GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2016 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2014 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı 5'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:1
Birleşim:50
Tarih:02.03.2016

HDP GRUBU ADINA SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Ankara) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum zarif yaklaşımınız için.

Geçmiş olsun dileğini ileten ve iletmeyen bütün arkadaşlara da ayrıca teşekkür ediyorum.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Neyiniz vardı, bilemedik de.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Bir rahatsızlığım vardı, ameliyat geçirdim.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Çok geçmiş olsun.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Sağ olun.

Muayeneye gelmedik, şimdi ülkeyi muayene masasına yatıracağız, oradan başlayalım.

AYŞE SULA KÖSEOĞLU (Trabzon) - Telefonlarınız olmadığı için arayamadık.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Eyvallah, size de teşekkür ederim.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Sırrı Bey, gerçekten geçmiş olsun.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Teşekkür ederiz.

Başkan, bu süreyi keselim...

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Pardon, rahatsızlığınız neydi? İyileştiniz mi, geçti mi?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Sağ olun, çok şükür.

BAŞKAN - Peki, yeniden başlatıyorum.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Şimdi, Sayın Başkan, değerli üyeler; böyle bir günde burada konuşuyor olmak ayrı bir anlam taşıyor çünkü bu ülkede barışın, barışa giden yoldaki engellerin bertaraf edilmesinde önemli bir tarihsel eşik olan Dolmabahçe mutabakatının aşağı yukarı bütün o fotoğraftaki aktörleri şu an burada, Bakanlar Kurulu sırasında, sayın bakanlar, değerli bürokratlar ve milletvekilleri olarak; pek manidar geldi bana.

Sayıştay denetiminin bütün kurumların neredeyse üçte 1'ine yakınını ancak denetlediği bir bütçede teknik bir bütçe konuşması yapmanın beyhudeliğini bilerek bu konuda teknik bir bütçe eleştirisi yapmayacağım. Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşacağım, turizm kısmına sonra geliriz, biraz kültür kısmından başlamak istiyorum. "Doğaya karşı insanın yarattığı her şeydir." diye bir genel tanım var, birçok tanımı var. Ben Marx rahmetlinin bu tanımını çok yakın buluyorum, eğer Naci Bostancı alınmayacaksa.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Toprağı bol olsun.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Toprağı bol olsun.

Biz hüsnüzan edelim, herkese "Müslüman olmuş." diyorsunuz, belki Müslüman gitmiştir. Ama bir başka şahsiyet var, benim gönlüm onun tanımına daha çok yatıyor. Onun sarf edip etmediğinden emin değilim ama aklımda öyle kalmış. Sayın Oktay Sinanoğlu, bir bilim insanımız, büyük bir Türkçe gönüllüsü: "Toplumların da gönlü vardır, biz ona kültür deriz." der. Bu tanım, beni bütün o diğer teorik tanımlardan daha fazla etkilemiştir.

Değerli arkadaşlar, burada zaman zaman... Bugünkü konuşmam biraz değişik olabilir, bugün bir Türk milliyetçisi gibi konuşmayı deniyorum çünkü Hükûmet... "Türk yurtseveri" diyelim "milliyetçilik" kavramı çok boşaltıldı. Bir Türk yurtseveri olarak bu kadar "Türklük" vurgusu yapan Kültür Bakanlığının "Türklük" bahsinde içler acısı hâlini sergilemek istiyorum. Burada sık sık birbirine karıştırılan bir kavram var; o da şu: Türk milliyetçisi olduğunu zanneden birçok arkadaşımız aslında devlet milliyetçisi. Devlet de bu kadar kutsanacak bir şey değil; bir insan icadı, bir baskı aracının mekanikleştirilmiş hâli, zamanında işleri kolaylaştırmak için icat edilmiş, lazımsa kalır, değilse yeni bir biçim alır, böyle bir kavram. Bu resmî milliyetçilik, "official" milliyetçilik deniliyor -benim İngilizcem yok ancak Sayın Cumhurbaşkanımızınki kadar- buradan başlayabiliriz. Ben, Türk milliyetçiliği iddiasında olan her arkadaşımın, başta Sayın Kültür Bakanı olmak üzere, kendi İnternet sitelerine, kurumsal kimliklerinin en kristalize olmuş hâline bakmalarını öneriyorum. Orada şöyle bir şey var arkadaşlar: Bir kere, bol miktarda Sayın Bakanın fotoğrafı var, bütün bakanlıklarımızın resmî İnternet sitesi gibi. Bu kadar kendine âşık olmak, bu kadar her yere suretini koymak biraz hekimlerin ilgi alanına giriyor. Bundan kaçınmalarını, biraz tevazu göstermelerini beklemek hepimizin hakkı. Bu, belediye başkanları için de geçerli, kısmen bizim belediye başkanlarımız için de geçerli. "Bir kurum ne yapmış?" diye açtığınızda o bakanın ya da o belediye başkanının neredeyse aile albümünü izliyor gibi oluyoruz. Bu var, Sayın Bakan; fakat "Ben neredeyim?" diye halkı bilgilendirmek için bir link koymuşsunuz. "Sayın Bakanımız nerede?" deseydi, Bakanlık bürokratları bundan sorumlu olacaktı fakat kamuoyunun dikkatine "Neredeyim?" diye... Şu an telefonumda var. Orada sizin hiçbir yerde olmadığınız gözüküyor bugün. Bu işleri ya yapmayın ya ciddiye alın. Bunlar ayıp şeyler.

BAŞKAN - Sayın Önder, lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Ya, Genel Kurulda kaç kişi var? İşte, bir aradayız.

BAŞKAN - Şahsiyatla da uğraşmayalım lütfen.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Şimdi, bunu bir ihmal olarak değerlendirip geçebiliriz, üzerinde durulacak bir şey olmayabilir ama özellikle Türk milliyetçiliği, Türklük konusunda hassas olan arkadaşlarımızın; bu, devleti kutsayan, vaktinde Türk milliyetçilerinin tırnağını söken, tabutluklara atan devleti her hâl ve şart altında savunmayı bir ibadet aşkıyla ele alan arkadaşlar keşke Kültür Bakanına deseydi "Bu Türk kültürü sitesinde 'destinasyon' diye bir şey niye var?"

Bir milleti parçalamak istiyorsanız dilinden başlayacaksınız demişler. "Kahrolsun emperyalizm." diyerek emperyalistlerin bu en güzel teorisini kendileri açısından vurgulayalım: Önce dilini çürüteceksiniz. Kültür Bakanlığında "destinasyon" olabilemez. Bir turizm deyimi olabilir, günlük konuşmada kullanabilirsiniz ama "destinasyon" diye sayfanıza yazamazsınız. Ben İngilizce bilmek durumunda değilim, bilmiyorum da, Sayın Cumhurbaşkanımız da bilmiyor; biz ne anlayacağız destinasyondan, ille açıp bakacak mıyız yani? Daha vahimi var: "Kültür portalı" diyor. Portal ne ya, portal ne? Üzerinde iletişimcilerin bile mutabık olmadığı bir kavram, veri tabanıyla ilgili bir kavram. "Bölgesi" diyebilirsiniz, bizim gibi cahiller de anlar. Kültür portalı, nal gibi! Girin "kultur.gov.tr"ye "kültür portalı", "turizm portalı", "destinasyonlar", "Ben neredeyim? Hiçbir yerde değilim." falan filan, böyle bir şey.

Şimdi, bu Bakanlığın nesini ele alalım? "Türklük Türklük" dediğinizin en kristalize olması gereken hâline muhtar olan Bakan, bu işlerde anlaşılıyor ki çok özensiz. Ama bu bir ideolojik tutumdur, sizin "milliyetçilik" dediğiniz, aslında düşmanlaştırma üzerinden bir milliyetçiliktir. Bu kürsüde defaatle belirttim, esas hacir altında olan Türklüktür, Türk milletidir; önüne Kürt'e düşmanlıktan başka hiçbir alan açılmamıştır. Ancak linç edeceksen, ancak küfredeceksen, hakaret edeceksen, devlet bütün kurum ve kurullarıyla sizin emrinize amade ama hakkınızı arayacaksanız, garibansanız, taşeronsanız devletin o müşfik eli yerine, sizi bekleyen TOMA'lar, gazlar, bombalar falan. Onun için, bu "Türklük, Türklük" deyip çok indirip kaldırıyorsunuz "Vel hayâ vel iman!" diyorum. Bu konuda, siz değerli AK PARTİ'li üyeler, Hükûmet üyeleri, Başbakan, Sayın Cumhurbaşkanı, her konuşmanızı "Allah bizi utandırmasın"la bitiriyorsunuz; Allah bu duanızı kabul etti, utanma duygunuzu elinizden aldı, keşke başka bir şey dileseymişsiniz.

Şimdi, kültür meselesinde şöyle bir şey var: Sayın Naci Bostancı'yı öfkelendirmemek için, yine Kültür Bakanlığının İnternet sitesinde Sayın Başbakanın bir yazısı var, ondan kısa bir bölüm okuyacağım. Sayın Hoca, Sayın Başbakan... "Medeniyet ve Eksen Şehirler" diye Kültür Bakanlığının bir projesi var. 5 mühim, değerli şahsiyetimizi kentleriyle birlikte ele almışlar. Son gördüğüm, otuza yakın kentte bunun konferansını yapmışlar. Muhtemelen beş şehirle sınırlı olması gerekirken ya da otuz ilde yapılacaksa o ilin önemli şahsiyetlerini ele almak dururken, muhtemelen aklıevvelin biri bu 5 kişiyi seçmiş, böyle dolanıp duruyorlar. O projeye Sayın Davutoğlu bir yazı yazmış. "Pers medeniyetiyle Persepolis'in, Helen medeniyetiyle Atina ve İskender adıyla kurulan şehirlerin, Roma medeniyetiyle Roma şehrinin kader iniş çıkışlarının paralel seyretmesi bunun açık bir işaretidir." Medeniyet-eksen-şehir diyalektiğinde konuşuyor.

"İnsan psikolojisinin dönemsel özelliklerini en iyi anlatan edebiyat ürünlerinin şehirler üzerinden yazılmış olması böylesi bir ilhamın sonucudur. Dostoyevski ve Gogol bu ruhu St. Petersburg'da, Shakespeare ve Dickens Londra'da, Balzac Paris'te, Necip Mahfuz Kahire'de, Amin Maalouf Semerkant'ta; Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar İstanbul'da aramıştır." deyip şehirlerin özelliğini belirtiyor.

Ben Kültür Bakanlığından şöyle bir çıkış beklerdim doğrusu: Sayın... Bakın, ben "Başbakan" diyorum, "Sayın Davutoğlu" diyorum, o bana "senarist" diyor. Sanatı ve sanatımı aşağılayıcı bir bağlamda kullanıyor bunu. Kültür Bakanı en azından sufle verebilirdi "Böyle, insanları meslekleriyle tahkir etmesek iyi olur; neticede, işte, sanat ve kültür bu memleketin en önemli bir değeridir." Ulu Önder Atatürk'ün dediği gibi, her şey olabilirsiniz; Başbakan, Cumhurbaşkanı, hatta devlet sanatçısı bile olabilirsiniz ama sanatçı olmak zor bir iş. O yüzden, Kültür Bakanından böyle bir şey beklerdim.

Niye Sayın Davutoğlu'nun bu sözünü okudum? Sebebi şu: "Sur'u Toledo yapacağız." dedi. Bu kadar yerlilik, millîlik obsesyonu içinde olan bir Başbakanın bunu söylemesinden ben kendi adıma hayâ ettim. "Kültür" dediğimiz şey, arkadaşlar, kentleşme öncesine ait bir kavramdır. O zamanlar "kültürler" olarak anılır. Kentleşmeyle birlikte bu, medeniyete dönüşmüştür ve karşılıklı birbirlerini etkileyen, belirleyen iki kavram olarak anlam dünyamıza girmiştir. Doğru söylüyorum değil mi Sayın Bostancı, hocalık vasfınıza binaen?

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Biraz eksik, eksik.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Eksiği süreden dolayı Sayın Yaşar.

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Yok, süreyi sıfırladı.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Şimdi, bu medeniyet de bize Medine'den gelmiştir, Medine'den gelme bir kavramdır. Kentlilik, Medine'de oturanları diğerinden ayırt etmek için Arap Yarımadası'nda, Orta Doğu coğrafyasında kullanılmış ve bu giderek medeniyetle bütünleşen bir anlam bütünlüğüne kavuşmuştur. Bu medeniyet... Bu kadar yerlilik, millîlik diye kafa ütüleyip duruyorsunuz, bu kadar bunun üzerinden yüzlerce can yakılıyor, yüzlerce kıyım, sürgün, işten alma, cezaevine atma ve benzeri işler yapılıyor; aklınıza Sur için -bir yere benzetme çabasındaki vahameti bir kenara bırakıyorum- bu güzel ülkemizde bir tane Türk şehri gelebilemiyor; oturun da ağlayın, Sayın Başbakan otursun da ağlasın!

KAMİL AYDIN (Erzurum) - Eserleriyle hâlihazırda öyleydi zaten.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Evet. Sayın MHP'li üyeye de teşekkür ediyorum.

Niye? İnci gibi şehirlerimiz, yurtlarımız vardı bizim. Hepsi birer TOKİ mezbeleliğine döndü. Milliyetçilik, insan ve şehir yani medeniyet bağlamında ele almayı gerektirir. Keşke "Kürt" dediğinde, "Ermeni" dediğinde gılgıllanacağınıza, bu TOKİ yağmasına, bu rant yağmasına da efendiler, biraz hassasiyetinizi şu kulaklarımız işitmiş olaydı. Yok, "Kürt" dedi mi "taşı cebinde", "Ermeni" dedi mi "küfrü dilinde", "Alevi" dedi mi "hakareti cebinde..." Böyle bir hâle geldik. Ama dönüp bakıyoruz, her şeyi uğruna yaptığınızı zannettiğiniz Türklük perişan hâlde; kentleriyle perişan hâlde, Bakanlığının diliyle perişan hâlde. Günlük konuşma dilinin ben dinamik bir şey olduğunu; yabancı kavramların, teknik kavramların zamanla buna girip çıkabileceğini düşünenlerdenim. Ama siz bu Bakanlığa bir İngilizce dil seçeneği korsunuz, Fransızca dil seçeneği korsunuz, -sanırım da var, en azından cep uygulamasına yok, ben göremedim ya da- ama destinasyon ya da portalla kültürümüzü aynı kelime içerisinde kullanırsanız, inanın bu memleketin sömürgeleştirilmesi için yürütülen o emperyalist faaliyet, o lanet olasıca; hepimizin kınadığı, uğruna ömrümüzü feda ettiğimiz seve seve, işkenceler gördüğümüz, cezaevlerinde yattığımız, o emperyalizme sadece su taşımış olursunuz.

Demek Türklükle bir alakanız yok, buna mutmain oldum ben, gerçekten buğuz olsun diye söylemiyorum. Peki, "Olmaya ki bunlar Türklükten Osmanlılığı anlıyor olabilirler mi?" diye kendime bunu sordum. Vallahi ve billahi onunla da alakanız yok. Washington Post'ta şöyle bir makale çıktı, Kültür Bakanına tercüme edip vermişlerdir umarım. Şöyle bir şey var; bu, halifelerimizle IŞİD'in yeni halifesi El Bağdadi'yi karşılaştırıyor bu makalede, diyor ki... Eminim siz mesela "Ulu Sultan Abdülhamit Han"a Bağdadi'yi tercih ediyor olamazsınız. Burada diyor ki: "O zamanki senfoni orkestrası, 'Ulu Hakan'ın kurduğu senfoni orkestrası cuma namazından sonra kendisine Offenbach çalıyorlarmış." Sayın Bakan, inanabilir misin? Yerli, millî falan diyoruz; bak, vahamate bak. Cuma namazından sonra Offenbach dinleyen bir "Ulu Hakanımız" var. Şimdi...

İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Şimdi de Happy Birthday...

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Şimdi, Bizim Eş Genel Başkanımız bir türkü söyledi -Bir an tefekkür etmediniz, ya, biz türküye sövüyoruz, söyleyene değil aslında- onun türkü söylediğini, yemediniz içmediniz, her kanalda, her platformda dilinize doladınız. Ana sütü gibi hak, ana sütü gibi helal türkülerimizden en güzellerinden birini söyledi, bir Orta Anadolu türküsü, "Cemalım."

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Siyasete girip harcandı. O sahada ilerleyebilirdi.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Şimdi, şunu da unuttunuz. Ben bekledim, o kanallarda birisi de çıksın...

Hoca, hoş geldin.

BURHAN KUZU (İstanbul) - Sağ ol.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Birisi de çıksın, desin ki... Mesela Sayın Kuzu...

BURHAN KUZU (İstanbul) - Bak şimdi!

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Desin ki: "Kardeşim, ya, biz bu siyaset yolculuğuna albüm çıkararak başladık. Sayın Cumhurbaşkanı 'Beraber yürüdük biz bu yollarda' diye söylemeye çalışarak..." Ben saygı duyarım. Bir türküyü başını gözünü yarmadan sonuna kadar söyleyemeyen hiç kimse kendisini o millete ait hissedemez. Sesi betmiş, makamşinâs değilmiş, bunlar bahsidiğer. Ben de değilim, benim de sesim güzel değil ama cümbüş çalarım, keman çalarım, ut çalarım, bağlama çalarım. Mutlaka sizlerin de çaldığı bir şeyler vardır diye düşünüyorum. (HDP ve CHP sıralarından gülüşmeler) Yo, yo, o anlamda kullanmıyorum, hiç o anlamda kullanmıyorum. Hayâ ederim. Yok, onun başka bir... Yani bir şekilde sanatla, musikiyle bir ünsiyet kurmanız lazım. Bu, hayatı güzelleştirir. Siz, bir arabesk şarkıyı söylemekle kalmadınız, albümünü yaptınız. Biz, bu toprakların en has türküsünü, insanların ta ciğerinden gelen türküsünü söyleyerek bu memlekette barış, birlik, kardeşlik kampanyamızı başlattık, başımıza gelmedik kalmadı. Evlatlarınıza karşı kendinizi sorumlu hissetmez misiniz ya, "Biz türküyü aşağıladık?" diye?

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Türkü müydü mesele?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Tabii ki... Tabii ki...

ÖMER ÜNAL (Konya) - Sırtını PKK'ya, PYD'ye dayayan kimdi peki?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Yahu koltuk değil PYD, "Sırtını dayayan..." İnsanlığa dayayalım, insanlığa dayayalım.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - Mesele türkü müydü, mesele?

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Bu memlekette, bu tür, böyle dar kavram tartışmaları üzerinden bir yere varamayız.

Şimdi, Sayın Efkan Ala, Sayın Mahir Ünal... Özür dilerim, bir an için unuttum, epeydir telefonlarıma çıkmıyor o yüzden. Sayın Efkan Ala da çıkmıyor. Herhâlde dediler "Bu Dolmabahçelilerle görüşmeyin."

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Hastasın ya, belki onun için.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Olabilir.

Sayın Muhammed Dervişoğlu buradalar. Sayın Hüseyin Yayman Bakan Yardımcımız da -eski parlamenter arkadaşımız- o zaman bu süreci anlatan çok güzel bir yazı yazmıştı. Ben, onu, evladıma miras olarak bırakacak bir yazı gibi gördüm, "Bak, baban bu memleketin barışı için böyle bir şey, böyle bir gayretin içinde oldu." diye.

Şimdi, sanki o fotoğraf çekilmedi, sanki biz bir araya gelip o deklarasyonu yapmadık. Sayın Arınç namusuna teslim etti, "Bizde olanlar bizde kalacaktır..." derdimiz dar siyasi polemikler değildir, Sur'u Toledo yapma meselesi de değildir.

Şehirleri, kentleri insanlar yapar, kentler de insanları.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Önder.

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (Devamla) - Böyle ısmarlama, aklınıza bir tane yerli ve millî örnek gelmeden, bir tane İslam kenti -bırak, ondan da vazgeçtim- güzel yurdumuzda bir tane memleket gelmeden, Sur'u Toledo yapmaya çalışırsanız, bu savaşı -tırnak içinde- kazandığınız gün sizin kaybettiğiniz gün, bütün ülkemizin de kaybettiği gün olacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (HDP sıralarından alkışlar)