| Konu: | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı 6'ncı tur görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 51 |
| Tarih: | 03.03.2016 |
MHP GRUBU ADINA İZZET ULVİ YÖNTER (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz hafta cumartesi gününden beri 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nı bu kutlu çatı altında görüşüyor, konuşuyoruz. Bugün bütçe sürecinin altıncı turundayız. Bu kapsamda, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun bütçe ve kesin hesap görüşmeleri kapsamında parti grubumuzu temsilen huzurlarınızdayım. Sözlerimin başında muhterem heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı saygılarımla selamlıyorum.
AKP hükûmetlerinin hazırladığı 13'üncü bütçeyi müzakere ediyoruz. Yine sıradan, yine baştan savma, yine biteviye bir bütçe süreci geçiriyoruz. (Gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen... Kürsüde hatip var, hatibin insicamını bozmayalım.
Buyurun Sayın Yönter.
İZZET ULVİ YÖNTER (Devamla) - AKP'nin heyecansızlığı, hedefsizliği, heves yoksunluğu bütçenin tümüne sinmiş, her şeyine sirayet etmiştir. 2016 yılı bütçesinde bir defa samimiyet yoktur, umut pırıltısından da eser görülmemektedir. Hepsinden önemlisi, Meclis Genel Kurulunda bile AKP sıralarının hemen hemen tümden boşluğu bütçenin ne kadar önemsendiğini, ne dereceye kadar değer verildiğini çarpıcı bir şekilde bizlere işaret etmektedir. Biz Türk milletine bütçe yapıyoruz, biz Türk devletinin bir yıllık rotasını çiziyor, önünü açıyor, millî kaynak dağılım ve yönetimi konusunda Hükûmeti yetkilendiriyoruz fakat Hükûmet iştahsız, hazırlıksız, vizyonsuz ve yetersizdir. Bütçe âdeta yük, âdeta kamburdur çünkü bütçe ilkelerine bağlılık ve riayet hiç yoktur.
Biliyoruz ki bütçeler devletin hangi alanlara ne kadar kaynak ayıracağını, hangi alanlardan ne kadar gelir toplayacağını gösteren, ekonominin yıl içindeki seyrini sayısal olarak ifade eden hem mali hem hukuki hem de siyasi bir belgedir. Bu nedenle bütçeler, ekonomik olduğu kadar sosyal yönleriyle de önem arz etmektedir. Bütçelere güven duyulması için bunların öngörülebilir hedeflere ve sağlam kaynaklara dayanması gerekmektedir. Hepsinden önemlisi, hazırlanan bütçenin toplumsal ihtiyaç ve talepleri kavraması, dikkate alması şarttır. Bu yüzden, bütçenin gerçekçi ve samimi olması da elzemdir.
Bunun tam tersine, AKP'nin tüm bütçeleri duvara toslamış, milletimize bir yarar ve refah sağlamamıştır. On dört yıldır AKP bütçe patinajı yapmış, ne çiftçiyi ne emekliyi ne işçiyi ne memuru ne esnafı ne de dar ve orta gelirli vatandaşlarımızı hatırlayabilmiştir. Bütçe, bir avuç kaymak tabakanın, sonradan görme küçük bir azınlığın emrine, insafına ve keyfine tahsis edilmiştir. Enerji politikalarını konuşmadan evvel bu gerçekleri hepimizin vicdan terazisinde tartması en içten dilek ve beklentimdir.
Değerli milletvekilleri, enerjiyi konuşacağız, ama enerjimizi boşaltanlara bir şey söylemeyeceğiz. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının bütçesi hakkında fikirlerimizi paylaşacağız, ama millî enerjimizi tüketenleri, değerlerimizi yiyip bitirenleri görmezden geleceğiz. Böyle bir dünya nerede vardır? Böyle bir sapma ve yanlışa kim ortak olabilecektir?
Farkında mısınız ruh trafolarımız bozuldu, ahlak ve adalet santrallerimiz çöktü. Biliyor ve görüyor musunuz, birlik ve kardeşlik hatlarımız saldırıya uğradı, dürüstlük mumla aranır, hukuk feryatla çağrılır oldu. Maneviyat sömürüsü yapanlar enerjimizi kuruttu, birlikte var olma irademizi çökertti. "Doksan yıllık enkazı kaldırdık." diyenler enerjimizi azaltıyorlar, bunu ibretle izliyoruz. "Doksan yıllık parantezi kapatıyoruz." diyenler enerjimizi çalıyor, buna ibretle şahit oluyoruz. "Doksan yıllık reklam arası bitti." diyen gafiller aramıza yüksek gerilim hattı çekiyorlar, bunu da kaygıyla takip ediyoruz. Meğer cumhuriyetin varlığına ne kadar hazımsız, ne çok kin duyan varmış. Türkiye'nin enerjisi açıkça heba ve israf edilmektedir. Türkiye'nin ufku kirletilmekte, kapatılmaktadır. Türkiye kilitlenmekte, küresel şiddet ve saldırı planlarıyla azmi kırılmakta, mücadelesi zedelenmektedir. Bugün, hem üzerimizde oynanan oyunların hem de komşu coğrafyalarda sahnelenen vahşiliklerin dayandığı zemin şüphesiz enerjidir. Asırlardır emperyalizmin kanlı yüzü enerji kaynaklarına dönüktür. Asırlardır, her satırı kinle, düşmanlıkla, daha fazla alma daha çok kazanma hevesiyle yazılmış ve sürekli güncellenen bir oyun içimizde ve çevremizde sahnelenmektedir. Bunun adı kimi zaman "Doğu sorunu" kimi zaman "tarihî Şark meselesi" kimi zaman da "Büyük Ortadoğu Projesi"dir.
Sayın Başbakan geçtiğimiz günlerde Erzincan'da "Şark meselesi bitmiştir." derken boşa konuşmuş, boş yere kürek çekmiştir. Yıllar geçmiş, takvim yaprakları kurumuş yapmak gibi kopmuş, ama aktörler ve zalim hedefler hiç değişmemiştir. Petrol uğruna medeniyetler boğuşmuş, devletler çatışmış, mazlumlar katledilmiştir. Enerji kaynaklarına ulaşma ve hâkimiyet mücadelesi insanlığın nadiren şahit olduğu Vandallıklara her devirde zemin ve ortam açmıştır. Biliyoruz ki millî gücün belirlenmesinde ham madde kaynakları önemli bir faktördür. Bunlar arasında hayati bir yeri olan enerji, bütün insanlığı doğrudan doğruya etkileyen önemli bir konu başlığıdır. Dünya siyasetine yön verme amacı güden devletler Orta Doğu'dan Afrika'ya kadar enerji zengini ülkelere tuzaklar kurup hassasiyetleriyle oynayarak emellerini bugüne kadar diri tutmuşlardır. 1920'lerde dönemin Fransa Başbakanı Clemenceau "Bir damla petrol, askerlerimizin bir damla kanı kadar değerlidir." diyebilmiştir. Petrolün ortaya çıkışı devletlerin güç dengesinde önemli değişikliklere yol açmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu üzerinde yapılan hesapların, Orta Doğu'daki bitmeyen ayak oyunlarının, bölücü, yıkıcı ve parçalayıcı dinamiklerin harekete geçmesinin altında esasen enerjiye egemen olma gayesi etkili, belirleyici olmuştur. Bugün "Arap Baharı" isimli isyan dalgasının derinlerinde enerji rezervlerine yön verme, elde etme, tamamen sömürme arayışı belirleyicidir. Kafkaslarda süren gerilimin esas nedeni de burada aranmalıdır. Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri eski Bakanı Kissinger'in 14 Kasım 1974'te dünyanın en önemli stratejik maddesi olarak petrolü tanımlaması da boşuna değildir. Bu stratejik mesele nedeniyle Orta Doğu sürekli çatışma girdabında, sürekli husumet kuşatması altında tutulmuştur. Petrolü stratejik madde olarak tanımlayan Amerika Birleşik Devletleri yeri gelmiş özgürlük, yeri gelmiş kimyasal silahları ele geçirme, yok etme amacıyla Orta Doğu'ya, Orta Doğu'daki Müslüman coğrafyasına maalesef Haçlı Seferleri'ni aratmayan saldırılarını arka arkaya düzenlemiştir. Buna da AKP Hükûmeti bugüne kadar hep göz yummuş, hatta Büyük Orta Doğu eş başkanlığıyla da bu şirret planlara ortak olmuştur. (MHP sıralarından alkışlar) PKK, PYD, IŞİD, El Nusra, El Kaide ve diğer terör örgütleri enerji kaynaklarını kontrol etmek isteyen küresel güçlerin yeri gelmiş kuklası, yeri gelmiş tetikçisi olarak kullanılmıştır. Orta Doğu'ya nüfuz etmek, rakip devletleri, bölge ülkelerini susturmak, etkisizleştirmek maksadıyla terör örgütleri taşeron olarak kullanılmıştır. Amerika Birleşik Devletleri'nin PYD'ye silah yardımı başka türlü yorumlanamayacaktır. Rusya'nın terör örgütleriyle iş birliği yapıp IŞİD bahanesiyle Türkmenleri ve Orta Doğu'yu bombalamasının izah ve açıklaması da bu çerçevede ele alınmalıdır. Amaç, enerji kaynakları ile enerji akışını sağlayan yol ve boğazların denetimini sağlamaktır. Bunun için de Orta Doğu'da enerji havzasının güvenilir, iş birlikçi ve Batı uydusu yönetimlere zimmetlenmesi, bunlara emaneti devamlı gaye edilmiştir.
Orta Doğu'da yüz milyonlarca insan aç ve açıktadır. Sefalet şartları Orta Doğu'nun her yerindedir. Toprağın altı cevherdir, toprağın üstü fakirlik, yoksulluk, açlık, işsizlik, bitkinliktir. Biraz demokrasi, bir parça özgürlük, bir dilim ekmek isteyen yüz milyonlarca insan karşımızdadır ve her gün bunların feryatları kulaklarımızda çınlamaktadır. Buna karşılık, Batı planlarına kuryelik yapan, hiçbir insani ve vicdani çağrıyı duymayan yönetimlerin varlığı da karşımızda bir gerçektir. Bu haksızlık, bu zorbalık, bu duyarsızlık Orta Doğu'nun perişanlığını, acziyetini, tavan ve taban kopukluğunu göstermesi bakımından son derece anlamlıdır.
Yıllardan beri saraylarında petrodolarlarını sayan, lüks içinde yaşayan, israfın dibini boylayan krallar, şeyhler, emirler kendi halklarına yüz çevirmişler, vahşet planlarına konu mankenliği yapmışlardır. Bunları görmek, bu tarihî gerçekleri doğru tahlil etmek, hepimiz adına millî ve insani bir vazifedir.
Komşu coğrafyalarda insani dramlar yaşanmaktadır. Komşu coğrafyalarda ekonomik çöküş, sosyal çalkantı had safhadadır. "Ben Müslümanım." diyen hiçbir vicdan sahibinin bu gelişmelere duyarsız kalması da mümkün olamayacaktır. "Orta Doğu'da ön alıyoruz." "Yüz yıllık parantezi kapatıyoruz." "Bizden habersiz yaprak kımıldamaz." diyenler maalesef küresel şiddet, küresel vahşet planlarına payandalık yaparak Orta Doğu'ya zalimin hançerini arka arkaya saplamasına hem izin vermiş hem de destek çıkmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, stratejik önem ve değerde bir coğrafi özelliğe sahiptir. Maalesef enerji konusunda her ne kadar konuşulacak, tartışılacak birçok şey olsa da şu anda doğal kaynak itibarıyla çok da yeterli durumda olduğumuz söylenemeyecektir. Fakat buna rağmen, enerji konusu, yani en başta doğal kaynak konusu her ne kadar açık veriyorsa da beşerî zenginlikle, beşerî enerjiyle, millî enerjiyle bunu aşmak, bunu tamamlamak ve telafi etmek mümkündür. Enerji ithalatımızın gittikçe arttığı da ortadadır. Türkiye enerji bağımlısı bir ülkedir. Türkiye, AKP hükûmetleri döneminde terminal ülke, köprü ülke, geçiş ülke pozisyonlarına baştan talip olmuş, âdeta enerjinin geçiş güzergâhı olmaya baştan adaylığını ilan etmiştir. Şu anda toplam ithalat içinde enerjinin payı yüzde 18 civarındadır ve bu ciddi oran da gün geçtikçe artmaktadır.
"Enerji" denilince biz aydınlanan vicdanları, ısınan yuvaları anlarız. Maalesef, AKP Hükûmeti "enerji" denilince ihalelerden alınan komisyonları, şalteri inik ahlakı anlamaktadır. Biz "enerji" denilince kömürün karasına düşmüş alın terini, suyun yüzüne vurmuş umutları görürüz. AKP Hükûmeti "enerji" denilince rüşvet kuyruklarını, zillet kuyularını, haram kuytularını görür. Velhasıl, biz enerjiye bakınca işlenmeyi bekleyen kaynakları, çıkmak için can atan madenleri, siz ise yani Hükûmet ise yağma sırasını gözleyen ganimet avcılarını ve fırsatçı asalakları görür. Bizim baktığımız yer başka, Hükûmetin durduğu ve baktığı yer bambaşkadır. Enerji politikaları dışında şu anda her şey vardır, bir tek olmayan, enerjiye doğru ve millî bir şekilde yaklaşmaktır. Helal bizim rehberimizdir, haram ise reddiyemizdir. Başkalarının petrolü varmış, olsun, bizim de güneşimiz vardır. Huzurlarınızda bir şeyin altını özenle çizmek istiyorum: Almanya'da yıl içerisinde güneşli gün sayısının ne kadar az olduğunu biliyorsunuz ve Almanya güneş enerjisinden en çok istifade eden ülke olarak dikkat çekmektedir. Başkalarının doğal gazı varmış, ne gam ne tasa; bizim derelerimiz, nehirlerimiz, göllerimiz, kısacası suyumuz vardır. Yine yeri gelmişken bir örnek vermeyi, bir hatırlatma yapmayı uygun buluyorum. Norveç, elektrik üretiminin yaklaşık yüzde 90'ını aşan bir bölümünü de hidroelektrik santrallerinden sağlamaktadır. Başkalarının topu var, tüfeği varmış, bizim de dönülmez yolumuz, bükülmez kolumuz vardır ve her şey meydandadır.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız burada. Kendisi yeni Bakan oldu. On dört yıldır enerji alanında götüren götürmüş, köşeyi dönen dönmüştür. Şimdi bunları çıkarmak, hatta adalete teslim etmek kendisinin boynunun borcudur. Hangi vicdan sahibi bunlara yalan diyecektir? Hangi izan ve insaf ehli bunlara abartı, boş söz deyip çamur atabilecektir? Termik santrallerin bacalarından sadece duman değil Sayın Bakan, on dört yıllık usulsüzlük, haksızlık, kayırmacılık tütmedi mi? Yandaş iş adamlarının birisi gitti, diğeri gelmedi mi? Tamamı millete ait olan enerji cevheri on dört yıldır soyulmadı mı? Biz kuldan utanıyor, Allah'tan korkuyoruz çünkü biz hem maherî vicdanda hem de mahkemeyikübrada hesap vereceğimizi biliyor, buna inanıyoruz, kararlarımızı buna göre alıyoruz.
Değerli milletvekilleri, enerji alanında söylenecek elbette çok çok şeyler vardır. Türkiye yenilenebilir enerji kaynaklarına mutlaka ama mutlaka eğilmeli, özen göstermelidir. Elimde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 2015-2019 Stratejik Planı'nda yer alan hedefleri vardır. Bu hedefler arz güvenliğinin yapılması için planlanmıştır. Mesela, doğal gaza bağımlı elektrik enerjisi üretim yapısı önemli bir risk taşıdığından doğal gazın elektrik üretimindeki payının azaltılmasına, ithalatta kaynak ülkelerin çeşitlendirilmesine imkân ve zemin hazırlanacağı, bunun hedeflendiği ifade edilmektedir.
Değerli arkadaşlar, şu anda Türkiye stratejik olarak doğal gaz bağımlısı bir ülkedir. Yaklaşık yüzde 55 Rusya'ya, önemli bir oranda da, yüzde 20'ye, yüzde 25'e yakın oranda da İran'a bağımlı bir konumdadır. Millî güvenliğimiz açısından bu bağımlılık tehlike arz etmektedir ve Türkiye'nin gerek dış siyasetinde gerek iç politikasında özelde doğal gaza, genelde ise enerjiye bağımlılığı elini kapatmakta ve kilitlemektedir. Dolayısıyla, manevra kabiliyetimizin artırılması amacıyla doğal gaz bağımlılığının azaltılarak yenilenebilir enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi mutlaka sağlanmalıdır. Ama, bunun yolu "Doğal gaz yoksa tezek yakarız." mantığı değildir.
Elektrik enerjisi ve doğal gazda sektörel büyümeyi desteklemek üzere iletim ve dağıtım altyapısı yatırımlarının devam etmesi ve zamanında tamamlanması Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından hedeflenmiştir. Fakat bugüne kadar bu konuda doyurucu, tatmin edici herhangi bir gelişme de yaşanmamıştır. Mevcut durumda doğal gaz depolama kapasitesi yeterli değildir, bu önemli bir tespittir. Doğal gaz depolama konusundaki eksikliklerin ve yetersizliklerin süratle giderilmesi sağlanmalı ve milletimizin bu konudaki beklentisi giderilmelidir.
Güneş, rüzgâr, hidroelektrik, jeotermal, biyokütle, dalga ve akıntı gibi yenilenebilir enerji kaynaklarında hem elektrik enerjisi üretimi hem de ısı üretimi açısından önemli bir potansiyelimiz bulunmaktadır. Mesele potansiyeli konuşmak değil, mesele bu potansiyeli harekete geçirebilecek ufuk derinliği, siyasi ve vizyoner görüş zenginliğidir. Maalesef bu da AKP Hükûmetinde yoktur. Bu potansiyelin tam anlamıyla hayata geçmesi için finansal imkânların geliştirilmesinden bahsediyor Hükûmet. Peki, Sayın Bakan, temsilen siz burada olduğunuz için size söylüyorum: Sizin elinizi tutan mı var? Siyasi gücünüzün farkındayız, AKP'deki etkinliğinizi de görüyoruz. O zaman gereğini lütfen derhâl yapın. Bu potansiyeli harekete geçirin, finansman kaynaklarını bulun, geliştirin.
Mevzuatın güncellenmesinden bahsediliyor, yani yenilenebilir enerji kaynaklarının mevzuatından. İletim altyapısının güçlendirilmesi ve yatırımcı farkındalığının artırılması hedefleniyor. Ülkemiz konumu gereği bir enerji geçiş merkezi olmaya elverişlidir, evet ama Türkiye tamamıyla köprü, terminal olmaya aday olmamalıdır. Aynı zamanda enerjiyi doğu batı koridoru arasında stratejik olarak emniyetle taşıyabilecek, aynı zamanda bundan azami fayda ve gelir sağlayabilecek bir politikaya da kavuşabilmelidir. Fakat ne yazık ki AKP'nin bunu yapabilmesi de şu anda pek mümkün değildir.
Petrol ve doğal gazda önemli bir dışa bağımlılık söz konusudur. Bu dışa bağımlılığın kısa vadede giderilmesi de umut verici değildir, imkân dâhilinde de görülmemektedir.
Değerli milletvekilleri, söyleyeceğim çok şey var fakat sürem de bitti. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Hayırlı bir bütçe süreci diliyorum. Bu bütçenin de milletimize hayırlı olmasını ve umutlar getirmesini temenni ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)