaşılacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin izlediği, dış ve güvenlik politikaları da her alanda iflas etmiş, tel tel dökülmektedir. Irak ve Suriye'deki gelişmeler bu acı gerçeği gözler önüne sermiştir. Hükûmetin Irak ve Suriye konularında yığınakta yaptığı hatalar ve izlediği pusulasız politikalar, bugün Türkiye'yi çok vahim güvenlik riskleri, tehlikeleri ve tehditlerine açık hâle getirmiştir. Irak'tan başlamak gerekirse, Barzani'nin himaye ettiği PKK, Kuzey Irak'ı Türkiye'ye karşı saldırı üssü olarak kullanmayı sürdürmektedirler. Hükûmetin sırt çevirdiği ve Barzani'nin insafına terk ettiği Türkmenler can çekişmektedir. Türkmenler, IŞİD ve Barzani arasında sıkışmış olup, ümitsiz ve çaresiz bir şekilde varlık mücadelesi sürdürmektedirler. Barzani, sistemli Kürt iskân politikalarıyla Kerkük'ten sonra Musul'un nüfus yapısını da değiştirmiştir. Bugün Hükümetin Irak'ta tek muhatabı ve müttefiki ne yazık ki Barzani ve onun peşmergeleridir. Musul, Kerkük ve Telafer gibi tarihî Türkmen ellerini unutan Hükûmet, Erbil ve Süleymaniye'ye bel bağlamıştır. Hükûmetin ortaklık yaptığı Barzani, Irak'ın kuzeyinde bağımsız bir Kürt devleti kurma aşamasına gelmiştir. Barzani "Kürt milleti bağımsız devletlerini kurmak için kimseden izin isteyecek değiliz." sözleriyle de meydan okuma cüret ve cesaretinde bulunmuştur. Dört parçalı büyük Kürdistan devleti hayalî peşinde koşan Barzani'nin bu tehdidinin başlıca ve tek muhatabı Türkiye Cumhuriyeti'dir. Dört parçalı devletin, Irak, Suriye, İran ve Türkiye'de kurulması istenmektedir. Kuzey Irak bu konuda öncülük yapacak, Suriye'deki üç PYD kantonu arkadan gelecek, Türkiye'deki parçanın hayata geçmesi de İmralı süreciyle sağlanacaktır.
Hükûmet, işte bu Barzani'yi Irak'ta tek meşru muhatap olarak görmekte ve bu peşmerge reisine siyasi ve güvenlik desteği sağlamaktadır. Bunun sonucu, Irak Merkezî Hükûmetiyle ilişkilerimiz kopma noktasına gelmiştir. Başika eğitim kampının Türkiye ile Irak Hükûmeti arasında ciddi bir soruna dönüşmesi, Hükûmetin bu basiretsiz siyasetinin bir sonucu olmuştur. Türkiye, bu konuda sürekli yalpalamış, tutarlı bir duruş sergileyememiştir. Önce "yeniden tanzim" adı altında Başika kampındaki takviye güçlerini Barzani'nin bölgesine çekmiştir, sonunda ABD müdahil olmuş ve Türkiye'nin yeni inisiyatif ve koordinasyon konusunda Amerika'yla mutabakata vardığı açıklanmıştır. Bu yeni inisiyatifin ve koordinasyonun ne olduğunu, fiiliyatta ne anlama geldiğini hiç kimse bilmemektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisine de bu konuda hiçbir bilgi verilmemiştir. Bu mutabakat, kampta kalan Türk kuvvetlerinin zamana yayılarak ve kademeli olarak geri çekildiğini mi öngördü, belirsizdir.
Türkiye'nin Irak'la ilişkileri bozulurken İran ve Rusya'nın Irak'taki etkisi ve nüfuzu giderek artmaktadır. Türkiye'ye karşı, Irak Merkezî Hükümeti, İran-Rusya cephesi oluşturmuştur. Barzani üzerinden yürütülen Irak politikaları sonucu, Türkiye Irak'tan dışlanma noktasına gelmiştir.
Suriye'deki gelişmeler, Türkiye için aynı şekilde tam bir hezimet tablosudur. Hükûmetin bütün tezleri çökmüştür. Ortada ne inandırıcılık ne caydırıcılık ne de kırmızı çizgi kalmıştır. Hükûmet, Suriye politikasında sürekli yalpalamış, ne yöne gittiğini bilmeden sürüklenmiştir. Bugün karşımıza çıkan Suriye tablosu her yönüyle bir endişe kaynağıdır.
PKK ve maşası PYD, Kuzey Suriye'de Türkiye'ye karşı Irak'ın kuzeyindekine benzer ikinci saldırı cephesi oluşturmuştur. PYD tarafından özerk bölge ilan edilen üç kanton birleştiğinde güney sınırlarımız PKK kontrolünde husumet çemberine alınacaktır. Bu bölgedeki Türkmenler ve Araplar PYD tarafından katledilmiş, yerlerinden yurtlarından sürülmüşlerdir. Bugün karşımızdaki en büyük tehlike PKK ve PYD'nin uluslararası meşruiyet kazanıyor olmasıdır. Daha da vahimi, IŞİD'e karşı mücadelede PYD hem Amerika'nın hem de Rusya'nın operasyonel ortağı hâline gelmiştir. Amerika ve Rusya, PYD'yi PKK'yla organik bağı olan terör örgütü olarak görmemektedirler. Hükûmetin bu konuda dürüst bir vicdan muhasebesi yapması kaçınılmazdır.
PKK'nın maşası PYD'ye meşruiyet kazandırmada ilk adımları kimler atmıştır? PYD'nin lideri Salih Müslim'i Türkiye'de ağırlayan Hükûmet değil midir? Süleyman Şah Türbesi'ni koruyamayan Hükûmet, türbe sandukalarının Türkiye'ye kaçırılmasında PYD'den icazet ve iş birliği istememiş midir?
Kanlı terör örgütü IŞİD, Türkiye için çok ciddi bir güvenlik sorunudur. Türkiye içinde terör eylemleri yapma potansiyeli kazanmıştır ve uygulamaya da başlamıştır. IŞİD, bugün Suriye sınırımızın bir bölümünü, Cerablus-Azez hattını büyük ölçüde kontrol altında tutmaktadır. Ancak sahadaki durum sürekli değişmekte, IŞİD bu bölgelerde gerilemektedir. Bu bölgeden tamamen sökülüp atılmasından sonra bu sınır bölgemiz Rusya, Suriye rejimi ve PYD'nin kontrolü altına geçecektir.
Türkiye, PYD'nin Fırat'ın batısına geçmesi hâlinde bunda sessiz kalmayacağını açıklamış ancak Hükûmet bu sözünün de arkasında durmamıştır. PYD'nin silahlı kolu, YPG'nin de içerisinde yer aldığı güçler Fırat'ın batısına geçmiştir. AKP sözcüleri bu gerçeği itiraf etmek durumunda kalmışlardır. PYD'nin en batıdaki Afrin kantonundan Cerablus'a doğru ilerlemekte olduğu bir gerçektir. Azez'de yaşananlar ortadadır. Bu gelişmeler karşısında PYD'nin üç kantonu birleştirmesi artık bir zaman meselesi hâline gelmiştir. Türkiye'nin bu konudaki kırmızı çizgisinin de çiğnendiği görülmektedir.
Geçtiğimiz yıl kasım ayı sonunda hava sahamızı ihlal eden Rus uçağının düşürülmesi, Suriye denklemini Türkiye bakımından kökten değiştirmiştir. Hükûmet, Suriye'de güvenlikli bölge, uçuşa yasak bölge oluşturulmasından söz ederken, bugün, neredeyse Suriye sınırında uçuş yapamaz hâle gelmişizdir. Bu anlamda Türkiye, Suriye denkleminin dışına itilmiştir. İran, Hizbullah ve Rusya desteğinde Şam rejimi her cephede zemin kazanmaktadır. Rus uçakları Türkmenleri acımasızca vurmakta, Türkmenler can çekişmekte, çığlıklarını hiç kimse duymamaktadır. Kobani konusunda dünyayı ayağa kaldıran çevreler, bu katliamlar karşısında sessizliğe bürünmüştür. Kobani'ye gidecek Barzani'nin silahlı peşmergelerinin geçişi için Türkiye topraklarında koridor açan Hükûmet, Türkmenlerin dramı karşısında suskun ve hareketsizdir. Türkiye'ye geçen sığınmacılar sorunu iyice ağırlaştırmakta, Halep'in Suriye güçlerince kuzeyden kuşatılması sonrası da yeniden kitlesel bir göç beklenmektedir. Suriye'deki savaşa bir çözüm bulunacaktır. Bu süreçte masada yer alacak unsurlar büyük ölçüde ortaya çıkmıştır, Türkmenler burada da yoktur. Hükûmet bu konuda ciddi bir girişimde bulunamamıştır. PYD'nin ise, Türkiye'nin bütün itirazlarına rağmen, bir şekilde müzakere sürecinin parçası olacağı görülmektedir. Savaş sona erecek, yeni bir siyasi mimari oluşacak, yeni bir siyasi dönüşüm ve inşaat süreci yaşanacaktır. Yeni siyasi mimarinin parametreleri ve pazarlık unsurları giderek şekillenirken, Türkmenlere karşı başlatılan acımasız harekâtın amacı Türkiye sınırının güneyinden başlayarak Halep-Şam-Lazkiye hattını Türkmenlerden temizlemektir. Bu bölgeler savaş sonrası Esat rejiminin varlığını sürdüreceği alan olarak ön görülmektedir. Türkiye'nin bunun dışındaki güney sınırlarının ötesindeki bölgelerde PKK/PYD hâkim olacaktır. Rus uçağının düşürülmesi sonucu yeni denklem ve esaslar yeniden şekillenmektedir. Bu denklemin içinde Türkiye maalesef yoktur.
Bugün gelinen noktada karşımızdaki tablonun siyasi, güvenlik ve ekonomik açılardan büyük bir endişe kaynağı olduğu inkâr edilmeyecektir. Terör örgütü PYD güney sınırlarımıza kalıcı olarak yerleşmiştir.
Sayın Bakan, IŞİD Türkiye için ayrıca bir iç güvenlik sorunu hâline gelmiştir. Türkmenler, kitlesel katliamın kurbanı olmuş ve yurtlarından sökülüp atılmıştır. 3 milyona yakın Suriyeli sığınmacı Türkiye'yi çok ağır ekonomik, sosyal ve güvenlik sorunlarıyla baş başa bırakmıştır. PYD nedeniyle Türkiye ile Amerika arasında derin bir çatlak oluşmuştur. Rusya'yla ilişkilerimiz ağır yara almış, Rusya, kuzeyden sonra güneyde de Türkiye'ye husumet bekleyen, düşmanlık güden komşumuz olmuştur. Bu duruma, Hükûmetin baştan beri izlediği temelden sakat ve yanlış politikalar sonucu gelinmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi bu konularda Hükûmeti sürekli uyarmış, ancak bu uyarılarımız ne yazık ki karşılık bulmamıştır.
Milliyetçi Hareket Partisinin her zaman ülkenin bekası için devletinin, bayrağının, milletinin yanında olduğunu buradan bir kez daha yüce Meclise hatırlatmak ister, hepinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)